05 Şubat 2024 04:34
Son Güncellenme Tarihi: 06 Şubat 2024 16:06

Bir yılın ardından depremzede mülteciler: Yalnızlığın yalnızlığı

Depremzede mülteciler arama-kurtarma çalışmaları ve yardımlara erişimde ayrımcılıkla karşılaştı; nefret söylemlerinin ardından işkenceye varan şiddete maruz kaldı.

Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Paylaş

Laçin BARIŞ

Geçen bir yılda depremzedeler birçok sorunla cebelleşirken; katbekat ağırını yaşayan depremzede göçmenler ve mülteciler de diğer tüm depremzedeler gibi devlet tarafından yalnız bırakıldı.

Geçici koruma statüsüne sahip Suriyelilerin yüzde 49.64’ü depremden doğrudan etkilenen illerde yaşıyordu. Mülteciler depremin ilk gününden itibaren ayrımcılığa, şiddete maruz kaldılar. Depremden günümüze bazılarını hatırlamakta fayda var.

Depremin ardından nefret söylemleri çığ gibi büyürken göçmen ve mülteciler arama-kurtarma çalışmaları ve yardımlara erişimde ayrımcılığa maruz kaldı, bölgeye ulaştırılan yardım malzemelerine erişemediler ve kimi durumlarda işkenceye varan şiddete maruz kaldılar. “Yağmacı” denilerek şiddete uğrayan Suriyelilerin video ve fotoğrafları sosyal medyada yayıldı.

‘SUSARSAM KURTULURUM!’

Mülteciler açısından ölüm ve yaralanma sayıları belirsizken kamu kurumları da kimlik tespit çalışmalarını yavaş ve şeffaf olmayan biçimde ilerletti. 6 Şubat felaketini neredeyse seçim malzemesi haline getiren siyasi partiler, mültecileri de siyasi tartışmaların en kolay hedefi haline getirdi. İnsani yardımların ulaştırılmasında yaşanan sorunlar mültecilerin suçuymuş gibi gösterildi. Günlerce dışarıda, soğukta yardım bekleyen, aç ve susuz kalan yurttaşlar zor günler geçirdi. Kolluk kuvvetlerinin ve devlet kurumlarının mültecileri kayırdığı ya da “yağma” türü eylemleri hoş gördüğüne dair iddialar medyaya yansıtıldı.

Buna karşın en acı gerçek ırkçı ve ayrımcı söylemlere maruz kalan mültecilerin “Konuşursam kurtarmazlar” kaygısıyla enkaz altında susmayı tercih etmesi oldu. Arama kurtarma süreçlerinde insani yardımların dağıtılması sürecinde bile mülteciler dil bariyeri nedeniyle en temel ihtiyaçlarına ulaşamadı.

MÜLTECİ KADINLAR TACİZE AÇIK HALE GELDİ

Mülteci çocuklar ve kadınlar en çok zorlanan kesimlerden biri oldu. Enkaz altında kayıtlı olmadığı için cesedi dahi bulunamayan onlarca mülteci çocuğun akıbeti hâlâ belirsiz. Kayıp mülteci çocukların nereye, hangi kuruma teslim edildiği bilinmiyor. Mülteci kadınlar nefret ve ayrımcılığın etkisiyle tacize, tecavüze açık hale geldi. Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin deprem bölgelerinde bulunmaması özellikle göçmen kadınları savunmasız hale getirdi.

‘SİZİ CEHENNEME GÖTÜRÜYORUZ’ DENDİ

“AFAD’dan çadır almayacaksınız” diyerek mültecileri soğukta çatısız bırakan devlet, Göç İdaresi Başkanlığı eliyle mültecilerin İstanbul ve diğer illere gitmelerini de yasakladı. Yol izninin belirli süreyle sınırlı olması, mültecilerin gittiği büyük illerde akraba veya tanıdıklarının olması şartı; savaştan kurtulup depreme yakalanan mülteciler için adeta “Başınızın çaresine bakın” anlamına geldi. Öte yandan depremden önce AFAD çadır kentlerine yerleştirilen veya İslahiye gibi mülteci kamplarında yaşayan mülteciler de çadır alanlarından ve kamplardan çıkarıldı, belirsiz yerlere götürüldü. İslahiye kampının boşaltıldığı günlerde “Bizi nereye götürüyorsunuz?​” diye soran mültecilere sorumlular “cehenneme” yanıtı vermişti. Bu yanıt mültecilerin uzun süredir yaşadığı şiddet, ırkçılık ve ayrımcılığın özetiydi. “Yardım alamayız” korkusuyla deprem bölgelerinden ayrılmaya cesaret edemeyen mültecilerin poşetten yapılan çadırlarda yaşamak zorunda kaldığı görüntülere şahit olduk.

Deprem bölgesinden başka illere gitmeyi başaran mülteciler bulundukları illere geri gitmek için çaba gösterdiklerini söylemişlerdi: “Barınmak çok zor, hele İstanbul’da. İş yok, güç yok. Gelen geri dönmek istiyor. Evleri yıkılan birçok akrabamız ‘En azından bildiğimiz yer’ deyip döndüler. Kendi imkanlarıyla, borç harç çadır alıp geri gittiler.”

YARALARI BİRLİKTE SARMALIYIZ…

Depremin üzerinden nerdeyse 1 yıl geçmesine rağmen büyük illere gelen mültecilerin bir kısmı deprem bölgesine dönmek zorunda kaldı. Birçok mülteci ise o günden bu yana yarı yıkık evlerde yaşamaya devam ediyor. İşsizlik, yoksulluk ve ayrımcılık ise hâlâ mültecilerin en çok cebelleştiği sorunlar. Depremzede göçmenlerle yerli depremzedelerin dayanışması, ırkçı şoven söylemlere karşı çıkarak birlikte yaşam sürecini inşa etmek dünden daha acil bir yerde duruyor. Çünkü deprem sürecinde sadece nefreti değil arama kurtarmaya katılan mültecileri de gördük, dünyanın dört bir yanından mültecilere gelen dayanışma ve yardımlaşmalara da şahit olduk. Yaraların sarılmasının yolu işte buradan geçiyor.

ÖNCEKİ HABER

“İntihar etti” denilen 13 yaşındaki kız çocuğu, aile kararıyla öldürülmüş

SONRAKİ HABER

AB, sığınmacılar için 7,6 milyar avroluk destek paketi hazırlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa