Diyanetten yeni proje: İmamlar okula, çocuklar camiye
İlkokul 3. ve 4. sınıf öğrencileri Diyanet gençlik merkezleri ve camilerde faaliyetler yürütecek. Pedagog Duygu Çalışır ve Eğitim Bilimci Mine Göl Güven Diyanet'in projelerini değerlendirdi.
Görsel: Bing/Murat Uysal/Evrensel
Nisa Sude DEMİREL
İstanbul
Diyanet İşleri Başkanlığı geçtiğimiz günlerde “Genç gönüllüler, çocuk gönüllülerle buluşuyor” adında yeni bir proje açıkladı. “Çocukların Kur’an’a ve sünnete uygun olarak yetiştirilmesi” amacı gözeten bu proje kapsamında; ilkokul 3. ve 4. sınıf öğrencileri Diyanet gençlik merkezleri ve camilerde din görevlileri gözetiminde birtakım faaliyetler yürütecek. Ayrıca, lise ve üniversite öğrencilerinden oluşacak “Diyanet genç gönüllüleri” ev ödevlerinde ilkokul öğrencilerine yardım edecek.
2023-2024 eğitim öğretim yılı okullarda din görevlilerinin görevlendirildiği ÇEDES projesiyle başlamışken şimdi de ilkokul çağındaki çocukların hedeflendiği bu proje oldukça tepki çekti. Pedagog Duygu Çalışır ve Eğitim Bilimci Mine Göl Güven Diyanetin çocuklara yönelik projelerini Evrensel’e değerlendirdi.
‘KORKUYA, DAVRANIŞ BOZUKLUKLARINA SEBEP OLABİLİR’
Pedagog Duygu Çalışır, soyut kavramları muhakeme etme yeteneğinin 13-14 yaşlarında oturduğuna dikkat çekerek “Bu kavramları anlamak, uygulamaya veya uygulamamaya karar verme yetisi çocuktan çocuğa değişir elbette ama bu yaşlarda bir gönüllülükten bahsetmek mümkün değil” dedi. Özellikle ilkokul seviyesinde bu ‘eğitimlerin’ korkuya, travmatik yaşantılara, duygu ve davranış sorunlarına sebep olabileceğinin altını çizen Çalışır, her ailenin inanç ve yaşayış biçimlerinin farklı olduğuna işaret etti. İlkokul çağındaki çocukların gözünde öğretmenin ebeveynlerden daha üstün olduğunu vurgulayan Çalışır, “Bu durum evdeki yaşantıların farklı olduğunda bunun sorgulanmasına sebep olabilir. Ben annesine bu şekilde çeşitli baskılar uygulayan çocuklar biliyorum” dedi. Ortaokul çağında ise arkadaşların öğretmen ve ebeveynlere ağır bastığını anlatan Çalışır, ortaokulda bu durumun arkadaşlarına özenerek ‘gönüllü’ olma şeklinde olabileceğini ifade etti.
‘SIKINTILI OLAN, DİNİN VE İNANCIN DAYATILDIĞI DEĞERLER EĞİTİMİ’
Lise ve üniversitede öğrenim gören gençlerin ‘eğitmenlik’ yapacak olmasına ilişkin ise yine muhakeme yeteneğinin bu yaşlarda farklı olduğuna dikkat çeken Çalışır, “Bu eğitimi kim verirse versin, bu yaştaki çocuklar; ilkokul ve ortaokuldaki çocuklar bu soyut kavram eğitimleri için uygun yaşta değil” dedi. Kreşlerden itibaren müfredata girmiş ‘değerler eğitimine’ de değinen Çalışır, bir değerler eğitiminin içermesi gereken saygı, doğruluk, paylaşımcı olmak gibi olguların zaten pek çok derste anlatıldığını ifade etti. Bunları bir dini eğitim şeklinde vermeye müfredat açısından da gerek olmadığını vurgulayan Çalışır, “Bunu bir dini, inancı dayatır şekilde işlemek sıkıntılı bir durum. Böyle bir durumda işin içine sevap, günah gibi soyut kavramlar da giriyor ve bunlar çocuklar için travmatize edici olabiliyor” dedi.
‘BU PROJELERDE YAŞ GİDEREK İNİYOR’
MEB’in uzun yıllardır ‘değerler eğitimi’ altında birtakım değerleri müfredata dahil etmeye çalıştığını ifade eden Mine Göl Güven, “Bu durum gittikçe artan şiddette muhafazakar değerleri hatta İslam dininin öğretilmesi pratiklerini içermeye başladı. Bu yapılırken yaş ölçütü de giderek aşağıya çekiliyor” dedi. Son yıllarda MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasındaki pek çok protokolle DİB’in okullara girdiğini, hatta çocukların camilere taşındığını hatırlatan Göl Güven, “Son duyduğumuz uygulama ise ‘abi’ ve ‘ablalar’. Rehber ve psikolojik danışmanlar yerine manevi danışmanlık veya rol model adı altında pedagojik bilgi ve deneyime sahip olmayan bu kişilerin okullara girerek çocuklarla eğitim ortamında bir otorite figürü olarak onlarla bir arada olması uygun değil” dedi.
Maneviyatın ancak enformel yollardan edinilen bir olgu ve seçim olduğunu vurgulayan Göl Güven, “Bu konunun tek tipleştirici bir mantıkla devlet tarafından yönetilen kurumsal bir eğitim ortamında endoktrinasyonu sakıncalıdır” ifadelerini kullandı. Göl Güven, ailelerin, inançlarından ve dünya görüşlerinden bağımsız olarak çocukların kim oldukları bilinmeyen yetişkinlerle bir arada olmasına karşı çıkmaları gerektiğinin altını çizdi.