05 Şubat 2024 05:45

Kentsel dönüşüm nedir, ne değildir?

Her felaketi fırsata çevirmekte mahir olan hükümet 6 Şubat’ı da fırsata çevirmeyi bildi. Deprem kaygısını kullanarak sınırsız yetkilerle donatılmış Kentsel Dönüşüm Müdürlüğünü kurdu.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

İsmet DOĞAN
İnşaat Mühendisi

Kelime anlamı olarak kent; nüfusun büyük bölümünün ekonomik faaliyet alanı olarak ticaret, sanayi, yönetim ve hizmetle ilgili işlerle geçimini sağladığı, toplumsal ve kültürel bir örgütlenmenin olduğu, bireylerin, hem kendi aralarında, hem de toplumsal yapının kurumlarıyla etkileşim ve iletişimlerinden kaynaklanan bir değerler, normlar sisteminin oluştuğu yerleşim birimleri olarak tanımlanır.

Bu haliyle kentler, sadece binalardan oluşan bir yerleşim alanını değil, insanların arasındaki sosyokültürel etkileşimleri, ekonomik ilişkileri de ifade eder.

Buradan hareketle kentsel dönüşüm kavramının da ekonomik, sosyal, kültürel, tarihi hafıza ile birlikte tüm kent yaşamının dönüşümü olarak tariflenmesi gerekir.

Gerçekten de bilimsel anlamıyla kentsel dönüşüm; “Çökme ve bozulma olan kentsel mekanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarını kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla iyileştirmeye yönelik uygulanan strateji ve eylemlerin bütünü” olarak tanımlanır.

Oysa ülkemizde kentsel dönüşüm depreme dayanıklı olmadığı düşünülen bir yapının yıkılarak yenilenmesi şeklinde anlaşılıyor.

Büyük ve yıkıcı depremler üreten aktif fay zonları üzerinde bulunan ülkemizde çok sık periyotlarla yaşadığımız depremler kötü durumdaki yapı stoku sorunuyla birleştiğinde kaçınılmaz olarak felaketlere yol açıyor.

2011 Van depremi sonrasında mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, yenilenmesi tartışmaları sonucunda 31 Mayıs 2012’de kamuoyunda “kentsel dönüşüm yasası” olarak bilinen “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” çıkarıldı. İlgili kanunla, deprem güvenliği olmayan yapı stokunun yıkılarak, yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere uygun, modern malzemelerle yeniden inşa edilmesi hedefleniyordu. Hedef iyi niyetli görünse de yasa genel olarak imar rantı üzerine kurgulandığı için sadece rantın ortaya çıktığı bölgelerde hayata geçti.

Yasanın uygulaması iki şekilde gerçekleşti:

  1.  Yapı sahipleri ile müteahhit bir firma arasında rant paylaşımına dayanan bir sözleşme ile eski, güvensiz yapılar yıkılarak yerlerine depreme dayanıklı yeni yapıların inşa edilmesi
  2.  Devlete bağlı TOKİ müteahhitleri eliyle ada/bölge bazlı dönüşüm

Her iki uygulama da kentin mevcut sosyokültürel altyapısı, demografik özellikleri, bölge insanının yıllar içerisinde oluşturduğu ilişkiler, kentin tarihsel dokusu ve hafızası, teknik altyapı olanakları gibi kenti kent yapan özellikler dikkate alınmadan sadece imar rantı oluşturma ve paylaşma üzerine inşa edildi.

Yine ilgili kanunla siyasi iktidara “Rezerv alan belirleme” yetkisi verilerek kentin bir avuç kalmış ormanlık alanları, afet toplanma alanları, askeri araziler, kamuya yani halka ait araziler imara açılarak yapılaştırıldı. Ancak bu uygulamaların hiçbiri özellikle işçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı, deprem güvenliksiz yapı stokunun asıl gövdesini oluşturan kentin taşra bölgelerindeki semtlerin derdine derman olmadı. Metropol merkezlerine göre yeterince imar rantının olmadığı bu bölgelerde milyonlarca konut mevcut halleri ile depremi beklemeye devam ediyor.

Bölgede yaşayan insanların, mevcut mülkiyet haklarını koruyarak deprem güvenlikli konut sahibi olmaları halihazırdaki yasalarla mümkün görünmüyor. Rant üzerine kurulmuş olan mevcut kanunla mülkiyet hakları elinden gitme tehlikesi olan yapı sahipleri bir yandan korkuyla depremi beklerken diğer yandan yasal hakları için direniyor.

AKP hükümeti bu direnci kırmak, halkın elindeki mülklere çökmek için kısa süre önce ‘kentsel dönüşüm kanunu’nda değişikliğe gitti. Değişiklikten önce sadece üzerinde yapılaşma olmayan, kamu arazilerini “rezerv alan” olarak belirleme yetkisi olan bakanlığa üzerinde yapılaşma olan her türlü araziyi “rezerv alan” olarak belirleme yetkisi verildi. Kanunda yapılan değişiklikle mülk sahiplerinin kanuni haklarını savunmalarının da önüne geçildi. Mahkemelere yapılacak itirazlar, mahkemelerin konuyu karara bağlama süreleri 15 gün gibi sürelerle kısıtlanarak fiilen ortadan kaldırıldı. Mahkemelerin yürütmeyi durdurma yetkileri iptal edilerek müteahhitlerin önündeki tüm engeller kaldırıldı. Bakanlığa bağlı kurulan Kentsel Dönüşüm Müdürlüğüne verilen yetkilerle halkın anayasal hakları ortadan kaldırıldı. Önümüzdeki dönemde insanların evlerinden zorla atıldığı, mülkiyet haklarına devlet eliyle el konulduğu süreçleri izleyeceğiz.

Her felaketi fırsata çevirmekte çok mahir olan hükümet 6 Şubat depremlerini de fırsata çevirmeyi bildi. Yaşanan felaketle doruğa çıkan deprem kaygısını kullanarak sınırsız yetkilerle donatılmış Kentsel Dönüşüm Müdürlüğünü kurdu. Bu kurumun da tek amacı yandaşlara rant sağlamak ve halkın mülklerine el koymak olacaktır.

Oysa bir kentin dönüşümü sadece bina yıkıp yenilemek şeklinde olmamalıdır. Halkın doğrudan katılım ve denetiminin olduğu, kentin ekonomik, sosyal, kültürel, tarihsel bütün özellikleri ile birlikte, insanların yaşamını kolaylaştıran ve elbette daha güvenli yapıların inşa edildiği bir süreçle planlanacak bir kentsel dönüşüm halktan yana, hukuka uygun ve bilimsel olacaktır.

ÖNCEKİ HABER

EMEP Bursa İl Örgütü grevdeki Şahinkul işçilerini ziyaret etti

SONRAKİ HABER

Cengiz Holdingin Ankara Polatlı'da tarım arazilerini yok edeceği proje onaylandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa