Demokratik üniversite için bölümlere ve ÖTK’ye yaslanacağız!
Üniversitelerde yaşananlar çok iyi bildiğimiz bir olguyu tekrar tekrar işaret ediyor: Bugün yan yana gelmek bir tercih değil; yaşamak, insanca yaşamak için omuz omuza durmak zorundayız.

Kaynak: Unsplash
Damla DURLU
Boğaziçi Üniversitesi
Geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesinde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin kapatılıp Fen Edebiyat Fakültesininse ikiye bölüneceğinin kararının üniversite senatosundan geçirileceğini öğrendik. Üstelik kapatılan İİBF’nin binası çok uzun bir süredir yeni girişli öğrencilere bir gece yarısı kurulan Hukuk Fakültesinin binası olarak tanıtılıyordu, bu karar bunu gerçekleştirmenin bir adımıydı. Bu, yıllardır olduğu gibi üniversite bileşenlerine danışılmadan alınan antidemokratik bir karardı. Ancak biz hızlıca artan tepkiler ve ertesi gün Güney Meydan’daki kalabalığımız sayesinde Senato’ya gelen kararı değiştirmeyi başardık. İİBF kapatılmıyor olsa bile FEF’in ikiye bölünmesi ve Yönetim Bilimleri Fakültesi’nin kapatılması kararları alındı. Öte yandan İİBF’nin fakülte binasının Hukuk Fakültesine verilmesi ihtimaliyse de hâlâ sürüyor.
Okulun öğrencileri olarak bizlere sorulmadan bu kararlar nasıl alınabiliyor? Bunlara karşı nasıl bir araya gelebiliriz? Bu sorulara cevap bulmak için forumlar, toplantılar düzenlemek gerekiyordu. Bu forumları gerçekleştirirken bu okulun, kampüsün bizim olduğunu ve kayyum yönetimin bize danışmadan okulumuzla ilgili karar veremeyeceği gibi, bizim de kampüsümüzde yapacağımız eylemler, etkinlikler, forumlar vb. için ondan izin almak zorunda olmadığımızı hatırlamamız gerekiyordu. Bu nedenle Güney Kampüs’te bölüm ve fakülte pankartlarımızla yürüyüşümüzü gerçekleştirdikten sonra forumlarımızı düzenlemek için İİBF binasına girmek istedik. Tahmin edebileceğimiz üzere kayyum yönetim binayı kitlemiş ve hatta o saatlerdeki tüm dersleri iptal etmişti. Buna karşı biz de fakülte binalarının bizim olduğunu ve kapı açılmadığı sürece hiçbir yere gitmeyeceğimizi haykırdık. Fakültedeki sınıflara dağılıp forumlarımızı düzenledik. Bu forumlarda çıkan en önemli sonuç eylemlerimize ara vermeden devam etmemiz gerektiğiyle okulda öğrencilerin bir arada bulunduğu her ortamda bu mücadeleye katılması gerektiğiydi.
Tüm bu yaşananların ardından en acil ihtiyaç çok uzun zamandır sorunlarımızı ve taleplerimizi konuşmak için bir araya gelemediğimiz sıra arkadaşlarımızla bölüm toplantılarında buluşmaktı. Boğaziçi Üniversitesinde çok uzun zaman sonra ilk defa, bir haftasonu boyunca bütün fakülteler eş zamanlı toplantılar gerçekleştirdi. Toplantıların sonucu bizi demokratik üniversiteye dair taleplerimiz etrafında buluşmaya, bunu da Demokratik Üniversite Nöbeti olarak adlandırmaya götürdü. Üniversitemiz, fakültelerimiz ve kampüsümüz bizim, buradayız ve hiçbir yere gitmiyoruz demek için birleştik. Üniversite bileşenlerine sorulmadan alınan hukuksuz kararların geri çekilmesi için özgür, özerk, demokratik üniversiteyi talep edindik.
MÜCADELEMİZDE NEYE İHTİYACIMIZ VAR?
Bir nöbet başlattık, belirli talepler etrafında buluştuk ancak bu Boğaziçi Üniversitesinin son zamanlardaki ilk hareket deneyimi değil. 2021’de başlayan direniş sürecinden dersler çıkardık, o günden bugüne bazı miraslar bıraktık. O da okul öğrencilerinin büyük çoğunun katılımıyla, işler bir mekanizmayla mücadelemizi yürütmekti. Bu mekanizma bizim üniversitemizde ÖTK ve ÖTK çatısı altında inisiyatif almak için bir araya gelen öğrencilerden oluşuyor. Okul öğrencilerini fakültelerin bölünmemesi talepleri etrafında bu kadar yoğun bir katılımla bir araya getiren unsurlardan birisi bu talebin öncülüğünü oturmuş bir mekanizmanın, ÖTK’nin yapmış olmasıydı. 2021 direnişi sırasında yapılan seçimlerle ÖTK, böyle bir mekanizmanın ihtiyacıyla demokratik üniversite mücadelesi veren öğrencilerle yeniden yapılandırılmış, böylelikle direnişin taleplerini doğrudan okul yönetimine sunabilme imkânı açılmıştır. Nitekim fakültelerin bölünmesinin yarattığı kriz atmosferinde de bu gelişmeleri öğrencilere ulaştıracak ve öğrencileri harekete geçirebilecek yapı ÖTK ve demokratik üniversite mücadelesinin parçası olan öğrenciler olmuştur.
ÖTK’nin perşembe günkü kalabalığımız gibi bir gücü sürekli hâle getirebilmesi içinse mücadelemizin olabildiğince tabana yayılması, yani neredeyse her öğrencinin mücadeleye katılabilmesi gerekli. Bunun için de bölüm toplantılarımızda bir formül bulduk, sınırlı sayıda öğrencinin dahil olduğu ÖTK’ye ek olarak, okulunun sorunlarına dair inisiyatif almak isteyen her öğrencinin bölümünden güvenoyu alarak sürece dahil olması. Bu sayede sorunlarımızı ortaklaştırdığımız gibi çözüm yolunda mücadelemizi de ortaklaştırmanın önünü açtık. Çünkü Senato kararını değiştiren gücümüzü düzenli olarak örgütleyebilmek için bölümünden güvenoyu almış her öğrencinin, aynı yüzlerce kişi olduğumuz Perşembe günü gibi, kendi bölümünün sözüyle alanda olmasına, inisiyatif almasına ihtiyaç var.
Tüm bu süreçle beraber öğrencilerin gündeminin bir hafta öncesiyle aynı olmadığının altını çizmekte fayda var. Çünkü bir hafta önce üniversite bileşenlerini yok sayarak alınan bir karara karşı bir araya gelirken, üniversitelerin yapısını teşhir edecek bir tezatlıkla, 16 sıra arkadaşlarının Demokratik Üniversite Nöbeti sırasında okuldan uzaklaştırılmasıyla karşı karşıya kaldılar. 16 öğrencinin hiçbir savunma aşamasından geçmeden kampüse girişinin yasaklanması, belki de açıklamaya bile ihtiyaç olmayan bir antidemokratik uygulama pratiğini açıkça gözler önüne serdi. Bu nedenle, yeni bir soru sormanın ihtiyacı doğdu: Evet, kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz ancak arkadaşlarımızı kampüse nasıl alacağız?
BUNDAN SONRA NE YAPACAĞIZ?
Tüm hafta boyunca, yalnız Boğaziçi’nde değil Çukurova Üniversitesinde, ODTÜ’de, Ankara Üniversitesinde, Kadir Has Üniversitesinde üniversitelerinin tek adamlarının ve onların aparatlarının saldırılarının ne boyuta varabileceğini izledik. Soruşturmalar, uzaklaştırmalar, çetelerin saldırıları, gerici gruplarca hedef göstermeler… Tüm bunlar bize çok iyi bildiğimiz bir olguyu tekrar tekrar işaret ediyor: Bugün yan yana gelmek bir tercih değil; yaşamak, insanca yaşamak için omuz omuza durmak zorundayız.
Bahsettiğimiz mekanizmalar, ÖTK da tam burada devreye giriyor. Üniversitemizde kalıcı, işlevli ve çatı görevi görecek mekanizmaları oluşturmak; var olanları aktif hâle getirmek zorundayız. Yan sıramızda oturan her arkadaşımızla ders kotası, hocalarımızın mobbingle istifa ettirilmesi gibi pek çok ortak sorunumuz var. Mücadeleyi büyütmekse bölümlerdeki bu ortaklaşan sorunlar etrafında arkadaşlarımızı mücadeleye kazanmaktan geçiyor. Zira 16 arkadaşımızı kampüse almak adına ihtiyaç duyduğumuz kitlesel birlikteliklerin temelini de bu oluşturuyor.
Aynı zamanda bugün o 16 arkadaşımızı kampüse alamamak demek, yarın pek çok arkadaşımızın da aynı şekilde uzaklaştırılmasının önünün açılması demek. Arkadaşlarımızı almak için forumlar, eylemler örgütlemek zorunluluğundayız. Tüm bunların sürekliliğini sağlayacak olan da her öğrencinin, her kulübün, her topluluğun hayatına dahil olan problemleri çözebilmek için direnişimizin bir parçası hâline gelmesi; sıra arkadaşlarının sorunun kendi sorunu haline getirmesidir.
O nedenle kendi sorunlarımızı bu mücadelenin bir parçası hâline getirmek ve işe en geniş birliktelikle, sıra arkadaşlarımızı kampüse alarak başlamak zorundayız. Bunun içinse aynı senato kararlarından sonra yaptığımız gibi en öncelikli ihtiyacımız, bölüm toplantılarında sıra arkadaşlarımızla buluşmak ve onların kampüse alınmasının neden hepimizin sorunu olduğunu aynı bu biçimiyle tartışmaktır.
Çünkü yan sıramızda oturan arkadaşımızla yan yana yürümeyi başarabilirsek kalabalıklaşır, kalabalıklaşırsak kazanırız.
Evrensel'i Takip Et