"Murat Kurum vaatleriyle sermayeye göz kırpıyor" | Dosya: Kent ve seçim
Murat Kurum’un İBB başkan adaylığını değerlendiren mimar ve mühendisler, vaatlerin aynı zamanda sermaye kesimine yeni rant alanları açma hedefinin parçası olduğuna dikkat çekti.
Fotoğraf: DHA
Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul
AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Murat Kurum, seçim çalışmalarında “İstanbul’da tek bir riskli yapı kalmayacak” kadar “39 ilçemizde deprem riskine yönelik çalışmalar yapacağız” vaadini de dile getiriyor. Bu vaadin aslında halka değil, sermayeye verildiğini dile getiren meslek örgütleri, “Kurum, sadece inşaat-emlak sermayesine değil akıllı teknolojiler sermayelerine de göz kırpıyor” dedi.
"RANT İÇİN SON YER ASKERİ ALANLAR"
Sosyal konut projeleri kapsamında rezerv alan yetersizliğinin ardından askeri alanlar imara açılarak rezerv alan ilan edildi. Murat Kurum’un yönetiminde bulunduğu TOKİ ve Emlak GYO’nun sürdürdüğü sosyal konut projelerinin askeri alanlara yapılma projesine ilişkin gazetemize konuşan İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Füsun Sümer, “İnşaat rant ekonomisinin büyüme motoru İstanbul’un, arsaya dönüştürülecek arazileri tüketildi. Ardından kentsel dönüşümün yık/yap ekonomisi de sekteye uğrayınca, çare kentin son bakir alanlarının yer aldığı Kuzey Ormanlarının 3. köprü- Kuzey Marmara Otoyolu, 3. havalimanı ve Kanal İstanbul projeleri vasıtasıyla yağmaya açılmasında bulundu. İktidarın sarıldığı bir diğer çare ise kent içindeki son yeşil alanları barındıran askeri alanların imara açılmasıydı. 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde, TOKİ iştiraki Emlak Konut GYO tarafından Bağcılar’da Batışehir, Halkalı’da Avrupa Konutları, Ayazağa’da Maslak1453, Zekeriyaköy’de Köy gibi lüks projelerle başlayan süreç el atılmamış diğer askeri alanların şehir dışına çıkartılması bahanesiyle devam etti” dedi. Esenler’deki kışlaların bulunduğu askeri arazilerin 15 Temmuz’un sağladığı meşruiyetle imara açıldığını söyleyen Sümer, “Esenler’deki askeri alan, ilçenin yüzde 50’si büyüklüğünde. 2012’de rezerv alan ilan edilmiş olan alanın kuzeyinde kalan askeri alanın da rezerv alan ilanıyla yapılaşmaya açılmasıyla bu kez de deprem bahanesiyle 720 hektarlık askeri alandan geride kalan yeşil alanların da imara açılmasıyla karşı karşıya kalınacak” uyarısında bulundu.
"RİSKLİ YAPIDA OTURANA LÜKS KONUTU YAPTIK, ÖDE DİYECEKLER"
Rezerv alan diye belirtilen planların, siyasi iktidar tarafından depremden önce planlandığını ve depremin fırsat olarak görüldüğünü söyleyen Sümer, “Bölgeye yönelik hayaller, Murat Kurum’un açıklamalarından anlaşıldığı üzere ‘Akıllı kentler’ ve lüks yerleşimlerdi. En büyük akıllı şehrin Esenler’de inşa edileceğini bildiren Kurum, teknoloji geliştirme merkezleri, kuluçka kentler, ARGE, bilişim atölyeleri ve benzeri yapılardan bahisle sadece inşaat-emlak sermayesine değil akıllı teknolojiler sermayelerine de göz kırpmaktaydı. Depremin sunduğu fırsatla, bölgede kurulması planlanan akıllı kentler, tekno-parklar ve benzeri projeler artık çok kolaylıkla ve meşruiyet sağlanarak gerçekleştirebilecektir” dedikten sonra iktidarın akıllı kentler adı altında parası olanların faydalanabileceği lüks konutlar yapacağını söyledi. Sümer “Ardından riskli yapılarda oturan nüfustan lüks proje ile mevcut konutları arasındaki farkı ödemelerini talep edeceklerdir” dedi.
Söz konusu lüks konut projelerinin riskli binalarda oturanların emniyetli konutlara taşınacağı vaadine değinen Sümer, “Tam aksine, alt, alt-orta gelir gruplarının, kent yoksullarının yerlerinden edilmelerine yol açacağından ve onlar için inşa edildiği öne sürülen projelerin üst gelir grupları ve zengin yabancılarca doldurulacağından, deprem karşısında sınıfsal bir ayrımcılıktan da söz edebiliriz” şeklinde konuştu.
"RANT DÜZENİ DEPREM GERÇEĞİNİ UNUTTURDU"
İstanbul’daki boş konut stoklarından yararlanmak, kira yardımlarını mantıklı seviyelere çekmek, kiraları dondurmak, gerekirse kamulaştırma yaparak kullanılmayan konutlara el koymak gibi çözümleri hatırlatan Sümer, “Bu çözümlerin aksine deprem bekleyen kentin son yeşil alanlarını da yeni inşaatlara açarak, nüfus yoğunluğunu artırmanın mantıklı bir yanı yoktur. Ama elbette buradaki mantık rantın mantığıdır. Anlaşılan iktidarın yapmak istediği, yine depremi fırsat bilerek, yeni bir inşaat hamlesini başlatmak. Bu yaklaşımı kabul etmek mümkün değil. Hâlâ bilimle, planlama ilke ve esaslarıyla hareket edilmiyorsa, bu depremlerden de hiçbir ders çıkarılmamış, deprem gerçeği yine rant düzeninin baskısı altında unutulmuş demektir.”
"SARAY REJİMİ HUKUKSUZ KARARLARINA ENGEL İSTEMİYOR"
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın İstanbul’daki yetkilerinden ve İBB’nin yetkilerinden de Bahseden TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu, “Son yirmi yılda yapılan hukuksuz düzenlemelerle merkezi yönetim, yerel yönetim yetkisine müdahale etmiş ve yetkilerini kullanamaz duruma getirmiştir. Yerel yönetimlerin Anayasa’nın 127, 128 ilgili maddelerince yetkileri var. Bu yetkileri şu an fiilen kullanmasa da yerel yönetimler toplumu arkasına alarak, bunları kullanabilir. Merkezi hükümetin kentlere dayattığı birtakım plan, proje ve yatırım kararlarını durdurması söz konusu olabilir” dedi. Murat Kurum’un her ne kadar iktidar partisinin İstanbul adayı gibi gözükse de aslında Saray rejimi tarafından İstanbul’a atanan bir bürokrat konumunda olduğunu söyleyen Muhçu, “Saray’ın aldığı bütün kararlar, yerel yönetim süreçleri devre dışı bırakılarak uygulanmak istenmektedir. Örneğin bir çevre faciası niteliğindeki Kanal İstanbul projesi karşısında İstanbul Büyükşehir Belediyesi davaları açmakta ve direnme hakkını kullanmaya çalışmaktadır. Saray rejimi aldığı bütün hukuksuz yıkım kararlarını engelsiz hayata geçirmek istemektedir” ifadelerini kullandı.
"YURTTAŞIN ÖRGÜTLENMEKTEN BAŞKA GÜVENCESİ KALMADI"
6306 sayılı Yasa ile birlikte halkın mülkiyet hakkını savunma hakkının ortadan kaldırıldığını söyleyen Muhçu, “Bu itiraz sürelerindeki plan askı süreleri, yargı süreleri, bilirkişi raporlarının hazırlanma süreleri 15 günle sınırlandırıldı. Aynı zamanda mülkiyetlere el koyan şirketlerin gücünü arttıran birtakım düzenlemeler de yapıldı. Devlet kolluk kuvvetleri bu şirketlerin emrinde özel güvenlik birimleri haline getirildi. Yurttaşların direnmeleri halinde, kolluk kuvvetleri şirketlerin emrinde hareket ederek, kapılar kırılarak zorla tahliye gerçekleştirilebilmektedir. Yıkım süreçleri de aynı şekilde işletilmektedir” diye anlattı. Buna rağmen yurttaşların mücadele olanaklarının tükenmediğinin de altını çizen Muhçu, “Yurttaşların hukuki sorunlara rağmen yine alınan kentsel dönüşüm, riskli alan ya da rezerv yapı alanı kararlarına karşı dava açması, hakkını koruma yoluna gitmesi gerekiyor. Türkiye’de bu hukuksuzluklara karşı yeni bir davranış yöntemi de geliştirmek zorundayız. Vatandaşların örgütlenmesi gerekir. Hem bu otoriter anlayışa hem de afetlere karşı örgütlenmesi gerekir. Bunun için mahalle, semt, ilçe, il ölçeğinde dayanışma örgütlerinin organize edilmesi, hakların demokratik ve hukuki yollarla korunması için bir mücadelenin hayata geçirilmesi şarttır. Yani vatandaşın haklarını koruyabilmek için örgütlenmeden başka güvencesi kalmamıştır” ifadelerini kullandı.
"ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ KALDIRMAK İSTİYOR"
İktidarın ekolojik ve kent yaşam alanlarını sermayenin rant projelerine açtığını söyleyen Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Selahattin Beyaz, “İktidar, İstanbul Belediye yönetimini yeniden alarak, yeni ve devam eden rant projeleri önündeki bütün engelleri kaldırmayı planlamaktadır. Bu planlama ile bütün yaşam alanlarına daha fazla müdahale edilecek olup yoksul halk yıllarca yaşadıkları bölgeleri piyasa değeri artınca terk etmek zorunda kalacaklardır” uyarısında bulundu. Bugünkü yerel yönetim anlayışının sakıncalı olduğuna değinen Beyaz, “Kentin yaşam alanlarının planlaması için en uygun yerel yönetim anlayışı; halkın yönetime katılması ile mümkün olacaktır. Rant projeleri uygulayıcılarının yerel yönetimleri, kentleri yaşanılmaz hale getirmekten başka bir çözüm üretmeyecektir” dedi.