‘Hepimiz Hrant’ız’ı lafta bırakmamak için…
"Tek adam rejiminin Türkçü-İslamcı dayatmalarıyla mücadele etmekten, hiçbir grubun arkada bırakılmadığı özgürlük ve adalet siyasetlerini adım adım örmekten geçiyor."
Sebat Apartmanı’nın önünde düzenlenen Hrant Dink anması. Şişli, İstanbul, 2023 | Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel
Rober KOPTAŞ
Eski Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Hrant Dink Türkiye’nin çalkantılı bir döneminde netameli konularda yol almaya, söze ve diyaloğa alan açmaya çalışıyordu. Ermeni meselesini ve Ermenilere yönelik ayrımcılıkları ele alış şekli, geçmişle yüzleşmeye çağrı anlamındaki çabaları bir “Ermeni davası”nın taşıyıcılığından değil, Türkiye’de ve bölgemizde barış içinde bir arada yaşayabilmemizin olmazsa olmaz koşulu olan mücadelelere olan inancındandı. Bu yolda toplumun farklı kesimlerine ulaşabilmesi, etki yaratabilmesi, hem o zamanki dinamiklerin, türlü zorluklara rağmen buna imkan tanıyabilmesinden, hem de kendine özgü dili ve düşünce-duyma biçiminin insanlarda karşılık bulmasından ileri geliyordu. Cesareti ve bildik kalıplara sığmayışı onu Türk milliyetçiliğinin hedefi haline getirdi.
DİKENLİ YOLLAR
17 yıl önce sancılı da olsa değişim arayışındaki bir Türkiye vardı ve Hrant Dink o dinamik ortamın önemli kamusal figürlerinden biriydi. Aradan geçen zamanda ise askeri vesayetle mücadele diye çıkılan yolun bir tek adam rejimine, Erdoğan-AKP karanlığına doğru evrildiğini yaşadık. Maalesef Hrant Dink bu dönemi göremedi. Ne Gezi direnişini, ne Kürt sorununda çözümün nasıl boğulduğunu, ne Suruç ve Gar bombalamalarını, ne 15 Temmuz’u, ne KHK’ler eliyle yapılan büyük muhalif tasfiyelerini, ne Selahattin Demirtaş’tan Figen Yüksekdağ’a, Osman Kavala’dan Çiğdem Mater’e, Gültan Kışanak’tan Sebahat Tuncel’e siyasi tutsakların cezaevinde geçen yıllarını. Geçen on yedi yılda yaşıyor olsaydı, bütün bu dikenli yollarda onun neler söyleyeceğini, bıçak sırtı tartışmalarda nasıl önümüzü açacağını merak etmemek elde değil.
TAM TEŞEKKÜLLÜ DEVLET CİNAYETİ
Mevcut karanlık tablo, aynı zamanda Hrant Dink cinayeti davasının da, Hrant Dink’in kendi imgesinin de araçsallaştırılması sonucunu doğurdu. Tam teşekküllü bu devlet cinayeti, iktidar kavgalarının gidişatına göre sopa olarak kullanıldı, adaletin eser miktarda dahi olsa mevcut olmadığı bir orta oyununa dönüştü. Bu manzarada, Erdoğan’ın Dink cinayetinden sonra sarf ettiği “Hiçbir cinayet Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” sözü de hesabı sorulması gereken bir ibret vesikası olarak duruyor.
GERÇEK ANLAMDA SAHİP ÇIKMAK
Bu şartlar altında, Hrant Dink’in cenaze törenine katılan halkın bağrından kopup gelen “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” sloganını lafta bırakmamak, Türk-Kürt-Ermeni halkları arasında barış için çabalamaktan, tek adam rejiminin Türkçü-İslamcı dayatmalarıyla mücadele etmekten, hiçbir grubun arkada bırakılmadığı özgürlük ve adalet siyasetlerini adım adım örmekten geçiyor. Hrant Dink’in de, cinayet davasının da isteyenin istediği gibi kullandığı bir araca dönüşmesini ancak böyle engelleyebilir, ona gerçek anlamda sahip çıkmış oluruz.