Doğan Bozcuk'un ardından
Onu sonsuzluğa uğurlamaya gelenlerin bileşkesi, çeşitliliği, toplam resmi aynı zamanda Doğan'ın güzelliğiydi. Örgütlü politik yoldaşları, geniş anlamda yoldaşları, arkadaşları, dostları oradaydı.
Fotoğraf: Doğan Bozcuk'un kişisel arşivinden
Mehmet YEŞİLTEPE
Sen gülümsediğinde Akdeniz dalgalanırdı mimiklerinde.
Hayat tecrübesi, olgunlaşma ve ezilenlerin yanığı gizliydi esmerliğinde.
Asi nehrinin sadece akış yönü değil
Kendine has nitelikleri de gözlenebiliyordu yürüyüşünde…
YOLUMUZUN ESMER IŞIĞI
Yolumuzun esmer ışığını, Akdeniz gülüşlü çocuğunu ölümsüzlüğe uğurlamak zor geldi bize. Hangi ölüm vaktinde veya kolay ki?
Erzin'in “kara Doğan”ının “karalığı” bir tesadüf değildi. O, hayatın güzelleştirici kulvarlarında esmerleşmişti. Yaşanmışlıklar onu daha sakin, kapsayıcı ve gerçekçi kılmıştı. Hayatın tüm iniş çıkışları, tüm kıvrımları karşısında gerçekçiydi.
Sakinliği, sağduyuyla eşdeğer bir anlamdaydı. Karşılaşılan güçlüklerle yüzleşmek ona göre konumu almak; teslim olmak ve pes etmek yerine çözüm üreterek direnmek, yol almak bir devrimcilik özelliğidir. Hatta bir devrimci için bir yaşam biçimidir diyebiliriz.
“Aslında bu hayatın güzel yanları çok az. Hayat ancak o tek tük anlar için yaşamaya değer” denilen bu dünyada O, tam tersine hayatın felsefesini, eleştirisini ve estetiğini dikkate alarak yol aldı. Olağanüstülükler karşısında soğukkanlı, tehditler karşısında cesur, ihtiyaçlar karşısında dayanışmacı, zayıfların yanında güçlü bir insandı; gerçekte bu aynı zamanda bir devrimcilik tanımıydı.
NE KADAR YAŞADIĞIN DEĞİL NASIL VE NE İÇİN YAŞADIĞIN ÖNEMLİ
Doğan, toplumun hemen her kesimi için derslerle dolu bir yaşam sürdü. Kavgayı yaşam, yaşamı kavga belleyen kuşaktandı. Buradaki kavga terimi dar anlamda değil, hayatın bizzat kendisinin bir mücadele olduğu gerçekliği eşliğinde algılanmalıdır. Elbette bizzat devrim ve sosyalizm için de mücadele etti ama bunu yaşam mücadelesinin dışında soyutta dar anlamda algılayanlardan değildi.
Okuldan hemen sonra girdiği ilişkiler, zorlama ayrışmanın ve kutuplaşmanın reddiydi.
Sadece okul ilişkilerinde değil iş yaşamında da gündelik hayatta da insana “itilecek” değil “kapsanacak” bir varlık olarak baktı. Mesafeyi, tavır koymayı gerektiren insanlara karşı elbette tavır koydu onlara hak ettikleri biçimde ve hak ettikleri dille yaklaştı.
Esmerliği bir yaşam tecrübesi gibiydi. O yüzden okulun ilk günlerinde 18'li yaşlarında bile çok ileri yaşların gerektirdiği sorumluluğu üstlendi. Hayatın içinde, güçlüklerin ayırdında ve bıçak sırtında olgunlaşmıştı. Hiçbir şeyi hafife almaz ama hiçbir şeyi de abartmazdı.
Doğan, Dostoyevski'nin '' Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur.'' sözünü doğrularcasına, mekan ötesi bir duyarlılığa/sorumluluğa sahipti. Dokunduğu insanların çokluğu kadar çeşitliliği de bu gerçekliğin sağlamasıdır.
DEVRİMCİLİK, MÜHENDİSLİK VE YAŞAM
Pek çok felsefecinin, sosyologun doğruladığı gibi yaşamı bir sanata çevirmek mümkün. Filozof Crispin Sartwell, her ne yapıyorsan, kendini vererek maharetle yapmanın sanat olduğunu söyler. Bu, mühendislik için de devrimcilik için de yaşamın bizzat kendisi için de geçerlidir.
Stefan Zweig'in Dünün Dünyası kitabında geçtiği gibi kitapları “en iyi üniversite” olarak gördü. Sürekli okudu, sürekli öğrendi; felsefe okudu, hayatta derinleşti, gizli olanı açığa çıkardı, gerçekleri görünür kıldı. Sosyoloji okudu, yaşama bütünsel baktı; insanı da doğadaki dostlarımızı da önemsedi.
Mühendislik elbette önemliydi, onu da layıkıyla yerine getirdi; ancak neoliberalizmin parayı her şeyin önüne koyan, her şeyi metalaştırıp araçsallaştıran niteliğinden hep uzak durdu.
İş de para da her şey değildi ondan daha önemli şeyler de vardı. İlişkilerinde bunu hep hissettirdi.
Devrimcilik bir yaş meselesi olmadığı gibi dar anlamda sadece bir “dövüşme” meselesi de değildir; bir yaşam biçimidir, bir değerler toplamıdır; yabancılaşmaya karşı insanlaşma halidir. Dünyada ve ülkede örgütlü kötülüğün dayattığı yabancılaşmaya karşı özgürleşmeyi yani insan kalmayı savundu, bu yolda ısrar etti…
“KUŞ ÖLÜR SEN UÇUŞU HATIRLA”
Onu sonsuzluğa uğurlamaya gelenlerin bileşkesi, çeşitliliği, toplam resmi aynı zamanda Doğan'ın güzelliğiydi. Örgütlü politik yoldaşları, geniş anlamda yoldaşları, arkadaşları, dostları oradaydı. Bu geniş ve çeşitli toplam, Doğan'ın yaşamı “insan biriktirmek” olarak algıladığının göstergesiydi.
Her ölüm erken ölümdür evet… Onu bu yaşta ölümsüzlüğe uğurlamak elbette bizi üzdü. Ancak bizi sevindiren, mutlu eden, üzüntümüzü azaltan şeyler de var Doğan'ın hayatında, Doğan'ın ardında bıraktıklarında. Onu tanımış olmak büyük bir kazanç, bir mutluluk ve çoğalma halidir. Şimdi üzülme değil onu anılarıyla, uğrunda mücadele ettiği değerleri ve ölçüleri ile anma, yaşatma ve unutturmama zamanıdır; şimdiki sorumluluğumuz budur…
“Kuş ölür sen uçuşu hatırla” demişti İranlı şair Füruğ Ferruhzad. Hayatında sürekli yenilikler yapmak, yorulmamak, tıkanmamak, yeniden ve yeniden doğmak tam da adına yakışan, adıyla özdeş bir durumdur. Ben inanıyorum ki gidişi de doğumlara sebep olacaktır. Tek tek her birimizin ve bir arada hepimizin onun yaşamından ve hatta gidişinden öğrenecekleri olacaktır. Bunun kendi hayatımızı ciddiye almaktan bu toplamı ciddiye almaya kadar bıraktığı derslerin sebep olduğu öğreticiliğin bir çeşit doğum olduğunu düşünüyorum.
Zweig ölmeden önceki son kitabı Dünün dünyasında "Aydınlık ile karanlığı, savaş ile barışı, yükseliş ile çöküşü yaşamış olan bir kişi, hayatı gerçek anlamda yaşamış demektir" der. Doğan da hayatı inişleri ve çıkışlarıyla, kendi iç diyalektiğinin ayırdında olarak, gerçek anlamda yaşadı...