Özal’ın araladığı kapıyı Erdoğan açıyor
Özal, 24 Ocak 1980 yılında emek karşıtı kararların bir gecede kabineden geçmesini garantileyerek 12 Eylül cuntasına doğru ilerlerken gerçekten de dönüşü olmayan kararlar almıştı.
Ege ALKAN
Lisan ALAYOĞLU
İstanbul Üniversitesi
2023’ün Kasım’ında AKP tarafından 80 maddelik bir torba yasa meclise sunulmuştu. Döviz rezervlerinin erimesi ve enflasyon karşısında ekonomik dengeleri sermaye lehine tutma adına yabancı yatırımcının veya ihracatçının getirebileceği her kırıntı dövize muhtaç kalan iktidar, aynı zamanda halkın elinde kalanı da bir an önce boşalan kasaya atabilmek için de epeyce uğraş göstermeye devam ediyor gibi duruyor.
AKP, kendi sınıfsal pozisyonu doğrultusunda rekor imtiyazları “hizmet” sektörüne tanıyor; üstelik ihaleler, özel sektöre devredilecek projeler ve yurtdışında faaliyet gösteren hizmet sektöründeki şirketlerin vergi muafiyeti “Cumhurbaşkanı’nın değiştirebileceği” biçimde.
Peki 2023’te iki kere gördüğümüz bu torba yasalar bize aslında ne anlatıyor? AKP bu torba yasaları gururla sunarken aslında nasıl bir politik çizgide ilerliyor? Bu iki sorunun da cevabını AKP’nin ekonomi politikasında attığı son adımlarla, 12. Kalkınma Planı’yla ve Orta Vadeli Plan’la, birlikte düşünmekte fayda var. Bu torba yasaların ekonomik temeli gibi, bu iki planın temeli de yıllar önce ama ortak bir günde atılmıştı: 24 Ocak!
“BU KARARLARDAN GERİ DÖNÜŞ OLMAYACAK”
“Ekonomide öyle kararlar alıyoruz ki bu kararlardan geri dönüş olmayacak.” Bu sözler 1980 yılında açıklanan 24 Ocak Kararları’nın mimarı Turgut Özal’a ait. “24 Ocak İstikrar Programı” adıyla uygulanmaya başlanan ve serbest piyasa ekonomisine geçiş programı olarak adlandırılan bu program bugün hâlâ uygulanan neoliberal politikaların temeli niteliğinde. TÜSİAD’ın açık desteği ile ilerleyen Özal, 24 Ocak 1980 yılında emek karşıtı bu kararların bir gecede kabineden geçmesini garantileyerek 12 Eylül cuntasına doğru ilerlerken gerçekten de dönüşü olmayan kararlar almıştı. Bu program da tıpkı OVP ya da son torba yasa gibi sermaye için birçok teşviği içinde barındırıyordu.
Kamuya ait kaynakları özelleştirmeye ve devletin ekonomiye olan müdahalesini minimuma indirmeye çalışan 24 Ocak Kararları’nın en başarılı uygulayıcısının AKP olduğunu şunlarla çok net görebiliyoruz: Orta Vadeli Program’ın işçi ve refah düşmanlığı, “sermayedarları kalkındırmanın 12. planı”, AKP iktidarı dönemi boyunca yapılan on milyarlarca dolarlık özelleştirmeler; düşük faiz uygulamaları, kur korumalı mevduat…
Sadece son torba yasaya bile bakacak olursak, Madde 8’de belirtilen “kanunî ve iş merkezi Türkiye'de bulunmayan anonim ve limited şirket niteliğindeki kurumlar” için kâr payının yarısı gelir vergisinden istisna ediliyor, yarı yarıya vergi ödeme gibi bir ayrıcalık tanınıyor. Madde 51 ile finansal darboğazda olan şirketlerin borçlarını “yapılandırma” ve “düzenlemeyi uygulama” süreçlerini iki yıl uzatmak ve üstüne Cumhurbaşkanı tarafından ilave olarak bir iki yıl daha uzatılabilmesi öngörülüyor. Bu madde, büyük burjuvazinin devlete olan borçlarının uzatıla uzatıla sonraki seçimde partiler tarafından vadedilen “vergi aflarına” kadar götürebilmek amacıyla yazılmıştır. Madde 52 ile “özelleştirme kapsamındaki” kamu teşebbüslerinin “prim ve prime ilişkin diğer borçlar ile kira ve ecrimisil borçları” ödenebilmesine imkân sağlayan uygulama uzatılmıştır. İktidar, ihale edilmeden önce ve edildikten devralacak sermayedarın kazancını garanti edebilmek uğruna epeyce çaba sarf etmiştir.
Sadece 3 maddede dahi AKP’nin sermayenin sırtını nasıl sıvazladığını görebiliyoruz. 80 maddelik torba yasanın tümüne şöyle bir göz attığımızda ise sadece 4 maddenin emekçi halkların ekonomik sorunlarını konu alması artık şaşırdığımız bir durum değil. Bunlardan ikisi Nüfus Müdürlüklerinde yapılan “hatalı işlemlerle” ilgili (Madde 23 ve 24), bir tanesi SGK prim borçlarını ödeyemeyenler için muğlak bir şekilde ortaya konan ödeme kolaylığı ve yapılandırma ile ilgili (Madde 54) ve sonuncusu ise depremde mağdur olanlar adına inşaat malzemelerinde fahiş fiyatları engellemek adına konulmuş (Madde 67). Bu 4 madde de halkın ancak temel ihtiyaçları ölçeğinde mağduriyetini asgari ölçüde giderebilmek adına konmuş göstermelik maddelerdir. Bütün bunlar ışığında burjuvaziye yaptığı indirimlerle zaten milyarlarca bütçe açığı veren devlet, bu açığı idaresi ve oranı “yürütme” doğrultusunda Cumhurbaşkanı’nın insafına bırakılmış ÖTV ve KDV vergileri üzerinden gene halkın sırtından çıkaracaktır.
ERDOĞAN YASAMANIN DA BAŞKANI!
24 Ocak Kararları ile dönemin sermayesinin yüzünü güldüren bu politikaların bugün AKP iktidarının üstün çabalarıyla sürdürülmesi ve Özal’ın araladığı kapıyı Erdoğan’ın sonuna kadar açması emekçilerin her geçen gün cebinden çalınanların en görünen sebebidir. Sermayeye yapılan vergi indirimleri veya belirli düzenleyici kanunların sonlarına kurnazca eklenen Cumhurbaşkanına lütfedilen yasalarca gereken azami şartları “azaltıp arttırabilme” yetkisi, belirli yasaları erteleyebilme yetkisi ve politikaların süresini uzatabilme yetkisi de Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin niteliğini daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Zira yasama ile meclisten geçen kararların niteliklerinin Cumhurbaşkanlığınca belirli şirket veya kişilere karşı keyfi bir şekilde değiştirilmesi yürütme alanından çıkıp artık yasamayı da (yasanın pratikteki niteliğini değiştirmeyi) kapsayacak bir boyuta ulaşıyor. Sınıflararası mücadele de bozulan refah ve siyasi iktidar mücadelesinin yoğunlaşmasıyla gittikçe keskin bir şekle bürünüyor.
Hem mecliste tartışılan bu torba yasa hem de Türkiye siyaset ve ekonomisinin tarihi gelişimine dayanarak tekrardan ortaya koymak gerekir ki ister yasa eklenmesini ister anayasa değişikliğini ister siyasetin tamamını inceleyecek olursak bütün bunların belirli zümrelerin ekonomik çıkarlarını sağlamlaştırma mücadelesinin ifadesi olduğunu görürüz. Toplumun nihai kurtuluşu ise onu kendi buyruğu doğrultusunda köleleştiren sermayenin karşısında yarınları yaratan emeğin saflarında, işçi sınıfının saflarındadır.
Evrensel'i Takip Et