MESS sözleşmesi bitti, iş yeri sorunları sürüyor
"Küçük tekneleri her ne kadar hasar alsa ve sıkıntılar çekse de büyük bir fırtınadan olanca gücüyle çabalayarak, sağ salim çıkmanın verdiği bir rahatlık var şu an işçilerde."
Fotoğraf: Kateryna Babaieva/Pexels
Turan KARA
İzmir
Patron örgütü Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) ile işçi sendikaları Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş arasında dört aydır süren, 150 bini aşkın işçiyi kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmeleri anlaşmayla bitti, işçilerin başındaki ‘kara bulutlar’ bir nebze dağıldı.
TL’nin döviz kuru karşısında değer kaybetmesi, AKP’nin faiz-enflasyon ikilemi yaşatarak enflasyonla beraber sağanak gibi yağan fiyat artışları altında iki sene boyunca sözleşme esaretinde kalan ve Türk Metal Başkanının bile inanmadığını söylediği TÜİK enflasyonuna mahkum edilen metal işçileri, bir senedir ücret değil adeta sadaka alıyordu. Öyle ki sendika genel başkanı bile üyelerinin yarıdan fazlasının asgari ücretin altında çalıştığını söylemek zorunda kaldı.
Küçük tekneleri her ne kadar hasar alsa ve sıkıntılar çekse de büyük bir fırtınadan olanca gücüyle çabalayarak, sağ salim çıkmanın verdiği bir rahatlık var şu an işçilerde. Metal patronları; işçileri iki yıl boyunca düşük ücretle çalıştırmanın, devasa kârlar ve kapasite üzerinde üretimle doldurdukları büyük gemiyi sessiz sedasız yürütmenin keyfindeyken sendikacılar ise iki yıl boyunca sessiz sedasız geçirecekleri, adeta uzun bir kış uykusu rehaveti içinde.
KESİLEN ONLARCA VERGİ, ULAŞILAMAYAN SAĞLIK HİZMETİ
Sonuç yüzde 120’den fazla bekleyen işçilerin istediği gibi bitmese de “Düşük ücretin boğucu baskısını bir süre hissetmeyeceğiz sanırım. Mart enflasyonu da eklenirse hazirana kadar sürer sanırım bu durum. O zaman da vergiler biner, enflasyon biner, dertler yeniden başlar” diyen bir İDÇ işçisi, sendika genel merkezinin kendi hazırladığı taslağın 15 puan altında kaldığını belirtiyor. “Bizim gibi 5-10 yıllık işçilere düşen yine sabır oldu, eski işçiler daha memnun” diyor.
Belirtmek gerekir ki tamamlayıcı sağlık sigortasını tüm aile için yapılmasını istediği halde patronlar geri çekmekle tehdit etti. Sendika geri adım attı ancak işçiler kelimenin gerçek anlamıyla hasta. Hastanelerde sıra bulmak imkansız. Ailecek salgına yakalanan ve evde yatak döşek yatan iki çocuklu bir aile babası olan HABAŞ işçisi, “Çoluk çocuk hasta olduk. Devlet hastanelerinde sıra bulmak mümkün değil, randevu da yok. Mecbur yakındaki özele gittik, bir buçuk milyon lira para verdik. Normal ilaçları verdi gönderdi ama başka çare yoktu, kötüydük” diyor.
Bir başka HABAŞ işçisi kalp ve damarlardan şikayetçi. Devlet hastanesinde anjiyo için yer bulamamış, özel hastanelerden birisi 25 bin lira masraf çıkarmış. Ertelemek zorunda kalmış. Özelde tedavi masrafları devasa bir yük. Pek çoğu kalp damar, bel boyun fıtığı, iç hastalıkları konularında şikayetçi. Yeterli dinlenme olanağından da yoksunlar.
ÜCRETLER YOKSULLUK SINIRININ ALTINDA KALDI
Kimi ücretlere yapılan yüzde 102’ye varan artışla şirket idarecileri de işçiler her ek zam talep ettiğinde söylediği “Üç haneli artış olacak sabredin” sözünü tutmuş sayıldı! Yine de işçinin dramı bu artışta saklı, iki kata varan artışa rağmen yoksulluk sınırının çok altında kalan ücretleri bir senedir yaşadığı sefaleti gösteriyor ancak sadece gören gözlere...
Sonuç olarak işçilerin tarifiyle MESS ve sendikacıların ortak hazırladığı sözleşme taslağı sanki “Mücadele veriliyormuş” havası vermek için oynadıkları bir oyuna, teatral bir gösteriye dönüşen ve can sıkıcı şekilde uzayan bu dram bitti. En çok rahatlatan da bu oldu herkesi. Zaten almaları gereken minimum zamma dört ay sonra kavuştular.
Sözleşme sürecinin en şanslıları EYT’li işçiler görünürken, sözleşmeden faydalanma oranında ‘devreciliğin’ esas alındığı söylenebilir. Kıdem azaldıkça memnuniyet azalıyor. Yani yeni işbaşı yapan işçiler örgütsüz iş yerinde halihazırda 24 bin lira alırken, Türk Metal üyesi örgütlü iş yerlerinde 27 bin lira alacak. Sendikacıların bu işçiler için kazanımı bu kadar. Şimdi kapsam dışı işçiler kendi ücret artışlarını düşünüyor. İzmir Demir Çelik fabrikasında ise kapsam dışı işçiler yüzde 80 altında artışı yetersiz bulurken yüzde 55 zam aldılar ve mutsuzlar.
ŞİRKETLER BÜYÜME, İŞÇİLER AYAKTA KALMA PLANI YAPIYOR
İzmir Demir Çelik (İDÇ), yeni çelikhanesini nisan ayında devreye almayı planlıyor. Böylece 1.5 milyon ton olan ve bu sene aşmayı başardığı üretim kapasitesini 3.5 milyon tona çıkaracak. Sonrasında ise yeni ve öncekinden daha büyük bir termik santral yapma hesabı var. Mevcut termik santrali İzdemir Enerji şirketi İzmir’in elektrik tüketiminin yüzde 15’ine yakını üretiyor. Bacasından çıkan kara dumanları beyaza boyamakla meşhur hale gelen santralin ihtiyacı olan kömürü İDÇ patronu Halil Şahin’in Kastamonu’da bulunan kömür madeninden karşıladığını söyleyen işçiler, “Şayet ikinci termik santral yapılacak olursa zaten yeterince küle ve dumana boğulmuş Foça ve köyleri yaşanmaz duruma gelecek. Bakmayın dumanın beyaz çıktığına, boya o” diyor.
Sözleşmenin bitip de ücret artışlarının hayata geçmesiyle kara bulutlar dağılsa da bu her şeyin günlük güneşlik olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü sözleşme şirketlerin vahşiliğini bitirmiyor, sendikacılar da bunu mesele etmiyor. İki sene boyunca kör ve sağır gibi davranmakta beis görmeyecekler. Şirketler ormanda kendi halinde yaşayan ve insana ait medeniyetle hiç tanışmamış yabanilerden daha ‘insan ve emek düşmanı’, hele de bu HABAŞ olunca...
SENDİKA KIŞ UYKUSUNA YATMADAN İŞ YERİNDEKİ SORUNLARI ÇÖZMELİ
Sac haddehanesi için yeni bir çelikhane yapan ve 300 tonluk ocak ve slab döküm işletmesi hesabı yapan, Horozgediği, Bozköy civarında neredeyse her yeri parselleyen, buralarda yaydığı kirliliğin üretimiyle başa baş giden HABAŞ’ta sözleşmenin bitiminden sadece iki gün sonra, gece vardiyasında çalışan işçiler önlerine gelen kahvaltı ile deliye dönmüş şekilde ne yapacağını bilemiyor.
Öyle ki gecenin saat dördünde önlerine gelen kahvaltının fotoğrafını çekip, “Al bunu haber yap da herkes görsün bunları. Şu salatalığı kahvaltı deyip bize verdiklerine, reva gördüklerine bak. Allah aşkına şu verdikleri kahvaltıdaki salatalığa bak, üç kişiyiz üçümüzün de kahvaltılığında çıkan salatalıklar çürük, sabaha kadar çalışmanın değeri bu mu?” demekten başka da çare bulamıyor. Fotoğrafta muhtemelen don yemiş, ayazda suyu çekilmiş ve süngerimsi bir şeye dönüşmüş, çok açık yeşil, pörsük üç tane salatalık, bayat bir parça ekmek, poşet içinde beş zeytin ve ince bir dilim peynir var. Soğuk, tatsız tuzsuz ve özensiz. İnsanın sadece iştahını kaçıracak değil, yaşama hevesini de elinden alacak cinsten.
Sendika başkanı bunu görmezden gelerek şevkle sendika gazetesini dağıtırken HABAŞ’ta çalışma koşullarının bu olağanüstü geri durumunu da doğal bir şey haline getiriyor. Birkaç ay önce temsilci seçimi isteyen işçilere verilen “Temsilci seçimi sözleşmeden sonra yapılacak” sözünü tutup tutmayacağı ise elbette muallak...