"Kurum, İstanbul depremi önleminde sınıfsal ayrımcılık vadediyor" | Dosya: Kent ve seçim
Mimar ve mühendisler, “İstanbul’da tek bir riskli yapı kalmayacak” vaadinde bulunan Murat Kurum’un AKP İBB Başkan adaylığını değerlendirdi.
Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel
Hazırlayan: Özlem Songül ABAYOĞLU
Murat Kurum’un İBB Başkan adaylığını Evrensel’e değerlendiren mimar ve mühendisler, Kurum’un seçime dair vaatlerini, ‘İstanbul depreminde sınıfsal önlem’ olarak yorumladı.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Pelin Pınar Giritlioğlu, İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Füsun Sümer, TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu ve Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Selahattin Beyaz Murat Kurum’un AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylığını değerlendirdi. Mimar ve mühendisler dosyamızın ilk bölümünde verilen vaatlerin ancak parası olanın güvenli evlere kavuşabileceği tespitini yaptı. Dosyamızın yarın yayımlanacak ikinci bölümünde ise bu vaatlerin aynı zamanda sermaye kesimine yeni rant alanları açma hedefinin parçası olduğuna dikkat çekildi.
Murat Kurum’un AKP İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adaylığının açıklanmasının ardından çevre ve şehircilik bakanı olduğu dönemde yaptıklarının tartışması sürüyor. “İstanbul’da tek bir riskli yapı kalmayacak” vadinde bulunan Kurum’un 6 Şubat depremi yıkımının nedenlerinden gösterilen imar aflarının mimarı olduğunu söyleyen mimar ve mühendisler, başt rezerv alan olmak üzere deprem önlemi adı altında hayata geçirilmek istenen vaatlerin sınıfsal ayrımcılığa dönüşeceğini, parası olanların güvenli evlere kavuşurken olmayanların ise ellerindeki mülkleri kaybedeceği uyarısında bulundu.
"KURUM, 50 BİN KİŞİNİN ÖLÜMÜNDEN SORUMLU"
Murat Kurum’un “İstanbul’u depreme hazırlayacağız” vaadini değerlendiren İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Pelin Pınar Giritlioğlu, “Bu vaat gerçekçi ve samimi gelmiyor. Çünkü yapacak olsalardı zaten imar affı çıkarmak yerine doğrudan dönüşüme odaklı projeler yapabilirlerdi. Yapmadılar” ifadelerini kullandı. Murat Kurum’un imar affından sonra Çevre ve Şehircilik Bakanı olduğunu hatırlatan Giritlioğlu, “Kendisi imar affını savunan ve yürüten bir aktör olmuştur. 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden 50 bin kişide Murat Kurum’un da sorumluluğu vardır” dedi.
"AMAÇ YOKSULU YERİNDEN ETMEK"
Kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren 7471 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da yapılan değişikliğe ilişkin konuşan İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Füsun Sümer, “21 maddelik Kanun’un afet riski altında bulunan bölgelerde kentsel dönüşüm çalışmalarını hızlandırmak amacıyla hazırlandığı ifade edilmektedir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki rezerv yapı alanı, yeni yerleşim alanı olarak kullanılmak üzere belirlenen alanlar olarak tanımlanmaktadır. Yürürlükteki yasada ‘yeni yerleşim alanı’ ibaresi, yani üzerinde yerleşim yeri bulunmaması koşulu varken yeni düzenlemeyle birlikte bu ibare metinden çıkarılarak bu zorunluluk kaldırılmıştır. Bazı yasal süreçlerde tanımın halihazırda yerleşim alanı olan yerleri içermediği gerekçesiyle, yerleşim yerlerinde yer alan parsellerin de rezerv yapı alanı olarak belirlenebilmesi sağlanmıştır” diye açıkladı. Bu yasanın amacının alt, alt-orta gelir gruplarının, kent yoksullarının yerlerinden edilmelerine yol açacağını ve onlar için inşa edildiği öne sürülen projelerin üst gelir grupları ve zengin yabancılarca doldurulacağını söyleyen Sümer, “Deprem karşısında sınıfsal bir ayrımcılık oluşacağı endişesini taşımaktayız” dedi.
"KENTSEL DÖNÜŞÜM RANT GELİRİ YÜKSEK YERLERDE HIZ KAZANDI"
Türkiye’de kentsel dönüşüm uygulamalarının geçmişini hatırlatan Sümer, “Van depreminin ardından halkın depreme duyarlılığı suistimal edilerek ortaya atılan kentsel dönüşüm yasası, yapı denetiminden muaf tutulan TOKİ’ye rezerv alanların belirlenmesi gibi önemli bir yetki daha verdi. Aradan geçen 11 yıldan sonra kentsel dönüşüm uygulamalarına bakıldığında, asıl amacın depreme yönelik hazırlık olmadığı, rant değeri yüksek bölgelerde kentsel dönüşümün hız kazandığı açıkça görülmüştür. Gelinen durumda hak sahiplerinin yarıdan bir fazlasının onay vermesi durumunda bina, kentsel dönüşüm statüsüne alınacak, dönüşüme giren yapılar için borçlanan ya da tapusuna haciz konan vatandaşlar borcunu ödeyemez duruma düştüğünde mülkiyet hakkını tamamen kaybedebilecek, konutta sadece oturma hakkına sahip olacaktır” ifadelerini kullandı.
"TOKİ, KAMU MALINI ŞİRKETE DEVRETMEK İÇİN KULLANILIYOR"
Rezerv yapı alanı yasasına ilişkin konuşan TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu, “Yurttaşların mülkiyet haklarına el koymak için kentsel dönüşüm politikaları yürütülmektedir. Bu politikalar çerçevesinde araç olarak kentsel dönüşüm alanı, riskli alan, rezerv yapı alanı ilan ediliyor. Yurttaşların yıllardır yaşadıkları mahallelere el koyuyorlar. En son 6306 sayılı Yasa’da yapılan değişiklikle kent, kentsel alanlar, yaşam çevrelerine daha doğrusu rant getirisi yüksek olan yerlere el konuyor” şeklinde konuştu.
TOKİ’nin faaliyetlerine ve bugünkü anlamına değinen Muhçu, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ilan edilen yerlerdeki yapılaşma TOKİ üzerinden yürütülüyor. TOKİ̇ bu yerlere el koyuyor. Sonra kamu arazilerinin ve yurttaşların varlıklarını ‘adrese teslim ihale’ ile yandaş gayrimenkul ve inşaat şirketlerine devretme için bir aracı olarak kullanılıyor. Murat Kurum TOKİ’de üst düzey yöneticilik yaptı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevlerinde bulundu. Her iki görevde de süreçlerin yöneticisi ve sorumlusu olarak yer aldı. Bütün bu barınma hakkına el konulması, tarihi, kentsel dokunun yok edilmesi, çevre değerlerinin tahrip edilmesi ile ilgili bütün bu süreçte sorumluluğu var. Çünkü Kurum, yöneten, yönlendiren değil, Saray’ın atadığı emir eri gibi bu süreçte görev yapmaktadır” dedi.
"MİLLET BAHÇELERİ ADI ALTINDA KENTLER BETONLAŞTI"
İstanbul’da AKP iktidarı ile önemli değişimler olduğunu söyleyen Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Selahattin Beyaz, “Değişimler; kent halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesi şeklinde değildi elbette. Kentin yaşam alanları, rant alanlarına dönüştürülerek sermayeye büyük imtiyazlar verildi. Bu imtiyazlı durum bazen; ‘çevresel etki değerlendirme (ÇED) raporu gereksizdir’ şeklinde bürokratik engelleri kaldırarak, bazen ‘kamu özel iş birliği projeler’ ile, ihalesiz ve kamu bankalarından ucuz kredi sağlayarak, bazen ise kentin değerli alanlarını ‘rezerv alanı’ ilan ederek yapılaşmaya açmak şeklinde oldu. Kentin son doğal alanları bazen ise ‘millet bahçeleri’ adı altında betonlaştırılarak, yapılaşmanın önü açıldı” dedi.
2009 yılında kabul edilen çevre düzeni planına aykırı olarak, kentin kuzeyinde bulunan alanlar havalimanı ve otoyollar ile, kentin Avrupa yakası su havzalarının ise, rezerv alan ilan edilerek imtiyazlı sınıfın yaşam alanı oluşturmak için yapılaşmaya açıldığını hatırlatan Beyaz, “Ülke; iktidarın en kullanışlı bakanlığı olan ‘Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ tarafından adeta sermayenin yağma projelerine teslim edilirken, durmak bilmeyen yıkım projelerinden en fazla etkilenen İstanbul oldu. ‘Nitelikli nüfus’ kavramı bu iktidar döneminde ‘İstanbul ili 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı değişikliği’ ile İstanbul kent planlamasında belirleyici oldu” hatırlatmasında bulundu.
"MEGA PROJELERDE MURAT KURUM’UN İMZASI VAR"
İstanbul’da doğayı tahrip eden, ekolojik dengeyi ve yapılaşmayı bozan büyük rant projelerinde Murat Kurum’un imzası olduğuna dikkat çeken Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Pelin Pınar Giritlioğlu, “Murat Kurum’un görevlerine baktığımız zaman 2009’da Emlak GYO’nun başında, 2018 ile 2023 yılları arasında ise Çevre Şehircilik Bakanlığında görev üstleniyor. Dolayısıyla İstanbul üzerinde uygulanan ve bütün doğal varlıkları tahrip eden mega projeler üzerinde Murat Kurum’un bir imzası ve etkisi var. Başta Kanal İstanbul projesi olmak üzere üçüncü havalimanı projesi, Kuzey Marmara Otoyolu, üçüncü havalimanı projesi İstanbul’un doğal varlıkları üzerinde çok ciddi tahribat yaratan ekokırım projelerdir. Dolayısıyla fayda maliyet analizine baktığımız zaman İstanbul bu projelerden çok büyük bir zarar gördü. Kuzey ormanlarının çok büyük bir kısmını kaybetti. Kanal İstanbul projesi 130 milyon metrekare tarım arazisi kapsıyor ki bunun 5 milyon metrekaresi mutlak korunması gereken tarım arazisi. Mera alanları üzerinde, su havzaları üzerinde etkisi olan bir proje. Sazlıdere Barajı İstanbul için çok önemli bir baraj ve bunu yok ediyor Kanal İstanbul Projesi. Şimdi bu projeleri savunan, gündeme taşıyan, hayata geçiren bakan Şehircilik Bakanı Murat Kurum’du” dedi.