Virginia Woolf: Benim ülkem dünya
Woolf, “Üç Gine” adlı eseri için “Benim savaşımın kitabı” der. Bu savaş; kadınların meslek sahibi olmalarının, istediği eğitimi alabilmelerinin, erkek egemenliğinin doğurduğu kıyımlara karşıdır.

Harvard Üniversitesi Kütüphanesi/Wikimedia Commons
Tarık ÖZYILDIRIM
“Çünkü bir kadın olarak benim aslında ülkem yok. Bir kadın olarak ülke istemiyorum. Bir kadın olarak benim ülkem dünyadır” der Virginia Woolf “Üç Gine” adlı deneme tarzındaki kitabında. Faşizmin; ülkeleri için savaşan erkekleri, ülkenin gerçek yurttaşlarıdır görüşüne karşı bir manifestodur Woolf ’un “Üç Gine”si.
Woolf ‘un 1929’da yayımlanan “Kendine Ait Bir Oda”yla kadınların yazabilme özgürlüğünün kısıtlanması üzerinden yaptığı eleştiriler, 1938’de yayımlanan” Üç Gine”yle çok sert bir şekilde devam eder. Kendine Ait Bir Oda’daki “Bir kadının parası ve kendisine ait bir odası olmalı” düşüncesine “Üç Gine”de erkek egemenliğinden doğan savaşa karşı, savaş karşıtlığı eklenir. Çünkü “Zihnin özgürlüğüne kilit vurmak isteyenlerle” savaş çıkaran zihniyet aynıdır Woolf’a göre.
Üç Gine’nin yazımı Woolf’a gönderilen bir mektupla başlar. Kültürü savunarak savaşı engellemeye çalışan bir derneğin muhasebecisi Woolf ’tan bağış isteyince Woolf bir süre bu mektup üzerine düşünür sonra üç bölümden oluşacak Üç Gine’yi yazmaya karar verir. (Gine İngiltere’de daha çok soyluların kullandığı bir para birimiydi.) Woolf, bir gineyi kadınların eğitilmesi için yüksekokul açacak bir vakfa; bir gineyi kadınlara meslek edinmelerini sağlayacak bir derneğe; üçüncü son gineyi de savaşı engellemeye çalışan ve ondan bağış isteyen derneğin yöneticisine gönderir ama derneğe üye olmayı reddeder.
Üç Gine’de İngiliz tarihinde kadının konumunu, İtalyan ve Alman faşizminin kadına yaklaşımını ve savaş çığırtkanlarını sert bir şekilde eleştirir Woolf. İnsanlığın varoluşundan beri süregelen cinsiyet ayrımı için şunları söyler: “Yapmayacaksın, yapmayacaksın, yapmayacaksın. Öğrenmeyeceksin; para kazanmayacaksın; hiçbir şeyin sahibi olmayacaksın; yapmayacaksın- yüzyıllardır erkek ve kız kardeşlerin ilişkileri böyleydi.”
Woolf, faşizmin temelinin savaş olduğunu, kadının da faşizmin gölgesinde sadece belli görevlere layık görüldüğünü belirtir. Hitler’in 3K olarak adlandırdığı “Kinder/Küche/ Kirche” (çocuk, mutfak, kilise) Woolf’u doğrular nitelikteydi. Kadın doğurur, mutfakta çalışır ve kiliseye gider. Woolf bu düşünceye karşı “Bizler de evi terk edip bu merdivenlerden çıkabilir ve bu kapılardan girip çıkabilir, peruk takıp cüppe giyebilir, para kazanabilir ve adaleti sağlayabiliriz” der.
BENİM SAVAŞIMIN KİTABI
Woolf, “Üç Gine” adlı eserini edebi bulmasa da “Benim savaşımın kitabı” der. Bu savaş; kadınların meslek sahibi olmalarının, istediği eğitimi alabilmelerinin, erkek egemenliğinin doğurduğu kıyımlara karşı bir savaştır.
Woolf’un bu savaşı, daha küçük bir kız çocuğuyken başlar. Eğitimini istediği gibi alamaması, toplum tarafından cinsiyet eşitsizliğinin her yerde kendini göstermesi onun savaşının ilk adımları olur. Yaşadıkları, onu duyarlı bir insana dönüştürür. Sonrasında da bu duyarlılığını eserlerine aktarır. Erendiz Atasü, Woolf’u değerlendirirken “Woolf, toplumsal konulara metinde yer verirken haykırmaz, fısıldayarak yüreğe işler” dese de “Üç Gine”de fısıldamanın yerini avaz avaz bir mücadele çağrısı alır. Erkeğin egemen olduğu bir uygarlığa karşı herkesin eşit olduğu bir dünya uygarlığı düşler. Bunu da şöyle ifade eder: “Amacımız ‘adalet, eşitlik ve özgürlük’ ilkelerine bizzat kendilerinin saygı duyması için herkesin -tüm erkek ve kadınların- haklarını savunmaktır.”
Hitler’in “barışseverler ulusu” ve “erkekler ulusu” ayrımıyla erkeği yücelten tavrına karşı Woolf, dünya insanı tezini ortaya koyar. Çünkü “Toplumdan dışlanan bir kadının, değer görmeyen bir kadının ülkesi olması neye yarar ki?” diye sorar. Kadınların “dışlanmışlar topluluğu” olduğu bir dünyanın savaşa, yıkıma, ölüme hapsedileceğini belirtir. Mîna Urgan’ın deyimiyle Woolf Üç Gine’yle, başta İngiltere olmak üzere İtalya, Almanya gibi ülkelere meydan okur. Woolf, bu durumu şöyle açıklar: “Kendisine Führer, Duce denilmektedir. Bizim dilimizde ise zorba veya diktatör olarak adlandırılır. Arkasında harabeye dönmüş evler ve erkeklere, kadınlara ve çocuklara ait cesetler bulunmaktadır.”
CEBİNDE YAŞAM BOYU TAŞIDIĞI TAŞLAR
Woolf’un çocuk yaşlardayken annesini, kardeşini sonrasında da babasını kaybetmesi onu kırık bir çocuğa çevirir yetişkin gözlerinde. Tomris Uyar onun için “Olanca yaşama sevgisine; insan onuruna, insan bedeninin olanaklarına beslediği büyük inanca karşın 2.Dünya Savaşı’nın zorbalıklarına, kıyımına katlanamadı.” der.
Ve bunun sonucunda 1941’in 28 Mart’ında, savaşın en çetin günlerinde Quse Nehri’ne, kulaklarında hiç dinmeyen bombardıman sesleriyle ölüme bırakıverir kendini Woolf, ceplerinde ölümü kolaylaştıracak taşlarla beraber. Onun ölümünü kolaylaştıran bu taşları, aslında yaşamı boyunca cebinde taşır Woolf. Üniversite okuma hevesi, meslek edinme çabası, aile içindeki tacizler… Hayatı boyunca cebinde taşıdığı, onu yürürken zorlayan bu taşlar, onun ölümünde de yanındaydı. Ve dünya kadınlarının cebinde de bu ve buna benzer taşlardan vardı. Sylvia Plath’tan Nilgün Marmara’ya; Sevgi Soysal’dan Furuğ Ferruhzad’a… Kimisi bu taşları cebinden çıkarıp etrafındakilere savurdu, kimisi de cebindeki bu taşlarla ölüme gitti.
Gülten Akın’ın “Kestim Kara Saçlarımı” şiirindeki dizelerle hem Woolf’un hem de dünya kadınlarının yasaklarla, dışlanmışlıklarla mücadelesini selamlama vakti: “Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön/Yasaktı yasaydı töreydi dön/İçinde dışında yanında değilim/İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi/Bu nasıl yaşamaydı dön…/ Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi/ Bir yaşantı ile karşılayanlara/ Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldu.”
*Virginia Woolf “Üç Gine” İletişim Yayınları 1. Baskı İstanbul 2023
*Virginia Woolf “Kendine Ait Bir Oda” İletişim Yayınları 23. Baskı İstanbul 2022
Evrensel'i Takip Et