Çorlu tren katliamı davası | Karnesini alamayan çocukların adaleti için
7’si çocuk, 25 kişinin yaşamını yitirdiği, 317 kişinin yaralandığı Çorlu tren katliamı davasının karar duruşması bugün görülecek. Aileler, karnesini alamayan çocukları için adalet istiyor.
Fotoğraf: Evrensel
Meltem AKYOL
Çorlu tren katliamı davasında karar zamanı; aileler adalet istiyor. Davanın karar duruşması bugün (24 Ocak 2024) görülecek. Kazada 2 kızını ve yeğenini kaybetti, Funda Dikmen. Adalet ararken de eşi Erdinç Dikmen’i yitirdi: “Ben kazadaydım, bir gün öncesi aynı trenle geldim. Ben gördüm… Mahkemede anlattım, duymadılar. Mahkemelerde biz suçlu gibi karşılandık, suçlular ise misafir gibi ağırlandı” diyor. Oğlu Oğuz Arda Sel’i kaybeden Mısra Öz tamamlıyor: “Karne aldı çocuklar, biz adliyede olacağız. Karnesini alamayan çocuğumun, karnesini alamayan diğer çocukların adaleti için. Bizim çocuklarımız geri gelmez biliyoruz, karnesini alıp annelerine koşan çocukların ‘güvenli geleceği’ için adalet istiyorum…”
TAM 2026 GÜN OLDU
1 Mayıs 2018, saat 8.30.
Uzun yıllar kullanımı aksayan Uzunköprü-Halkalı hattında ilk tren seferi yapılıyor. Seçime 2 aydan az zaman kalmış.
8 Temmuz 2018, yani o açılıştan tam 69 gün sonra; saat 17.00 civarı. Uzunköprü’den Halkalı’ya giden yolcu treni, Çorlu Sarılar Mahallesi yakınlarında raydan çıktı, devrildi. 7’si çocuk, 25 kişi yaşamını yitirdi, 317 kişi de yaralandı.
Özge ve Gülçe anneleri Funda Dikmen ile birlikte o trendeydi. Düğüne gitmişlerdi Funda Dikmen’in kardeşi Aysun Köse’de kaldılar. Düğün dönüşü Aysın Köse’nin kızı Sena da dönmek istedi onlarla. Annesi Aysun Köse izin verdi Sena’ya. Anne Funda Dikmen kızları Özge, Gülçe ile yeğeni Sena’yı aldı, birlikte bindiler trene. Uzunköprü’den Çerkezköy’e gidiyorlardı. 13’ündeydi Gülçe; 23’ündeydi Özge Nur öğretmendi. Sena 16’sındaydı… Gülçe, Sena ve Özge varamadılar gidecekleri yere, Funda Dikmen yaralıydı.
Oğuz Arda Sel de o trendeki çocuklardan biriydi. Babası ile İstanbul Halkalı’dan bindi trene, Uzunköprü’deki, babaannesini görmeye gitti babasıyla. Aslında ziyaret bahaneydi, trene ilk kez binecekti Oğuz Arda. 1 saat gördü babaannesini, sonraki trene bindi. Geri dönüş yolunda annesi Mısra Öz’ ile görüntülü konuştu, ‘Gel beni al’ dedi. Olmadı.
Peki ne olmuştu da daha 69 gün önce açılan hatta böylesine bir katliam yaşanmıştı? Ulaştırma ve Altyapı Bakanı hemen suçu ‘yağmur’a attı. Öyle ya, “145 yıldır böyle yağış görülmemişti.”
Oysa gerçek başka bir şey söylüyordu:
- Hattın Halkalı-Muratlı arasındaki bölümünün bakımı için açılan ihale ‘ödenek yok’ gerekçesi ile iptal edildi.
- Demiryollarında binin üzerinde yol bekçisi ihtiyacı vardı ancak personel sayısı 50’ui bulmuyordu. Ve kazanın olduğu hatta ise sadece 1 yol bekçisi vardı, o da hafta sonu iznindeydi. Tatil günü ya masraf olmasın diye..
- Faciaya neden olan menfez hizmet ömrünü doldurmuştu, hızlı tren taşımacılığı standartlarına uygun değildi. Kontrolü yapılmadığından kazaya yol açan menfezdeki çökme fark edilmemişti.
- Hat, alt yapı uygun olmadığı halde yalnızca üst yapı değiştirilerek açıldı. Yine alt yapı uygun olmadığı halde hız limitleri arttırıldı.
- Hava durumu veriler takip edilmemiş, gerekli önlemler alınmamıştı.
İhmaller açıktı ama sorumlular ‘korunaklıydı’. Yargılama bir yıl sonra, 3 Temmuz 2019’da başladı. Sadece 4 sanık vardı. Yargılama sırasında hazırlanan bilirkişi heyetinde bulunan 3 ismin -Prof. Dr. Bekir Binboğa, Sıddık Yarman ve Prof. Dr. Mustafa Karaşahin- yüksek hızlı tren (YHT) hatlarının yapılması ve işletmeye alınması aşamalarında TCDD’ye danışmanlık verdiği ortaya çıktı. İtiraz edildi, yeni bilirkişi raporu hazırlandı, rapor TCDD’nin kusuruna dikkat çekiyordu. Yargılama devam ederken sanık Mümin Karasu için, dönemin TCDD Bakım Müdürü, tutuklama kararı çıktı. Karasu karardan 4 gün sonra yakalandı, tutukladı. Davanın tek tutuklu sanığıydı ama uzun sürmedi, Karasu sadece 1 ay 14 gün hapiste kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Dosyaya giren yeni belgeler ve raporlardan sonra ek iddianame hazırlandı ve 9 sanık daha dosyaya eklendi.
‘NE BİLEYİM, YOK SAYDILAR BİZİ…’
Acıları ile boğuşan aileler, yaslarını bırakıp düştü adaletin peşine. İlk duruşmada salon kilitlendi, aileler darp edildi. Katliamda 2 kızlarını ve yeğenlerini kaybeden Funda Dikmen ve eşi Erdinç Dikmen de o gün duruşma salonundaydı. O duruşmadan sonra “Duruşma salonunun kapısını kilitlediler üzerimize, annesini babasını kaybeden İsmail Kartal salon dışında kaldı, darp edildi. Sanki biz yaptık gibi… Adaletin olduğuna artık inanmıyorum…” demişti Erdinç Dikmen. Bir de Günçe’yi kan kaybından kaybettiklerini anlatmıştı, ‘kurtarabilirdik’ diyerek: “Sena ve Özge büyük ihtimalle yaşamıyordu ama küçük olanı kurtarma şansı vardı, tabi Allah bilir ama… Raporunda ölüm sebebi kan kaybı yazıyor.” Kalbi dayanmadı Erdinç Dikmen’in adaletsizliğe, 2021’de göçüp gitti. Çorlu tren katliamında 7’i çocuk 25 kişinin yanına 26’ıncı kişi olarak eklendi adı. Birkaç yıl içinde bütün ailesini kaybeden Funda Dikmen eşi Erdinç Dikmen’in gidişinden sonra ilk kez konuşuyor. Telefonda sesi yorgun, “Ben zaten hayattan soğudum. Konuşmayı bıraktım… Ne bileyim, yok saydılar bizi…” diyor. Ekliyor sonra: “Ben kazadaydım, bir gün öncesi aynı trenle geldim. Ben gördüm… Mahkemede anlattım, duymadılar. Mahkemeler biz suçlu gibi karşılandık, suçlular ise misafir gibi ağırlandı.”
Tam 17 duruşma koştular adaletin peşinde. Savcı son duruşmada açıkladığı mütalaasında Dönemin TCDD 1. Bölge Demiryolu Bölge Bakım Müdürü Mümin Karasu, TCDD 1. Bölge Müdürlüğü Halkalı 14. Demir Yolu Bakım Müdürü Turgut Kurt ve Çerkezköy Yol Bakım ve Onarım Şefi Özkan Polat hakkında bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmaktan, diğer sanıkların ise basit taksirden cezalandırılmalarını talep etti.
Bugün davanın karar duruşması var. Aileler, Funda Dikmen Çorlu Halk Eğitim Merkezi’ndeki mahkeme salonunda da anlatacaklar bunları: “Çocuklarım mutluluk saçıyordu, kızım öğretmendi, öğrencileri çok seviyordu. Çok güzel çocuklardı benim çocuklarım… Ben şu an yalnız yaşıyorum, ilaçlarla… Sabah ayrı akşam ayrı… Ellerini vicdanlarına koysunlar, bu Türkiye’de artık adalet sağlansın. Tutuklanmalarını istiyorum. İki gün içeri girip ellerini kollarını sallayarak çıkmasınlar ama. En üstekilerin de yargılanmasını istiyorum… Bizim evlatlarımız geri gelmeyecek biliyoruz ama en azından caydırıcı bir ceza verilmesi gerekiyor ki bundan sonra bu işler yapılırken ‘bunun sonucunda ceza alabilirim’ desin sorumlular ve buna göre iş yapsın. Ceplerini çıkarlarını düşünmesinler… Artık ihmaller yüzünden çocuklar ölmesin…”
HATIRASINA DA ADALETİNE DE SIKI SIKI SARILDIM
Oğuz Arda Sel’in annesi Mısra Öz, oğlunun odasını “Odası olduğu gibi duruyor. Çöpü bile bıraktığı şekliyle. Hatırasına da adaletine de sıkı sıkı yapıştım. Bu can çıkana kadar iki elim yakasında katillerin ve o katilleri koruyanların” sözleriyle paylaştı duruşmadan önce.
Tam 2026 gündür gün sayıyor Mısra Öz:
“Bizim acımıza hiç saygı duymadılar. Yakınlarımız o gün o trene bindi. Herkes olabilirdi, biz olduk” diyerek başlıyor sözlerine. Sonra yargılama sürecine dair bilgi veriyor kısaca: “5, 5 yıl geçti. Üstü kapatılmak istenen bir davaydı, önce ‘sorumlu yağmur’ dediler, sonra 4 sanık çıkardılar karşımıza. Çabalarımızla bugün 13 sanığa kadar çıktı. Dosyada 13 sanık var, bunların da sorumluluğu olduğuna eminiz ama ne yazık ki gerçek sorumlular hala dosyada yok. Yargılamanın başından beri dönemin genel müdürü, genel müdür yardımcısı ve tüm sorumluluğu olan yöneticiler mahkeme salonlarına bir kez bile getirilmedi. En azından tanık olarak mahkeme salonlarına getirilmelerini talep ettik, tanık olarak bile getirilmediler. Ama ben, oğlunu ve eski eşini kaybetmiş olan ben, bu süreç dört kez sanık olarak mahkemeye çıkarıldım. Çorlu katliamında bir kişi bile ceza almamışken ben “kamu görevlilerine hakaret” gerekçesiyle 8 bin 840 lira ceza aldım. İtiraz ettik. Ailelerden başka yargılananlar da oldu. Ben soruyorum ya; neyi, kimi ve ne için koruyorlar? Çocukların, inşaların canından kıymetli mi bunlar?”
“Çok yıprandık, zaten acımız çok büyük. Ben İstanbul’dan gidiyorum. Benim için Çorlu’ya gitmek o kadar acı ki. Her gidişime ‘acaba oğlumu bulacak mıyım’ diye gittiğim o pazar akşamı geliyor aklıma. Devlet Hastanesi’nin önüne her geçtiğimde oğlumun haberini aldığım o gün geliyor” diyor bitirirken, talepleri adalet: “Biz de ne sinir kaldı ne sabır. Tek istediğimiz şey adalet. Keşke başında, her şey bu kadar açıkken, sorumlular cezalandırsaydı. Adalet yerini bulsaydı… Biz bunları yaşamasaydık… Karne aldı çocuklar, tatilindeler şimdi. Biz adliyede olacağız. Karnesini alamayan çocuğumun, karnesini alamayan diğer çocukların adaleti için. Bizim çocuklarımız geri gelmez biliyoruz, karnesini alıp annelerine koşan çocukların ‘güvenli geleceği’ için adalet istiyorum…”