"Kimyasallar havzalara döküldü"
Deprem bölgesindeki zehirli atıklara ilişkin Evrensel'e konuşan Metalurji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük, deprem bölgesinde asbestten daha riskli zehirli atıklar olduğuna dikkat çekti.
Fotoğraf: Evrensel
Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul
Depremin ardından çokça konuşulan ve insan sağlığı açısından büyük riskler taşıyan konulardan biri de zehirli atıklardı. Bilim ve meslek odaları deprem bölgesi için asbest başta olmak üzere birçok zehirli atığın bulunduğu ve uzun vadede büyük risklere yol açacağı konusunda uyarılarda bulundu. Deprem bölgesinde ne gibi zehirli atıklar olduğunu ve risklerini Metalurji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük ile konuştuk.
KİMYASALLARIN TAMAMI GÖZ ARDI EDİLDİ
Deprem bölgesinde neredeyse tüm binalarda asbest bulunduğunu söyleyen Küçük tek ve en önemli zehirli atığın asbest olmadığına dikkat çekti. “Asbest solunum yoluyla insan bedenine girdiğinde uzun vadede kanserojen bir madde” diyen Küçük, Asbestin 90’lı yıllarda yasaklandığını hatırlattı. Asbestten daha zehirli etkenler, kimyasal artığı, radyoaktif atıklar olduğuna vurgu yapan Küçük, “Asbestin yanı sıra bine yakın kimyasaldan söz edebiliriz. Örneğin Radyoaktif tehlike, zirai atıklar, yapılarda kullanılan kimyasallar, hem kullanılmış hem de kullanılmış olan kimyasalların tamamı göz ardı edildi. Yıkım olduğunda neredeyse her evde bulaşık deterjanı ya da çamaşır deterjanı vardı. Bu bulaşık ve çamaşır deterjanların tamamı kimyasal. Sonuç itibariyle bunca kimyasal yıkıntılarla birlikte kaldırıldı, döküldü. En basit duvarlardaki boyalar. Boyaların renklendirilmesinde kurşun, çinko, kadmiyum, krom gibi ağır metaller kullanılmıştır. Bunları katı olarak depolarsınız, ayrıştırma sırasında bunları hareket etmeyecek mekanizmalarla birlikte yeniden bağlarsanız büyük riskler ortaya çıkmaz. Ancak deprem bölgesinde olduğu gibi toz halinde getirilip su havzalarına dökülürse büyük felaketler ortaya çıkar” şeklinde konuştu.
"ÇÖZÜNÜP DOĞAYA KARIŞACAK"
1999 depreminden önce yüksek binalarda ya da çeşitli devlet kurumlarında paratonerler olduğunu ve 1999 depreminden sonra bir kısmının Türkiye'ye girmesi yasaklandığını hatırlatan Küçük, “Adını şimdi değiştirdiler ama geçmişte Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bunların ruhsatlandırma kaynağı kim, ne yapması gerek gibi sorulardan haberdar olurdu. Şimdi ise devletin hiçbirinden haberi yok” dedi. Deprem bölgesinde de radyoaktif izotoplar olduğunu söyleyen Küçük, “O izotoplar da diğer enkazlarla birlikte yüklendi, taşındı” diye konuştu.
Yapı kimyasallarının da büyük risklere yol açtığından bahseden Küçük, “Hem binalarda kullanılmış hem de satış aşamasındaki yapı kimyasalları var. Ayrıca bir sürü zirai faaliyet için kullanılan tarımsal ilaçları var. Eczanelerdeki ilaçlar vardı. Bunlar başta basit görünüyor ama yıkıntı altında kaldığı zaman veya hafriyat olarak bir yere döküldüğünde bir kısmı anında çözülmeye ya da yavaş yavaş yağmur sularıyla doğada belli parçalara ulaştığında zehirlenmelere sebebiyet verecek” ifadelerini kullandı. Elektronik eşyaların içerisinde çeşitli metaller barındırdığını söyleyen Küçük, “Örneğin buzdolapları soğutma sistemlerinde gazlar ve yağlar vardır. Bunlar çözünüp toprağa ve suya karıştığında büyük riskler oluşturur. Hatta solumak bile risklidir” dedi.
"YERİNDE AYRIŞTIRMA YAPILMALI"
Tüm bunların karşısında enkaz kaldırma işleminin nasıl yapılması gerektiğinden bahseden Küçük, “Yerinde ayrıştırma yapılması gerek. Yerinde ayrıştırma şu anlama geliyor. Canlı ya da cansız bedenler buradan ayrıştırılıp çıkarılacak. Sonra çok dağıtmadan insanların anıları, eşyaları kontrollü bir şekilde alınacak. Bundan sonra yıkıntıları kaldırmak lazım. Yıkılmış binadan Kimyasal bulaşmış olanları ve bulaşmamış olanları ayrı alınmalı. Bunların ayrı ayrı yerlere depolanması gerekir. Ardından depolanan yerlere ayrıştırma tesisleri oluşturulmalı” diyerek yapılması gerekenlerden bahsetti.
Deprem bölgesinde yapıldığı gibi bir işlemin her şeyi birbirine karıştırmaktan başka bir işe yaramayacağına vurgu yaptı. “Bu işlem Japonya Kobe depremi olarak adlandırılan deprem sonrası 3 yılda bitmesi planlanırken 5 yıl sürdü. Burada da biz 10 yıl sürebilir dedik. İnsanlar enkaz gözlerinin önünden kalksın istiyor, iktidar da enkazı kaldırınca olay yaşanmamış gibi davranıyor. Ancak hepsinin yerinde dönüştürülmesi gerekir” ifadelerini kullandı.