05 Şubat 2024 04:38
Son Güncellenme Tarihi: 06 Şubat 2024 16:04

Dayanışma hayat kurtarır

Daha ilk günden İletişim Başkanlığı ve RTÜK gazetecilere parmak sallamaya başladı. İletişim Başkanlığı gazetecilerin güvenli koşullarda çalışmasını sağlamak yerine dezenformasyon ihbar hattı kurdu.

Gazeteciler Cemiyeti

Paylaş

Ceren SÖZERİ

Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin açıklamasına göre 6 Şubat depremlerinde 33 gazeteci hayatını kaybetti. Çok daha fazlası yaralandı, iş yerleri yıkıldı. İletişimin olanaksızlaştığı, en temel ihtiyaçlara erişilemediği günlerde gazeteciler haber için direndiler, çabaladılar, ses oldular. Kayıplarımızı geri getirmenin yolu yok ama hiç olmazsa bir daha yaşanmaması için çıkarılacak derslere bakalım. Bu yazı bu minvalde üç hayati soruna odaklanacak: İletişim, gazetecilik ve örgütlenme.

Deprem, hayatta kalmak, sesimizi duyurmak, başkalarının yardımına koşmak, güvende olduğumuzu haber vermek için iletişimin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Aslında bu eski bir sorun, birkaç yıl önce İstanbul’da da hissedilen bir depremde iletişim kuramayınca operatörü değiştirmiştim. Ne büyük saflık! Kahramanmaraş depremlerinde hemen hiçbir operatör hizmet veremedi. Nedeni Emek Partisinin Deprem Raporu’nda açıklanıyordu: Kule tipi baz istasyonları yüksek maliyetli olduğu için şirketler tarafından tercih edilmemişti. Şirketler daha kârlı olduğu için bina üstü baz istasyonlarını tercih etmiş, binalar yıkılınca da ne telefon ne de internet üzerinden iletişim sağlanamamıştı. Bununla da kalmadı, GSM operatörlerinden hesap sorması, acil eyleme geçmesi gereken devlet 8 Şubat’ta sosyal medyaya bant daraltması uyguladı, böylece sosyal medya üzerinden örgütlenmeye çalışılan arama-kurtarma ve de yardım faaliyetleri de sekteye uğradı. Daha ilk günden, önce İletişim Başkanlığı, ardından RTÜK gazetecilere, medyaya parmak sallamaya başlamıştı. Yapılan haberlerin “art niyetli”, “yalan”, “dezenformasyon” olduğunu ilan ettiler. İletişim Başkanlığı gazetecilerin güvenli koşullarda çalışmasını sağlamak yerine dezenformasyon ihbar hattı kurdu. Deprem bölgesinde en temel ihtiyaçlardan internet çok uzun süre kesikti. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneğinin (MLSA) GSM operatörleri ile sosyal medya erişimini kısıtlayan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) yetkilileri hakkında “görevi kötüye kullanma”, “haberleşmenin engellenmesi”, “bilinçli taksirle öldürme” ve “bilinçli taksirle yaralama” gerekçesiyle bulunduğu suç duyurusundan sonuç çıkmadı. Böylece “yalnızca acil aramalar için” kullanmamız istenen telefonlarımızın acil durumda da hiçbir işe yaramadığını hatta sansürlenebildiğini gördük.

Ulusalda ve yerelde iyi gazetecilere bir kez daha minnet duyduk. Yerelde yakınlarını çadıra yerleştirip habere koştular, günlerce uyumadılar. Canlı yayında yakalandıkları depremde soğukkanlılıklarını korudular. Yardım çalışmalarına katılıp hayat kurtardılar. Gazeteciliğin kamu yararına yapılan bir iş olduğunu bir kez daha en yalın haliyle gösterdiler. Yaşananların ekranlarda görünenden daha vahim olduğunu kamera ışıklarını kapatıp anlattılar. Yapılan kötü işler de vardı elbet. Televizyonlar insanların feryatlarını kısa videolarla döndüre döndüre yayınlamaktan, acıdan reyting çıkarmaktan bu depremde de vazgeçmediler. Mikrofonlarını enkazın içine daldırıp yardım bekleyenlerle röportaj yapmaya kalkanlar, insanların acılarını umursamayanlar, hatta isyan edenleri azarlayanlar oldu. Aksayan yardım çabalarını gizleyip, “devletinin” yanında hizalananlar, ‘yaralar sarılıyor’, ‘hayat normale dönüyor’ haberleri yapanlar, kendi yaşadığı paniği gözümüze sokanlar oldu. Vizörü kendisine çevirip ağlayarak anons çekenlerden utandık.

Deprem tüm bunların ötesinde gazeteciler arasındaki eşitsiz çalışma koşullarını da ortaya çıkardı. Yabancı yayın kuruluşlarında çalışanlar karavanlarla bölgeye gelirken, diğerleri bırakın telefonunu şarj edecek prizi, gidecek tuvalet, elini yüzünü yıkayacak su bulamadı. Gazetecilik örgütleri habercilere destek olmakta gecikti, yetersiz kaldı. Yerelde belki dayanışma kuruldu ama ulusal ölçekte kimin neye ihtiyacı var, nasıl temin edilir sorularına herkes kendince cevaplar, çözümler üretmeye çalıştı. Hızla bir araya gelinip koordinasyon sağlanamadı. Aynı durum tekrar yaşanmasın diye Gökhan Bulut’un gazetecilik örgütleriyle de paylaştığı tespit ve tavsiyelerine göz atmakta fayda var. Depremin üzerinden bir yıl geçti ama sorunlar bitmedi. Yaşadığı travma nedeniyle psikolojik desteğe ihtiyaç duyan gazeteciler var, faaliyetlerini sürdürmek için, kaybettikleri ekipmanları için maddi desteğe ihtiyaç duyan haber kurumları var. Ayrıca o dönem yaptıkları haberler nedeniyle “halkı yanılttıkları”, “yalan söyledikleri” gerekçesiyle gazeteciler sansürlenmeye, soruşturulmaya ve davalarla uğraşmaya devam ediyor. Gördüklerimizi, yaşadıklarımızı yok saymalarına, çarpıtmalarına izin vermemeliyiz. Bu felaketten belki de öğrendiğimiz en önemli şey şu oldu: Dayanışma hayat kurtarır.

ÖNCEKİ HABER

Kocaeli’de şüpheli kadın ölümü

SONRAKİ HABER

MEB’in 2024-2028 stratejik planı: Çocuklar için çalışma kampları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa