Eleştiri sinemanın vicdanıdır
Türkiye’de sinema eleştirisinin, ideolojik-estetik ve pratik açılardan hayli iyi durumda olduğunu, hatta pek çok Batı ülkesinden çok daha ileride bulunduğunu düşünüyorum. 1960’lı yıllardan bu yana gelen, gerek ‘sektör’ ve seyirci, gerekse akademik dünya üzerinde etkili olan ve önemsenen ciddi bir e
Tunca Arslan
Nesnel ya da öznel eleştiri, sanatın toplum için mi yoksa sanat için mi yapılacağı tartışmasını bir yana atıp, “Sanat, para için yapılır!” denmekte olan bir dünyada, bu anlayışa karşı tutum aldığı sürece aynı sonuca ulaşır, aynı kapıya çıkar. Eleştirmen, her şeyden önce kendisine karşı dürüstse ve özgürlüğünden ödün vermemişse, tümüyle öznel ölçütlerle hareket etse bile sonuçta nesnelliğe ulaşacaktır. Popüler gazete ve dergilerde filmler hakkında yazan, televizyonlarda program hazırlayanlar, eğer kendilerini yalnızca ‘tanıtım’la sınırlı tutmamışlarsa, şu ya da bu şekilde nesnellikle bir bağ kurmak zorunda kalmaktadırlar.
ELEŞTİRİ TÜKETİCİYİ’ DEĞİL ‘ÜRETİCİYİ’ HEDEFLER
Eleştiri, odaklandığı film ya da sanatçıyı; sinema tarihi içindeki yeri, özgün olup olmadığı, sanatsal vurguları, dünyanın gidişatına karşı tutumu, sinema dili, estetik başarısı vb. açılardan değerlendirir. Eleştirmenin ve ele aldığı filmin-sanatçının ideolojik tercihleri, ister istemez çakışır ya da çatışır. Bu noktada önemli olan filmi ideolojik-politik açılardan değerlendirirken, sanatsal-teknik açılardan da nesnel biçimde analiz edebilmektir. Politik söylemiyle bize çok hoş şeyler aktaran bir film, pekala ‘başarısız ve kötü’ bir film de olabilir. Ya da tam tersi...
Eleştiri, doğası gereği öncelikle ‘tüketiciyi’ değil ‘üreticiyi’ hedefler. Yani, öncelikle sanatçıya bir iletide bulunur, onu yargılar, yapıtını yeniden gözden geçirmesini amaçlar. Ancak, kuşkusuz ki her türlü sanat yapıtının “mal” muamelesi gördüğü kapitalist ilişkiler, eleştirmen ile sanatçı arasındaki bu bağı neredeyse tamamen koparmıştır ve eleştirmenin işlevi bir anlamda ‘tüketiciyi yönlendirme ve koruma’ uzmanlığına indirgenmiştir. Bugün eleştirmen ile seyirci arasındaki ilişki bu düzeydedir ama buna bile tahammül edilemiyor olması, her şeye karşın eleştirinin doğru yolda olduğunu göstermektedir.
ELEŞTİRİ GÜCÜNÜN KANITI
Bugün SİYAD (Sinema Yazarları Derneği), Hıncal Uluç’tan dinci meczubuna, Sinan Çetin’den bazı sözde gazetecilere kadar çok geniş bir kesim tarafından üç aşağı beş yukarı aynı sözlerle saldırıya uğruyorsa ve SİYAD bugün Türkiye’de en çok tartışılan, hakkında en çok haber yapılan sinema kurumuysa, bu doğru bir çizgide bulunduğunun ve eleştirinin gücünün kanıtıdır.
*SİYAD Başkanı
Hazırlayan: Erkan ARAZ
[email protected]
evrensel.net