11 Ocak 2024 04:26

Romantik söylemler altında gasbedilen işçilerin hakları

"Sivil toplum işçileri için hem inandıkları dünyayı kurmak hem de emeğine sahip çıkmak, insanca bir yaşam sürmek için kendi talep ve sorunları etrafında bir araya gelmekten başka bir çözüm yok."

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Sivil toplum kuruluşunda çalışan bir işçi

Bu yazıda sivil toplum kuruluşunda (STK) çalışmanın yarattığı manevi ve maddi yıkımları tartışmaya açmaya çalışacağım. Sivil toplum yani üçüncü sektörde çalışmak artık her gün insana kendini daha kötü ve çaresiz hissettiriyor. Bu yazıda da hissettiklerimizin bireysel hayal kırıklığından öte politik yönüne ve çok kısa neler yapılabileceğine değinmeyi amaçlıyorum. 

STK’lerde web sitelerine baktığınızda görüyorsunuz ki hepsinin daha iyi bir dünya, ülke ve toplum için spesifik hedefleri var. Örneğin bazı kurumlar kız çocuklarının eğitime, kadınların istihdama ve sosyal hayata katılımı için çalışıyor. Daha doğrusu gönüllü ve ücretli insan çalıştırıyorlar. Bunlar arasında ormanları korumak, gençlerin eğitime, siyasal ve sosyal hayata dahlini arttırmak amacıyla faaliyet yürütmek gibi amaçlar var. 

STK’LERDE HAK TALEP ETMEK

Geldiğimiz noktada ise insana yakışır ücret istemek, yemek ve yol yardımı almak, fazla mesai yapmamak ya da karşılığını talep etmek, kıdem tazminatı hakkı, grev hakkı hatta fikrini beyan etmek dahi bu kurumlarda yüzsüzlük olarak nitelendiriliyor. Fişlenmenize neden oluyor. Peki insanların emeğini sömürerek; daha adil, özgür, kardeşçe bir yaşamı kuramayacağını onlar da bilmiyor mu? Elbette biliyor.

STK’lerde daha iyi bir dünya için ve kâr amacı gütmeden çalışmak; her gün otellerin düğün salonunda kuru pasta ve çay eşliğinde insanlığı kurtardığınız bir hobi demek değil. Bunun ötesinde bir iş. Herhangi bir iş gibi. Ailemiz, sevdiklerimiz, kendimizle geçireceğimiz zamanı belirli bir ücret karşılığı sattığımız, tüm kültürel sermayemiz ve yeteneklerimizin sömürüldüğü müthiş rekabetçi işleyen iş sektörlerinden biri.

ROMANTİK SÖYLEMLER VE İŞÇİLERİN GERÇEĞİ

Yüklenen romantik anlamlar, kurumların finans yönetimi ve insan kaynağı konusundaki beceriksizlikleri, açgözlülükleri gizlenemiyor. Çalışanların itirazlarını “Bu sektör böyle” bahaneleriyle kapatmaya çalışmaları artık fayda etmiyor. Sektördeki çoğunluk yaptığı işten manevi tatmin almadığı gibi yaşamını sürdüremeyeceği koşullara zorlanıyor. Sadece sağlığını, ilişkilerini, geleceğini değil daha insanca bir yaşamı kurabileceğine dair inancı da zayıflatılıyor. Size en kötüsünün bu inancın zayıflaması derdim ama demeyeceğim. Bu çelişkiyi yaşamak sivil toplum örgütlerinde çalışan işçiler için yeni imkanlar doğuracaktır. Bir eşiktir ve ben yükselen çatışmadaki bu olanaklara odaklanıyorum. Fakat şu an ne olduğuna biraz daha yakından bakalım: Örneğin, kâr amacı gütmediğini öne süren bir kurumun paraları kasada tutarken sizi aç ve evsiz kalma riskiyle baş başa bırakıp çeşitli hastalıklardan muzdarip olarak çalıştırdığı bu düzene mahkum olduğunuzu hissettirebilirler. Bir diğer kötü şey buradaki ikiyüzlülüğü görmek. Sivil toplum sektöründeki para akışının ne yönde olduğu, nasıl insanlar tarafından yönetilip, kararların nasıl verildiğine baktığınızda karşınıza çıkan şu tablo: Sivil toplum, özel sektördeki birçok iş kolundan daha gerici ve kötü koşullarda varlığını sürdürüyor.

GÖNÜLLÜLÜK ÜZERİNDEN PSİKOLOJİK BASKI

Buraya kadar bahsettiklerimizi sahadaki deneyimlerimizle de somutlaştırmak istiyorum. 

Sivil toplum öyle güzel ambalajlarda sunulmaktadır ki ancak ücretli çalışmaya başladığınızda dışarıdan bakanların pek bilmediği yüzlerini görebilirsiniz. Mesela sözleşmeyi imzalar işe başlarsınız ve daha ilk adımda sizi kıdem tazminatı öden(e)meyeceği fon verenlerin buna bütçe vermediği ve elbette bu durumun sektörde yaygın, “Herkes için geçerli” olduğu yalanını duyarsınız. Fazla mesai karşılığı ödeme almanız neredeyse imkansızdır. Belki karşılığında hafta içi izin kullanabilirsiniz. Ona da en az iki kişilik çalışırken vaktiniz olursa... Hatta zamanla fazla mesainin patronunuz, kurumunuz için gönüllü emeğinizle yapmanız gerektiği psikolojik harpler başlar. Faturalarınızı ödeyemezken patron için neden gönüllü çalışmanız gerektiğine ise kimsenin verecek bir yanıtı yoktur. Yol masrafları ve yemek kartı ise lüks görülür. En düşük tutarlardan yatırılır. Bazen yöneticiler size “Metrodan Marmaray’a geçme! onlar arasında aktarma yok. Metrobüs kullan o tutardan yatıralım” diyebilir. Marmaray bile lükstür. Sahada koştururken fiş toplama, masrafların maliyetini muhasebeden alabilmek ise rutin bir gerginliktir. Daima bunlar birer hak değil de lütufmuş gibi davranılır. Patronlara teşekkür etmeniz salık verilir.

HAK İHLALLERİNDE UZAYAN SÜREÇLER

Mesai arkadaşlarınızın maaşını ise çoğunlukla bilemezsiniz. Çünkü bilirseniz ortalık karışacaktır. Bunun sebebi çoğunlukla maaşlar arasında uçurum ve eşitsizlik iken belirli bir grup için de herhangi bir maaş, işe alım politikası olmamasından, iş bilmezliğin sömürüye evrildiği o çıkmazdan kaynaklanır. Kurumlar, kurumlaşmamıştır. 

İnsanı en şaşırtan şey ise -hâlâ şaşırabiliyoruz- savundukları değerlerin tam karşısında yer alan cinsel taciz, şiddet ve mobbinge karşı hiçbir mekanizmaları olmaması, bu gibi konuları örtbas etmeleri, herhangi bir hak ihlalinde süreci uzatarak kapatmaya çalıştıklarını görürsünüz. Çok az kurumun bu konular için mekanizması vardır ve ne yaptığı ne işe yaradığı çok da bilinmemektedir. Mekanizması olmayan ‘niyeti iyi’ olanlar ise hayrete düşürecek düzeyde bilinçsizdir ve bu kapasitesizlik, maruz kalanı daha da zora sokmaktadır.

FON VEREN KURALINI BELİRLEYECEK

Tüm bunlara rağmen sektörün yok olmayacağını hepimiz biliyoruz. Bizi her gün daha kötü koşullarda çalıştırarak ve farklı biçimlerde sömürerek varlığını sürdürecek. Fonlar sadece Avrupa değil dünyanın birçok yerinden yağmaya devam edecek. Fonu veren kendi kuralını belirleyecek. Ajandasını dayatacak. Sektör belki yok olmayacak evet ama insan kaynağı bakımından kayıplar verdiğini de inkar edemeyiz. Özellikle pandemi sonrası yurt dışına göç ve freelance (serbest) çalışma kültüründen sivil toplum da nasibini aldı. Alandaki nitelikli isimler ya göç etti ya da patronlarla çalışanlar arasında sıkıştığı pozisyondan kariyerine danışman olarak devam ederek sıyrıldı. Sektör üst düzey yöneticilere ya da kalifiye, kıdemli kişilere ücret ödememek için genç ve kalifiye kişileri birkaç kişinin yapacağı işi yıkarak sömürme yoluna gitti.

KAYNAK AKIŞI ARTIYOR

Sivil toplum alanının ülkemizdeki kısa tarihinde en nitelikli çalışanlar ve en niteliksiz yöneticilerle karşı karşıya olduğumuz bir dönemdeyiz. Yapılan işlerin etkisi, amacı tartışmalı fakat kaynak akışı durmuyor, aksine artıyor. Aynı amaçla, aynı hedef kitleye yönelik ve aynı faaliyetlerle hayata geçirilen; sonuçlarını asla öğrenemediğimiz yığınla proje var. Buna bağlı güvencesiz koşullarla çalışan binlerce kişiyiz.

6 Şubat depremlerinde, tıpkı göç konusunda olduğu gibi sivil toplumun nasıl büyük bir para akışı ve sermaye alanı olduğunu bir kez daha gördük. Neoliberalizm kendi içsel krizlerine daha efektif bir alternatif yaratana kadar devlet ve özel sektörle beraber sivil toplum sektörü de biçimini, etki alanını, sınırlarını değiştirerek ve fakat bir şekilde varlığını sürdürmeye devam edecektir. Ayrıca çok yakından bakarsanız bu sektörün sadece ‘daha adil, özgür, eşit, kardeşçe’ bir yaşam değil sağcı, ırkçı, kadın ve LGBTİ düşmanı, savaş yanlısı gruplar için de örgütlenme ve para transferleri amacıyla kullandıkları bir alan olduğunu göreceksiniz. 

YÜZÜMÜZÜ BİRBİRİMİZE DÖNMELİYİZ

Sivil toplum işçileri için hem inandıkları dünyayı kurmak hem de emeğine sahip çıkmak, insanca bir yaşam sürmek için kendi talep ve sorunları etrafında bir araya gelmekten başka bir çözüm yok gibi duruyor. Tüm bu karanlık tabloda iddiamızın somutlaşmış örneğini uğradığı hak ihlali karşısında grev hakkını kullanan, kıdem tazminatı için dava yoluyla hakkını arayan emekçi arkadaşlarımızın kazanımlarında görebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Meslektaşlarına destek eylemi yapan gazeteciler hakim karşısına çıktı

SONRAKİ HABER

EMEP'li Karaca, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nde Meclisteki gazetecileri ziyaret etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa