Demokrasi Atölyesi: Eğitimden ekonomiye ortak çözümler
Bir yanıyla atölye bize aslında bu memlekette yaşayan gençler olarak yaşadığımız sorunların ne kadar farkında ve rahatsız olduğumuzu, tüm bunlara diyecek bir çift sözümüz olduğunu düşündürdü.
Panderma Kültür Sanat
Bandırma
Demokrasi atölyesini en basit haliyle katılımcılarının önce bireysel olarak ülkede gördükleri sorunlara değindikleri ve bunlara çözüm aradıkları ardından da grup çalışması ile siyasi partiler oluşturdukları, sorun ve çözümlerin tartışıldığı, her partinin kendi bildirgelerini sunup oylamaya katıldıkları bir atölye biçimi olarak tanımlamak mümkün. Biz de Panderma Kültür Sanat Kolektifi olarak yürüttüğümüz demokrasi atölyemizde gençliğin sorun olarak gördüğü meselelere dair çeşitli sonuçlar gözlemleme fırsatı bulduk.
Atölye katılımcılarının yaklaşık yüzde 55’ine göre sorunların başında eğitim vardı. Eğitimin niteliksizleştirilmesi, müfredatın içinin boşaltılması, fırsat eşitsizliği, pahalılık, ücretsiz eğitim sağlanmayışı, öğrencilerin kültürel etkinliklere ulaşmasının zorluğu, eğitimin gün geçtikçe özelleştirilmesi düzeltilmesi gereken önemli noktalar olarak dile getirildi.
SORUNLAR ÇOKSA ÇÖZÜMLER DE ÇOK
Hemen ardından en çok dile getirilen başlıklardan biri gündelik hayatta da en sık tartışılan, atölyede de en yoğun tartıştığımız ve farklı fikirlerin ortaya çıktığı denetimsiz göç sorunu oldu. Ekonomi açısından en yakıcı sorunlar ise hayat pahalılığı ve yoksulluk olarak karşımıza çıktı. Çalışma koşulları ve saatleri, dışa bağımlılık, her gün artan vergiler, gelir adaletsizliği, genç işsizlik atölye katılımcılarına göre yine ekonomik hayattaki zorluklardan. Ekonomideki sorunları toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve hukuksuzluk takip etti. Hukuk alanında liyakatsizlikler, kadın cinayetleri, cinsel şiddet gibi davalarda iyi hal indirimleri, hukukun bağımsızlığının kalmayışı gibi sorunlar öne çıktı.
Ardından çevre sorunlarından doğa talanı, çevre kirliliği ve hayvan hakları meselesi geldi. Yine düşünce özgürlüğü, sanata ve kültüre destek verilmemesi, sağlık alanında özelleştirmeler, sağlık emekçilerinin çalışma koşulları buna bağlı beyin göçü öne çıkan diğer konulardan oldu. Bütün bu sorunlara dair çözüm tartışmalarımız ise;
Eğitim alanında; eğitimin tamamını ücretsiz hale getirmek, eğitimde özelleştirmeyi tamamen kaldırmak, bilimsel ve demokratik müfredat oluşturmak, meslek liselerinde stajları azaltıp yerine teorik ve uygulamalı eğitim alanları kurmak, ÖTK’ları tekrar oluşturulmak veya etkin hale getirmek, çocuk işçiliğin önüne geçecek denetlemeyi sağlayıp eğitime yönlendirmek, KYK kredilerini bursa dönüştürmek gibi çözümler tartışıldı. Yine bilimsel müfredat meselesinde evrimin müfredata geri kazandırmak ve din eğitimini zorunlu tutmaktan vazgeçmek de bazı gruplarda konuşuldu.
Ekonomik sorunlarda ise özelleştirmenin önüne geçmek, devlet denetimini sağlamak, gelire göre vergi sisteminin uygulanması, ülkenin kendi kendine yeteceği bir üretim modeline geçilmesi ve dışa bağımlılığın azalması, esnek çalışma ve zorunlu mesai sisteminin kaldırılması, çalışma koşullarının bizzat o şartlarda çalışan işçiler tarafından denetiminin yapılması, iş saatlerinin insanca bir seviyeye çekilmesi, işsizliği azaltmak için devletin yeni fabrikalar kurması, aslında zaten en temel haklarımız olması gereken ihtiyaçların (günlük yemek ihtiyacı, giyinme, barınma, ulaşım, eğitim, sağlık...) devlet tarafından ücretsiz sağlanması önerileri öne çıktı.
GÖÇ SORUNU HERKESİN AKLINDA
Toplumsal cinsiyet sorunlarına dair sunulan önerilerde eşit işe eşit ücret hakkının sağlanması; mahallelere kadınlar için atölye, okuma, eğitim salonları gibi alanların oluşturulması; kadınları ve LGBT bireylerin korunmasını sağlayacak yasaların inşa edilmesi ve olması gerektiği biçimde uygulanması gibi fikirler vardı. Doğa talanı ve ekoloji sorunlarından bahsedersek yangın sonucu yanan yeşil alanların imara açılması yerine tekrar ağaçlandırılması en çok sözü önerilen çözümdü. Doğal afetlerle ilgili ise deprem yönetmeliğinin geliştirilmesi, fay hattı bölgelerinde tehlikelerin önceden belirlenip önlemlerin alınması, bina denetimlerinin istikrarlı sağlanması önerildi.
En temel sorunları ve bunlara dair çözüm önerilerini dinlediğimizde ilk dikkatimizi çeken neredeyse tüm katılımcılar tarafından denetimsiz göç politikasını bir sorun olarak duyduk. Ancak çözüm noktasında hala kafa karışıklıkları olduğu ortada. Göçmenlerin her seçim döneminde bir propaganda unsuruna dönüştürüldüğü, Avrupa ülkeleriyle bir pazarlık ürünü haline getirildiği, ülke sermayedarlarının ucuz iş gücü olarak gördüğü, hayatları pahasına sömürüldüğü, ırkçı saldırıların adeta alkışlandığı böylesi bir dönemde iktidar ve muhalefet arasına sıkıştırılan, her gün ırkçı politikalara yeniden maruz kalan gençliğin kafa karışıklığı oldukça doğaldı.
Grup çalışmasında sınır kapılarının tamamen kapatılmasını ve bütün göçmenlerin zor yoluyla dahi olsa ülkeden çıkartılmasını söyleyenler ya da yalnızca kadın, çocuk, yaşlıların gelmesini savunanlar vardı. Bunların yanında mültecilerin ucuz iş gücü olarak görülmemesi gerektiği, göç yönetmeliğinin insani koşullarda tekrar düzenlenmesini, ırkçı politikaların ve söylemlerin durdurulmasını tercih eden gruplar da vardı. Bir yandan ülkedeki işsizliğin sebebinin göçmenler olduğu düşünülürken, diğer yandan da işsizliğin gerçek kaynağının yönetenler ve doğrudan sistem olduğunu ileri süren ve göçmenlerin, insani koşullarda sigortalı güvenceli çalışmalarının sağlanmaması ve hayatın her alanından kovuluyor olmaları nefret cinayetleri, ırkçı söylemler gibi başka sorunları da etkileyen ve tetikleyen bir yerde durduğunu savundular. Aksini söyleyen partiler bu konuda oldukça net ve emin konuşsalar da seçim sonucunda kazanan daha barışçıl çözümler öne sürenler oldu.
ÇÖZÜM DE BİZDEN GEÇİYOR
Gerek parti sloganlarıyla, logoları, isimleriyle gerek konuşmalarla hem birlikte eğlendik hem de her gün yaşadığımız sorunların çözümlerine dair “ne yapmalı?” sorusunu birlikte cevapladık. Atölyenin başında çözümler konusunda bambaşka düşünen arkadaşlarımızın atölyenin sonunda başta düşündüğünün tam tersi fikri savunan bir siyasi partiye oy verdiğini gördük. Hatta başlarda oldukça karamsar olan, çözüm bulamayan ve sorunların değişmeyeceğine inanan arkadaşlarımız kendi partileri içerisinde tartıştıkça çözümler üretmeye, bizi fikirlerine ikna edebilmeye başladılar. Bir yanıyla atölye bize aslında bu memlekette yaşayan gençler olarak yaşadığımız sorunların ne kadar farkında ve rahatsız olduğumuzu, tüm bunlara diyecek bir çift sözümüz olduğunu düşündürdü. “Nasıl bir ülke istiyoruz?” sorusunu düşünüp çözümlerinin de sağlanabilir oluşunu; tüm bu sorunları en yakıcı biçimiyle yaşayan bizlersek çözümleri de bir kurtarıcı, bir kahramanın değil bizzat yaşayan bizlerin elinde olduğunu gördük.