26 Ocak 2024 18:06

Siyaset Bilimci Dr. Özgür Olgun Erden: Murat Kurum tercihi, AKP sermayesine yeni alan açma çabası

Siyaset Bilimci Özgür Olgun Erden, Erdoğan’ın İstanbul adaylığı için Murat Kurum’u tercih etmesinde, kentsel dönüşüm projeleriyle AKP sermayesine yeni alanlar yaratma çabasının etkili olduğu görüşünde

Siyaset Bilimci Dr. Özgür Olgun Erden: Murat Kurum tercihi, AKP sermayesine yeni alan açma çabası

Özgür Olgun Erden | Fotoğraf: Kişisel arşiv

Serpil İLGÜN
İstanbul

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yerel seçimde yarışacak adaylarını duyurduğu konuşmalarda yerel seçimde izlenecek stratejiye dair de epey veri sundu.

En önemlisi İstanbul olmak üzere 2019’da kaybedilen kentleri geri alma hedefini aday tanıtım toplantılarında da dile getiren Erdoğan, konuşmalarında, en büyük rakip olan CHP’yi DEM Parti üzerinden kriminalleştirirken, bunun İstanbul seçimi için nasıl sloganlaştırıldığını da ifade etti. 2019’da İstanbullulara “Sisi mi, Binali mi” diye seslenen Erdoğan, 2024’te ise “Netanyahu mu, Murat mı” diye soracak.

İstanbul Adayı Murat Kurum başta olmak üzere, AKP’nin aday tercihlerini, yerel seçim stratejisini ve rejim tartışmalarını Siyaset Bilimci, Dr. Özgür Olgun Erden ile konuştuk. Erden’e göre Erdoğan’ın ittifakını bir arada tutmak için ideolojik zamklara ihtiyacı var. Bu nedenle kutuplaştırıcı, kitlesini mobilize eden ve konsolide etmeye çalışan siyaseti sürdürecek.

Erdoğan ve Cumhur İttifakı, 2023 Mayıs seçimlerinde tüm muhalefete karşı, PKK ve Türkiye’nin gelişmesini istemeyen dış güçlerle ile işbirliği yapmak, beka, millilik-yerlilik ve LGBTİ/aile argümanlarıyla örülen bir strateji kurmuştu. Erdoğan’ın yerel seçim stratejinde, mayıs seçimlerinden farklı olarak başka ne gibi enstrümanlar kullanacağını düşünüyorsunuz?

Öncelikle şunu söylemek gerek, kurulan bu yeni rejimde oluşan ittifakları bir araya getiren güçlü zamklar var. Diğer yandan, bu ittifakları tek başına bir çıkar birliği olarak düşünmek fazla zorlama olur. Çünkü, ittifakların güçlü ideolojik-politik argümanları, sağlam ideolojik yapıları ve politik-hegemonik hedefleri de bulunmakta. Bu noktada AKP ve MHP gibi Cumhur İttifakını oluşturan iki güçlü siyasal aktörün oldukça ideolojik ve politik argümanları yerel seçimlerde de kullanmaması gibi bir durum düşünülemez. Her şeyden önce, MHP oldukça katı ideolojik bir parti kimliğine sahip bir siyaset ve hareket. Seçmenleri de bu partiye oy verirken ideolojik eğilimleri ve parti kimliklerine sadık kalarak oy veriyor. AKP’ye gelince, elbette AKP ilk kurulduğunda vurguladığı noktalardan biri hizmet siyaseti ve kalkınma söylemiydi. Ancak bunu siyasetinde uzun süre devam ettiremedi. Akabinde AKP ve Erdoğan uzunca zamandır güçlü bir ideolojik söylem ve kimlik vurgusuyla belirttiğiniz gibi siyaseti yerli-milli, dış güçler, Türkiye karşıtı işbirlikçiler, aile, beka gibi son derece kutuplaştırıcı ve kitlesini mobilize eden ve konsolide etmeye çalışan bir siyaseti benimsedi. Bunu elbette sürdürecektir.

Nitekim, Erdoğan’ın İstanbul ve Türkiye genelindeki belediye başkan adaylarını açıklarken yaptığı açıklamalarda da bunu gördük. Çünkü, ittifakını bir arada tutmak için, değindiğim ideolojik zamklara ihtiyaç var. Özellikle MHP seçmeninin oyunu almak için bu son derece zaruri bir durum gibi gözüküyor.

Bu strateji, Cumhur İttifakı bloku içinde konsolidasyon sağlamanın dışında, muhalefetin içinde de çözülme yaratabiliyor, ne dersiniz?

İkisi de birbirini besleyen bir durum. İttifak olarak seçmeninizi ne kadar konsolide ederseniz, karşı tarafta yani muhalefette de güçlü yarıklar ve çözülmelere neden olabilirsiniz. Tabii burada biraz muhalefetin de mayıs seçimlerini ve deneyimlerini anımsarsak, güçlü açmazları ve yol kazaları oldu. Bunda özellikle Millet İttifakı çatısı altında bir araya gelen partilerin oluşturduğu muhalefette bir takım ideolojik ve politik ayrışmalar etkili oldu. Partilerin yapıları ve liderlerinin -Davutoğlu, Karamollaoğlu, Babacan gibi- geçmiş siyasal deneyimleri ve kimlikleri, ittifakta yer alan partilerin tam bir parti kimliğine ve ideolojisine kavuşamaması -İYİ parti gibi-, HDP ve Kürt siyaseti gibi faktörler, artık fazla siyaset üretemeyen Cumhur ittifakı için oldukça kullanışlı ve risksiz alanlar oluşturdu. Bu durum ayrıca, Cumhur İttifakı için ülkenin başta ekonomi olmak üzere, içerisinde bulunduğu pek çok sorunun üzerini ve bunları çözmeye dönük iradesizliği de örtme işlevi görüyor. Bu da Cumhur ittifakı için önemli bir kazanç gibi gözüküyor. Bugün mayıs seçimlerindeki blok olma özelliğini yitiren muhalefetin bu durumu, iktidar için kaçırılmayacak bir fırsat.

DAVA ARTIK ERDOĞAN’I İKTİDARDA TUTMAK

Erdoğan’ın yerel seçim için gösterdiği adayları nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle İstanbul’daki adayların önemli bir bölümünün mesleği ya da ticari hayatı inşaat. Diğer yandan Erdoğan’ın aday bulmakta zorlandığı, “ünlü” isimler yerine, “biat edecek” isimleri tercih ettiği yorumları yapıldı. Tercihler bize davanın mı, biatın mı öne çıktığı konusunda nasıl işaretler veriyor?

Öncelikle Erdoğan, yerel seçimlerde Türkiye’nin tüm illerinde kendini seçtirecekmiş gibi bir propaganda geliştirecektir. Genel seçimlerde olduğu gibi yerel seçimde de propaganda zamanında sahneyi boş bırakmayacak ve AKP’nin pek çok belediye başkanlığını alması için çalışacaktır. Dolayısıyla iktidara ve devletin bütün kurumsal yapısına hâkim olan ve hükmeden bu güçlü liderin karşısında, sanırım hiçbir AKP belediye başkan adayının esamesi okunmaz. Bunu İstanbul belediye başkan adayı açıklanırken de gözlemledik. İstanbul, Erdoğan’ın da sıklıkla vurguladığı üzere kendisi için anlamı çok büyük bir kent. İstanbul için tercih edilen Murat Kurum güçlü, şehir için planları olan ve bunu yapacak irade sahibi bir aday imajından uzak bir isim. Bu da bize sadece Kurum için değil, diğer belediye başkan adayları tercihlerinde de belirttiğiniz gibi biatın esas alındığını gösteriyor. Bütün adaylar, Erdoğan ve AKP iktidarını arkalarına alarak propaganda yapacaklardır. Şunu da vurgulamak gerekir ki, böyle güçlü ve her şeye hükmeden bir liderin varlığı artık davayı da değiştirdi. Dava artık Erdoğan’ı iktidarda tutmak ve iktidarının devamı sağlamak.

UZMAN VE YETKİN KADROLARA ARTIK İHTİYAÇ YOK

Murat Kurum tercihine geri dönersek, neden inşaat-rant kavramlarıyla bütünleşen Murat Kurum?

Aslında AKP kuruluşundan bu yana inşaat, yeniden inşa, müteahhit gibi kavramlarla fazlasıyla özdeşleşmiş bir parti. İstanbul özelinde düşününce kentin inşaatlarla kaplanması, dikey mimarinin çoğalması, yeşil alan ve deprem toplanma alanlarının bile birer birer bu tür inşaat yapılarıyla örülmesi, bilinen bir durum. Tabi bütün bunlar yapılırken en önemli motivasyon rant oldu. Ancak bana kalırsa Kurum tercihindeki bir diğer önemli faktör, AKP sermayesinin kentsel dönüşüm projeleriyle daha da genişleyecek sektörde kendini büyütecek bir alan yaratma çabası. Sermaye birikiminin önemli alanlarından biri, inşaat ve müteahhitlik faaliyeti oldu. İstanbul bu açıdan müthiş fırsatlar sunan cezbedici bir şehir iktidar için. Deprem faktörü bunu daha da kuvvetlendirecektir. Nitekim, seçimin en önemli vaatlerinden biri kentsel dönüşüm oldu. Buna şunu da eklemek gerekir, AKP kadrolarında artık eskisi gibi donanımlı, işini bilen, alanında uzman ve yetkin kişiler ve isimler yok. Ayrıca her yere hâkim olan, hükmeden ve yöneten bir liderlik üzerine inşa edilen şu an ki rejimde bu kadrolara ihtiyaç yok. Çünkü lider ne derse o. Bu da dediğim gibi biat etmeyi gerektiriyor.

KLİENTALİST TARZA UYGUN

Erdoğan aday tanıtım toplantılarında, mayıs seçimleriyle benzer şekilde “adaylarının seçilmesi halinde merkezin desteği ile yerelin ihtiyaçlarının karşılanacağını” vurguladı. İmamoğlu başta olmak üzere CHP’nin yönetimde olduğu belediye başkanları 5 yıl boyunca “merkezin kaynak vermemesi nedeniyle gereken hizmeti sunamadıklarından” yakındılar. Bugün “mevcudu koruma”ya sıkışmış görünen CHP ve muhalefet için bu yakınma, aleyhe işleyen bir durum yaratır mı?

Biraz öyle gibi gözüküyor. CHP ve muhalefet, bu tür bir yakınmayı yaparken halka hizmet etmek istediklerini ama iktidarın bunu yaptırmayarak milletin iradesine saygı göstermediğini vurgulamak istiyor. Muhtemelen “millet iradesi”ni çok fazla vurgulayan Erdoğan ve AKP siyaseti için bunun önemli bir siyasal argüman olduğunu düşünüyorlar. Diğer yandan, AKP ve Cumhur İttifakının gittikçe artan ideolojik ve kutuplaştırıcı siyaseti için bu son derece kullanışlı bir alan olabilir. Erdoğan “merkezi iktidarın desteklediği adayları seçin” derken vurguladığı merkezi iktidarla, artık parti-devletine dönüşmüş AKP iktidarının şu anda kurumsallaştırmaya çalıştığı devlet kastediliyor. Bu güçlü merkezi yapının yanında yer alanlara ve oy verenlere hizmet vermesi, Türkiye siyasetinin himaye edici ve klientalist tarzına da son derece uygun.

ERDOĞAN, GENİŞ KOALİSYONU BİR ARADA TUTMAK ZORUNDA

Son günlerde iktidarın düzenlediği Filistin eylemlerinden mahkeme salonlarına yansıyan “şeriat”, “hilafet” sloganlarının yarattığı tartışmalara karşı Erdoğan, “Rejim tartışmaları 1923’te bitmiştir” dedi. Bu mesaj esas olarak Bahçeli’ye mi gitti?

Seçime giden bir ülke olarak yaşadığımız pek çok sorun ve sıkıntı iktidar tarafından üzeri örtülerek bertaraf edilmeye ya da halının altına süpürülmeye çalışılırken, rejim tartışmasıyla karşı karşıya kalması Erdoğan açısından zamanı çok iyi seçilmeyen, çok münasebetsiz, durduk yere icat edilmiş bir tartışma olur. Bu da biraz böyle sanki. Mesajın bahçeliye gitmesi çok muhtemel. Ancak Erdoğan aynı zamanda iktidarını dayandırdığı geniş koalisyonu da bir arada tutmak zorunda. Bunun içinde MHP var tabi, ama MHP’nin dışında kalan Türk milliyetçileri, milliyetçi-muhafazakâr kesim, ulusalcı-seküler gruplar vs. Cumhur ittifakını bir arada tutmaya yarayan sözünü ettiğim o zamk bir kere daha işlevsel hale gelecek. Çünkü kurulan Erdoğan rejimi, ittifaksız yürüyemeyen bir rejim. Erdoğan da bunun sıkıntısının farkında. Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde yüzde 50 tartışmasını açtı ama ittifak ortaklarından, özellikle de MHP’den destek bulamayınca tartışma noktalandı.

ATALAY’IN MAHKUMİYETİ DEVAM EDECEK GÖRÜNÜYOR

AYM-Yargıtay çatışmasında doğrudan söz kurmayan Erdoğan, “Bu zihniyet, 18 yıl hapse mahkum olmuş bir teröristi Meclis’e taşımak için hukukun altından tünel kazmakla kalmıyor, mahalli seçim işbirliği kisvesi altında cezaevlerindeki terör örgütü mensuplarını salmanın hesabını yapıyorlar” dedi. Önümüzdeki günlerde Can Atalay kararının Meclis’te okunması beklentisi yüksek. MHP’nin tutumunu sahiplenen bu sözleri nasıl değerlendirirsiniz?

Erdoğan, her zaman zamanı doğru kullanmayı bilen bir lider oldu. Uzun yıllardır siyaset yapan ve bu konularda ustalaşmış bir Erdoğan’ın, kurduğu ittifak ve siyasal pozisyonun bir gereği olarak seçim arifesinde böyle bir açıklama yapması benim için şaşırtıcı değil. Ancak doğruluğunu bilememekle birlikte, arka planda yaşananları aktaran bazı haber, yorum ve kulisleri izlediğimizde, iktidar içinde Can Atalay konusunda üzerinde konuşulan ve planlanan bazı çözüm yolları bulunmaya çalışıldığı gibi bir görüntü oluşturuluyor. İki yargı kurumunun karşı karşıya geldiği ve meselenin bir anayasal krize ve rejim sorununa dönüşmesi elbette olayı çok farklı noktalara getirdi. Her şeyden önce olay, iki yargı kurumunun yetki paylaşımı ve hiyerarşisi içerisinde anayasal bir mesele haline getirildi. Tabi sadece bu değil. İktidarın MHP kanadı Anayasa Mahkemesi’ni sert bir şekilde eleştirdi, kapatılmakla tehdit etti. Bütün bunların gölgesinde eğer yakın bir zamanda, seçim öncesinde Atalay için bir karar alınırsa, bu karar Atalay’ın mahkumiyetinin devamı yönünde olacak gibi görünüyor. Bu da bizi şaşırtmayacak tabii.

Evrensel'i Takip Et