HABAŞ işçileri: Taslaklar revize edilmezse ek zam şart
HABAŞ işçileri MESS’e sunulan taslakların yetersiz olduğunu taslak revize edilmezse ek zammın gerekli olacağını söylüyor.
Fotoğraf: Kateryna Babaieva/Pexels
Turan KARA
İzmir
12 yıldır haddehanede çalışan bir HABAŞ işçisi kara kara düşünüyor. Ev sahibi 6 bin 500 lira olan kirayı 12 bin 500 lira çıkarmış. Mart ayından bu yana hiç değişmeyen ücretiyse ancak 14 bin lira. Geriye 2 bin lira bile kalmıyor. Kredi kartı da bu yüzden patlamış! Ev taşımak istese ki zaten 13 binden aşağısına ev bulamaz, emlakçı, depozito, taşınma ıvır zıvır derken en az 70 bin lira tutuyor… Mecburen kira zammına tamam diyecek ya da biraz daha insaf ve merhamet bekleyecek… Belli bir yaştan ve uzun süredir büyük bir fabrikada sabırla çalıştıktan sonra böyle şeyler için minnet etmek hiç iyi değil. Şu aralar ev sahibi olamamanın verdiği azap ise anlatılamaz, geçip giden yılların geri dönüşü yok…
Ev sahibinin yaptığı zammı düşündüğü sırada bölümünde ücretler ve zam görüşmeleri tartışılıyor. HABAŞ işçisi de düşüncelerinden sıyrılıp burada patlıyor. Kara bulutlardan çakan şimşek gibi çıkan sesiyle “Zammış görüşmeymiş, elimize hiçbir şey geçmiyor. 2 bin lira ile ben ne yapayım? Alacakları zam kira parası kadar bile değil! Onu da zaten eylülde almamız lazımdı, şubat oldu hala alamadık. Birikmiş para diyorlar bir de! Madem uzatıyorlar sözde isteklerle, o zaman taslağı revize edip çıkmalıydı sendika da ama bunlar hasta adam hasta. Ruhu kalmamış” diyor. Bu sıralar hemen her bölümde işçiler elektrik yüklü, arada zorunlulukların bunalttığı zamanlarda sıkıştırılmış havada çakan şimşek gök gürültüsü gibi çıkan tartışmalar olarak yansıyor.
“AKLINIZA ESTİĞİNDE ZAM İSTEYEMEZSİNİZ”
Sendika ve işveren arasında aylardır süren ve sesiz sedasız ilerleyen süreç yakında bozacak bir hava kadar ağır bir hal alıyor. “İnsanlar çok gergin, sendikacıların alacakları para hiçbir işe yaramayacağı halde aylardır süründürüyorlar. İşe bugün başlayan biri olsa asgari ücret zammından sonra mecburen 21 bin liraya başlayacak, o da burada, diğer yerlerde sıfır adam 24 bin liraya iş başı yapıyor. Bizim aldığımız maaş 14 bin lira. Ne demeli bu işe?” diyor.
Sendikalı işyerleri olan Ege Çelik, İDÇ ve HABAŞ’ta işçiler bir senedir ek zam için elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştı ve karşısında duvar gibi bu üç şirketin CEO’su ve Türk Metal’i buldu. Hep bir ağızdan “Burada sendikal bir düzen ve TİS var. Her aklınıza estiğinde zam isteyemezsiniz. Zamanı gelince şirketimiz büyüktür, size üç haneli artış yapacak emin olun!” dediler. Müdürler bu şarkıyı dilinden düşürmedi, öyle ki işçiler her sıkıştığında ve sesini çıkardığında avuntu veren arabesk bir şarkı gibi mırıldanıp sakinleştirdiler.
“GEÇİNMEK İÇİN BİR SINIR VAR”
Şimdi ise bırakalım üç haneyi, “Birikmiş para, artı mart enflasyonu, sosyal haklar, şunlar bunlar” gibi matematik hilelerini saymazsak yüzde 70’den fazla zam vermiyorlar. Üstelik de yüksek zam oranı işçileri açgözlü göstermek için de çevre baskısı kuruyorlar! İşçileri düşük ücrete “razı etmenin” bir yolu da herkes düşük zam alırken üç haneli rakam beklentisinin açgözlülük olacağı. Bir kısım işçi “Ne yapılabilir bu paraya? geçinemeyiz o kesin. O zaman da çocuk kandırır gibi herhalde MESS kart, alışveriş çeki falan derler” diye kendine bu saçmalığı kabul edilebilecek yollar arıyor. İşçiler bir senedir ek zam için hiç durmadan bir şeyler yapsalar, müdürleri amirleri sendikacılar ile konuşsalar da bu süre içinde kapsam dışı denen, sendika üyeliğinden çıkarılmış ve teknisyen formen gibi adlarla bir kesim 4 defa zam aldı. İkişer defa asgari ücret zammı ve iki defa da iyileştirme. Bir ara işçilerin ücretini dörde katlamışlardı, ancak elbette şimdi onların da durumu iyi değil ve gözleri sendikalıların alacağı zam da. Onlar da ona göre artış bekliyor. “Zam oranı yüksekmiş de olmazmış da geç bunları. Geçinmek için bir sınır var ve bunu biz koymuyoruz, hayat şartları istiyor” diyor.
“HAKKINI İSTEYEN İŞÇİYİ İŞTEN ÇIKARMIŞLARDI”
Şirketlerin içinde işçi düşmanlığında ve vahşilikte sadece Bakırçay bölgesinde değil neredeyse tüm Türkiye'de eşi benzeri bulunması zor olan HABAŞ’ta durum formenler için de farklı, onlar da diğer işyerlerindeki kapsam dışından daha az alıyor. Öyle ki bir sefer teknisyen ve mühendisler bile ek zam için toplu eylem yapmak zorunda kaldı. Aralarında seçtikleri 4 arkadaşı fabrikanın dini bütün, tarikat toplantılarında ismi bölgede yıldız gibi parlayan bu yüzden de adalet ve merhamet sahibi olması beklenen ama gösterişli dindarlığı ile aynı derecede işçilere insanlık dışı davranan genel müdürü sakince dinlemiş ve onlara hak vermek bir yana işçilerin sözcülerini işten çıkarmıştı. Şirket müdürü “Şirketimizde ücretler diğer yerlerden daha düşük değil, aksine otomotiv ve diğer şirketlerin biraz üzerinde” dediğini söylemişti işçiler. “Sendikanın eylemlerine 50’den fazla işçi katılmıyor. Sendikaya itibar etmiyor. İyi bir şey değil ama zaten sendika ve müdürler anlaşıp veriyorsa madem zamları bize gerçekten gerek yok bu oyunda, öyle değil mi?” diyor. “Vardiya çıkışında açıklama yapacaklarmış, herkesi çağırıyorlar. Ulan adam sen de temsilci seçerken bize mi sordun, bizi mi çağırdın da eylem için bizi çağırıyorsun sormazlar mı sana? Seni kim seçtiyse onunla hallet işini demezler mi sanıyorsun” diye anlatıyor.
“ŞİRKET VE SENDİKACI CENDERESİ SUYUMUZU ÇIKARIYOR”
Kimi işçiler var, bunlar Menemen’in köylerinden geliyor ve mevsimine göre çilek, mandalina, şeftali ve zeytin ağaçlarını barındıran arazileri var. Hasat zamanının bereketi ile fabrikaların sefaletini bir nebze daha az hisseden. Onlar da birçok şeyden şikayetçi olmasına rağmen 35 bin liraya razı olmakta diğerleri kadar zorluk göstermeyecek, ama bunların sayısı az. Kısık sesle diyor ki “Adam baya hastaymış. Bari görüşme bitene kadar bir şey olmasa. Yoksa yasa girerler gümbürtüye gideriz” diyor. Bu durumdan kurtulmak isteyen ve yeri geldiğinde lafını esirgemekten çekinmeyen işçiler de var. Emeğinden başka geliri yok. “Bir cendere var, şirket ve sendikacı cenderesi, suyumuzu çıkarıyorlar. Nasıl olur, sabredebilir miyiz bilmiyorum. Bu cenderen nasıl kurtuluruz, sendikadan ya da sendikacıları nasıl defederiz, patrona nasıl kabul ettiririz kime sorsan bunun cevabını kolayca veremez sanıyorum. Ne yapabiliriz diye sorarsan bu yüzden onu da bilmiyorum, benim buna pat diye verecek bir cevabım açıkçası yok. Tabi akıl akıldan üstündür, bir konuşmak lazım nasıl olur diye. Bunlardan utanma beklemekten daha doğru olur” diyor.