Eğitim Sen’den yarıyıl değerlendirme raporu: Öğrenciler ölüyor, eğitim dinselleşiyor
Yarıyıl değerlendirme raporunu açıklayan Eğitim Sen, ÇEDES ve diğer uygulamalarla eğitimde gericileşmeye, çocukların sömürüldüğü, çarklarında can verdiği MESEM'e ve artan yoksulluğa dikkat çekti.
Arşiv | Fotoğraf: DHA
Eğitim Sen, 2023-2024 yılı I. Yarıyıl Değerlendirme Raporu'na ilişkin basın açıklamasında bulundu. Eğitim sisteminin giderek dinselleştiğini, öğrencilerin beslenme probleminin büyüdüğünü ve MESEM’lerle ucuz iş gücü olarak çalıştırılan öğrencilerin hayatlarını kaybettiğini belirten Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, Milli Eğitim Bakanlığının eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir derdinin olmadığını vurgulayarak kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadeleyi kesintisiz sürdüreceklerini belirtti.
Eğitim Sen her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, milliyetçiliğin, ayrımcılığın ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadeleyi kesintisiz sürdüreceklerini açıkladı.
Yapılan açıklamada konuşan Eğitim Sen Genel Başkanı Kemal Irmak, Türkiye’de örgün eğitimde 17,5 milyon öğrenci bulunduğunu ifade etti. Devlet okullarında görev yapan öğretmen sayısının 974 bin; özel okullarda çalışan öğretmenlerin sayısı 132 bin, ücretli öğretmen sayısının ise 90 bin olduğunu söyleyen Irmak, eğitimde yaşanan sorunların her geçen yıl arttığını vurguladı. Türkiye'de özel öğretimin örgün eğitim içindeki payı 2002’de yüzde 1,9 iken, 2023’te yüzde 9,3’e yükseldiğini belirten Irmak, özel okulların devlet okullarına oranı ise yüzde 23,5e ulaştığını aktardı. Irmak, “Bugüne kadar KPSS’ye giren her 100 öğretmenden 85’inin ataması yapılmamış, ataması yapılmayan öğretmenlerin sadece yüzde 15’inin ataması gerçekleştirilmiştir” dedi.
Türkiye’de eğitim sisteminin müfredat, ders kitapları ve uygulama alanları itibarıyla çocukların, sık sık etnik köken, dil, din ve inanç ayrımcılığı ile karşı karşıya kaldığını vurgulayan Irmak, “Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi başta olmak üzere, çıraklık ve stajyerlik uygulamaları gibi çok sayıda düzenleme, çocukların eğitimden uzaklaşmasına ve işçi olarak çalışma yaşamına sürüklenmesine neden olmuştur. Çalışan çocukların bir bölümü tarım sektöründe ucuz iş gücü, bir bölümü de ücretsiz aile işçisi olmaktadır. Kız çocukları da benzer nedenlerle eğitim öğretimden uzaklaşarak iş gücüne kayıt dışı olarak katılmaktadır. Ayrıca anadilinde eğitim alamayan öğrencilerin okulda başarısız olarak eğitim dışına itilmeleri de okulu erken yaşta terk etmelerine neden olmaktadır. Artan yoksulluk ve işsizlik nedeniyle aileleriyle birlikte göç etmek zorunda kalan çocuklar göç ettikleri şehirlerde çocuk işçi olarak çalışmak zorunda bırakılmaktadır” dedi.
Eğitim sisteminin, her geçen yıl daha fazla paralı hale getirildiğini söyleyen Irmak şöyle devam etti: “Milyonlarca öğrenci velisi çocuklarını okutabilmek için bütçelerine göre çok yüksek rakamlarla harcama yapmak zorunda kalmaktadır. Devletin eğitim harcamalarına yaptığı katkı yıllar içinde istikrarlı bir şekilde azalırken, halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının payı istikrarlı artmaya devam etmektedir. Kamu kaynaklarının devlet okulları için kullanılması yerine özel okullara teşvik adı altında aktarılması, eğitimde yaşanan eşitsizlikleri ve okullar arasındaki nitelik farklarını daha da derinleştiren bir işlev görmektedir. Bu durum okulları sadece devlet okulu-özel okul şeklinde ayrıştırmakla kalmamış, aynı zamanda zenginle yoksula ayrı ayrı ‘devlet okulu’, hatta aynı devlet okulu içinde gelir durumuna ya da başarı düzeyine göre farklı sınıflar oluşturulmasının önünü açmıştır.”
‘EN AZ BİR ÖĞÜN ÜCRETSİZ YEMEK UYGULAMASI HAYATA GEÇSİN’
Çok sayıda öğrencinin okula kahvaltı yapmadan gittiğini ifade eden Irmak, “Çocuklar için beslenmenin önemli olduğu koşullarda süt, yumurta, peynir, zeytin vb. gibi temel gıda ürünlerinin fiyatı 3-4 kat artmıştır. Bu koşullarda çocuklarına her gün ayrı bir beslenme hazırlamak durumunda kalan aileler eti, sütü, meyveyi, kuruyemişi geçelim yumurtayı, peyniri ve zeytini bile alamaz hale gelmiştir. Sağlıklı beslenme alışkanlığının çocukların sadece büyüme ve gelişiminde değil, okul başarısı üzerinde de son derece etkili olduğu bilinmektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenen öğrencilerin dikkat süreleri kısalmakta, algılamaları azalmakta, zaman zaman öğrenme güçlüğü ve davranış bozuklukları gelişebilmekte ve bu ve benzeri nedenlerden kaynaklı olarak okul başarıları belirgin düzeyde düşebilmektedir. Türkiye’de bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Eğitim Sen olarak talebimiz okullarda en az bir öğün ücretsiz yemek uygulamasının hayata geçirilmesi için gerekli adımların bir an önce atılmasıdır” dedi.
‘EYLÜL AYINDAN BUGÜNE 7 ÇOCUK MESEM KAPSAMINDA ÇALIŞIRKEN HAYATINI KAYBETTİ’
“Çocukların ucuz iş gücü olarak kullanılarak kamu kaynaklarının sermayedarlara aktarılmasının bir yolu şeklinde tasarlanan MESEM’lerin uygulamanın başladığı günden bu yana çocukları çarklarında öğüten bir sistem haline gelmiştir” diyen Irmak, 1 milyon 324 bin 840 öğrencinin MESEM’e kayıtlı olduğunu aktardı. Eylül ayından bugüne kadar 7 çocuk MESEM kapsamında çalışırken hayatını kaybettiğini söyleyen Irmak, “Yaşanan can kayıpları, kazalar ve hastalıklar MESEM programını ve bu program kapsamındaki iş yerlerinin denetlenmesi gerektiğini göstermektedir. Öğrencilerin okul ve iş hayatını birlikte sürdürecekleri üzerinden yapılan propagandaya rağmen MESEM uygulaması, meslek lisesi öğrencilerini zorunlu eğitimden, örgün eğitimden uzaklaştırma anlamını taşımaktadır. Devletin zorunlu eğitim kapsamındaki çocukları “beceri eğitimi” adı altında işverene ucuz iş gücü olarak sunması kabul edilemez. Eğitim hakkının tamamen yok sayıldığı, fırsat eşitliği perdesi altında sürdürülen piyasa merkezli eğitim modelinin geldiği nokta çocuk haklarına, çocukların eğitim hakkına meydan okumak anlamına gelmektedir. Çocuk işçiliğinin devlet eliyle meşrulaştırılması anlamı taşıyan bu uygulamadan derhal vazgeçilmelidir” dedi.
ÇEDES PROJESİ LAİK EĞİTİM VE LAİK YAŞAMA YÖNELİK AÇIK BİR TEHDİTTİR!
Okullarda dinselleşmenin kaygı verici boyuta ulaştığını belirten Irmak, ÇEDES protokolünün, 2022/’23-eğitim öğretim yılından itibaren 81 ilde ve tüm okullarda uygulanmaya başladığını hatırlattı. Irmak yakın zamanda uygulanan ÇEDES uygulamalarını şöyle aktardı:
Muğla’nın Menteşe ilçesinde, ÇEDES projesi kapsamında öğrenciler Menteşe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından mezarlık temizliğine götürülmüş ve ilçe milli eğitim müdürlüğü sosyal medya hesabından öğrencilerin mezarlıkları temizlerken çekilmiş fotoğraflarını paylaşmıştır. ÇEDES projesi kapsamında İzmir, Eskişehir, Aydın (Söke), Adıyaman (Tut), Batman (Gercüş), Bursa (Orhaneli), Tekirdağ (Şarköy), Muğla (Dalaman), Niğde, Mardin, Muş, Sakarya, Elâzığ ve pek çok farklı ilde öğrencilerle cami ziyaretleri gerçekleştirilmiş ve toplu namaz etkinlikleri yapılmıştır. Kocaeli’nin Karamürsel ilçesinde henüz örgün eğitim çağına dahi gelmemiş, soyutlama yeteneği gelişmemiş okul öncesi eğitimdeki çocuklara cami imamı “yardımseverlik ve merhamet” sunumu yapmıştır. Oyun çağındaki çocuklara cami imamının seslenmesi veliler tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştır. Bursa’nın Gürsu ilçesindeki okullarda Gürsu İlçe Müftülüğü tarafından okullarla ortak yürütülen ÇEDES projesi kapsamında Hacı Huriye Tinç Ortaokulu öğrencilerine müftülük tarafından program düzenlenmiştir. Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde Nene Hatun Anaokulu öğrencileri, kandil dolayısıyla Dilovası Merkez Camisi’ni ziyaret etmiş, ÇEDES kapsamında ilçede bulunan ortaokuldan 35 öğrenci Gebze Çoban Mustafa Paşa Camisi’ni öğretmenleri eşliğinde ziyaret etmiştir."
Okullarda yapılacak etkinliklere öğrencilerin katılması velilerin yazılı onayı ve iznine tabi olduğunu söyleyen Irmak, “Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatmadır. Okullarda mesai saatlerinin ve okul ders planlarının cuma namazı saatlerine göre düzenlenmek istenmesi, öğretmenlere yönelik tek tip kıyafet dayatması, okullarda dini faaliyetlerin eğitimin önüne geçmesi ve karma eğitim ilkesinin ihlal edilmesi gibi girişimler, bazı illerde okul yönetimlerince velilere dilekçeler imzalatılarak tek cinsiyetli sınıflar oluşturulmak istenmesi ve imam hatip okullarında karma eğitim fiilen kaldırılmış olması eğitim sistemini dini kurallara göre biçimlendirme uygulamalarının sadece birkaçıdır” dedi.
MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir derdinin olmadığını vurgulayan Irmak, “Eğitim alanında yaşanan sorunların çözümü için gerekli adımların atılmadığı, eğitime erişimde yaşanan sorunlar başta olmak üzere eğitimde dayatmacı politikaların sürmesi nedeniyle öğrencilerin ve öğretmenlerin mutsuz olduğu, öğretmenlerin kariyer basamakları üzerinden yapay olarak ayrıştırıldığı, siyasal kadrolaşmanın devam ettiği, eğitim sürecinde farklı dil, kimlik ve inançların dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin başarılı olması mümkün değildir.
Eğitim sisteminde yaşanan sorunların ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal alanda yaşanan gelişmelerden ayrı ve bağımsız olmadığı açıktır. Eğitim Sen, her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, milliyetçiliğin, ayrımcılığın ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelesini kesintisiz sürdürmeye kararlıdır” dedi. (Ankara/EVRENSEL)