Ekolokasyon: Görülmeyeni görmek
İnsan da dahil, evrimsel süreçte ekolokasyon yetisini kazanamamış türlerin bireylerinin buna benzer özellikler geliştirdiği görüyoruz. Peki bu nasıl oluyor? Bu yazımızda nöroplastisiteyi ele alıyoruz!
Kaynak: Charlota Blunarova/Unnsplash
Yarasaların seslerin yankılanmasıyla dünyayı algılayıp yönlerini bulduğunu daha önce duymuşsunuzdur. Peki daha önce bir kedinin bunu yaptığını duydunuz mu? İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine yolunuz düşerse, gözleriniz turuncu, kör bir kedi arasın. İlk bakışta kör olduğunu anlayamayabilirsiniz. Çünkü bu kedi gözleri görürmüşçesine etrafta dolaşıyor. Fakat dikkatli incelerseniz kedinin aslında kör olduğunu ve etrafını algılamak için kuyruğunu yere vurup titreşimlerden yararlandığını görebilirsiniz. Bu yazıda ekolokasyonu ve doğuştan bu yetiye sahip olmayan fakat görme yetisi bulunmayan canlıların bu yön bulma sürecini nasıl imite ettiğinden ve bunun “nöroplastisite” ile ilişkisinden bahsedeceğiz.
EKOLOKASYON NEDİR?
Ekolokasyon bir canlının yansıyan sesler aracılığıyla mekansal bilgi edinme yetisidir. Bu konuda akla ilk gelen yarasalar ve yunuslar olsa da, evrimsel süreçte bunu kazanmamış insan gibi türlerin bireylerinin de koşullar gereği ekolokasyona benzer özellikler geliştirdiği görüyoruz. Hatta, insanlarda geliştirilen buna benzer özellikler 1940’lardan beri incelenmektedir. Bahsettiğim dönemde Science dergisinde yayınlanan “Echolocation by Blind Men, Bats, and Radar” adlı makalenin yazarı şöyle açıklar: “Kör olan birçok kişi zaman içinde kendi oluşturduğu seslerden geri dönen işitsel işaretler aracılığıyla engellerden kaçınma yetisini önemli oranda geliştirebilir.” Bunun yakın zaman örneklerinden biri hayatı Extraordinary People belgeseline konu olan Ben Underwood’dur.
Ben, iki yaşındayken sol gözündeki görüşünü kaybetti ve kısa süre sonra iki gözünde de retina kanseri olduğu ortaya çıktı. Tedavileri sonuç vermeyince iki gözü birden alındı. Yedi yaşına doğru kendisinin yararlı ve beklenmedik bir teknik geliştirdiği görüldü. Dilini şaklatıyor ve geri dönen yankıları dinliyor; bu yankılarla etrafını algılıyor ve birçok şeyin konumunu belirleyebiliyordu. Fakat kendisi 16 yaşında yeniden tetiklenen kanseri yüzünden hayatını kaybetti. Ben’in hayatından şu sonucu çıkarabiliriz: Ekolokasyon benzeri yetilerin kazanımı, görme engelinin doğuştan gelmesi gibi bir zorunluluk yok! Yaşam süresinde görüşünü kaybeden insanlar da bu tür yetileri geliştirebiliyor çünkü beyin dış dünyadan veri toplamaya devam ediyor ve bunu duruma uyum sağlayarak yapıyor. Peki bunu nasıl oluyor?
MİNİMAL EVRİM MODELİ: BEYİN
Beynin bilgisayar sistemlerine benzetildiğini elbette duymuşsunuzdur. Sistemler verileri işlemek için periyodik olarak belirli özelleştirmelere ve yeniliklere ihtiyaç duyarlar. Aynı şekilde beyin sistemleri de öyle. Beyinlerimizde gerçekleşen bu “özelleştirmelere” nöroplastisite denir. Dr. Celeste Campbell nöroplastisiteyi şöyle tanımlar; “Nöroplastisite, beynin inanılmaz değişim ve adapte olma kapasitesidir. Çevremizle etkileşimimiz sonucunda beyinde olan fizyolojik değişimlerdir. Beynimizin ana rahminde gelişmeye başlamasından, öldüğümüz güne kadar beyin hücrelerimiz arasındaki bağlantılar değişen ihtiyaçlarımıza göre yeniden şekillenir. Bu dinamik işlem deneyimlerimizden bir şeyler öğrenmemize ve farklı durumlara adapte olmamıza izin verir.”
Nöroplastisite beyni fizyolojik olarak da etkiler. Örneğin bir kazadan sonra gözlerini kaybeden birini ele alalım. Gözlerden gelen sinyalleri alan oksipital korteks artık nöral aktivite gerçekleştiremeyeceği için beynin bu kısmında çalışmalar kademeli olarak durmaya başlar. Bu bölgede işlevselliğin düşmesiyle çevre korteksler genişlemek için adeta yarışa girerler. Bölgelerini genişletmek isteyen ülkeler gibi davranan bu parçalar ne kadar çok nöral işleve sahipse o kadar büyük bir kısma hâkim olurlar. Bu yüzdendir ki körleştikten sonra diğer duyularının hassasiyetinin artması kaçınılmazdır. Her kör bireyin mükemmel bir kulağa ya da keskin koku duyularına sahip olacağı garantisi verilemez fakat nöroplastisite sayesinde beyin diğer duyuları için ortalama bir bireyden daha fazla nöral ağ kurabilme şansına sahiptir. Yani “körleşmiş” bir birey görsel olarak dünyaya yabancı kalsa da gözleriyle dünyayı algılayan birine göre çok daha fazla geniş bir algı sistemine sahiptir. Bizim fark etmediğimiz sıcaklık değişimlerini fark edebilir, duyamadığımız sesleri, koklayamadığımız kokuları yakalayabilirler. Yani fiziksel dünyaya dair farkındalıkları zannettiğimizin aksine çok da düşük değildir.
Görme engelli bireylerin göremedikleri için kaçırdıkları, fark etmedikleri şeyler olduğunu, hatta etraflarından tamamen bihaber oldukları sanısı yaygındır. Fakat bilmemiz gereken bunun doğru olmadığıdır. Kim bilir, belki de gözlerimize güvenip bir şeyler kaçıranlar, “kör” olanlar bizlerizdir.
KAYNAKÇA:
Canlı Devre-David Eagleman
What is neuroplasticity, BrainLine, Celeste Campbell
Pacific Neuroscience Institute, Neuroplasticity and Health Aging
Echovis – A collection of human echolocation tests performed by blind and sighted individuals: A pilot study