Depremzede kadınların 1 yılı: 21 metrekareye sığmayan sorunlar
Depremzede kadınların yaşadığı yoksulluk, aile içi şiddeti tetikliyor. Buna karşılık bilinçlendirme, destek ve koruma mekanizmaları konusunda hiçbir adım atılmıyor.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
Merve KARATAŞ
6 Şubat ve sonrasında gerçekleşen depremlerin üzerinden neredeyse bir yıl geçse de depremzede kadınlar için değişen pek bir şey yok. İnsanların acil ihtiyaçlarının karşılanmasını bir kenara bırakalım; deprem sabahı hamile kadınların bile işe çağrıldığı, arama kurtarma çalışmaları henüz başlamışken çocuklar için Kur’an kurslarının açıldığı, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin bölgede günbegün arttığı, yıkılan hanelere faturaların geldiği, “Her belada vardır bir hayır” diyerek devlet suçlarının örtbas edildiği bir süreç yaşadık.
“Evleriniz bir yılda hazır olacak” vaadine karşın bir yıl geçmesine rağmen kimilerinin hâlâ çadırda kaldığı, çürümüş, haşerelerden geçilmeyen, çatısı çöken konteynerlerde yaşamaya mahkum edilen depremzedelerin ve özellikle kadınların öfkesi de acısı da 21 metrekareye sığmayacak kadar büyük.
DEPREM BÖLGESİNDE BOŞANMAK İMKANSIZLAŞIYOR
Depremden sonra ağırlaşan yoksulluk en çok kadınları vurmaya devam ediyor. Bölgede deprem sonrasında kadın işsizlik oranı ciddi oranda arttı. Kadınlar, geçim için çalışmak istese de ailesini ikna edemiyor. Ev içi sorumluluklar kadının üzerinde, çalıştığında çocuklarını bırakabileceği bir kreş yok. Engelli, yaşlı bakımını da yine kadınlar sırtlanmak zorunda kaldı. Pek çok kadın STK’ler ya da bakanlık tarafından verilen tek seferlik nakdi desteklerden mahrum kalmış durumda ki ulaşanlar için de bu yardımlar yara bandı bile değil.
Depremzede kadınların yaşadığı bu yoksulluk, aile içi şiddeti de tetikleyen, boşanmaları etkileyen faktörlerden birisi. Buna karşılık bilinçlendirme, destek ve koruma mekanizmaları konusunda hiçbir adım atılmıyor. Örneğin deprem bölgesinde şiddet gördüğü için boşanma davası açan bir kadının yaşadıklarına bakalım: Yaşadığı konteyner eşinin üzerine olduğundan boşanma davası ile birlikte yeni bir konteyner başvurusu yapan kadına aylarca dönüş yapılmadı. Bu süreçte eşiyle daracık alanda beraber yaşamak zorunda bırakılan ve çocukları olduğu için çalışamayan depremzede kadın ailesinin konteynerine sığındı. Ancak imkansızlıklar sebebiyle orada da yaşayamayıp şiddet gördüğü yere dönmek zorunda kaldı.
Boşandığı ya da eşini kaybettiği için tek ebeveyn durumunda kalan kadınlar için de durum pek farklı değil. Çevresinden destek alarak yaşamını sürdüren kadınlar olsa da pek çok kadın çaresizliğe terk ediliyor.
ŞİDDETİ EN AĞIR YAŞAYANLAR MÜLTECİ KADINLAR
Yoksulluğu, destek ve koruma mekanizmalarının eksikliğini, uygulanan çok boyutlu şiddeti en ağır yaşayanlar da göçmen kadınlar. Aile içi şiddet göçmenler arasında daha yaygın ancak dil bariyeri, geri gönderilme kaygısı gibi nedenlerle göçmen kadınlar maruz kaldıkları şiddeti bildirmekten geri duruyor. Cesaretlenip bunu bildirdiklerinde ise polislerin “Sen şimdi kocanı şikayet edersen seni de geri gönderme merkezine yollarız, bizi uğraştırma” diyerek tehdit edip başından savmalarıyla karşılaşıyorlar.
KADINLAR GECELERİ SIVI TÜKETMİYOR
Geçici barınma alanı olarak nitelendirilen ancak kalıcı barınma alanına dönüşen konteyner kentlerin fiziksel problemleri de kadınların yaşamını altüst ediyor. Kentlerin fiziki koşulları kadınlar üzerindeki sorumlulukların daha ağır ve yorucu olmasına sebep oluyor. Güvensiz alanlarda yaşamak, kadınlar ve çocuklar için her açıdan yaşam mücadelesi demek. Örneğin, temizlik ihtiyaçlarını karşılamak için bile türlü çözümler üretmek zorunda kadınlar. Çünkü bazı konteyner kentlerde hâlâ ortak duş-WC kullanılıyor. Işıklandırmanın zayıf olduğu, birkaç yüz metrelik bu yolu kullanmamak için kadınlar zorunlu olmadıkça geceleri sıvı tüketmiyor.
KAYIP ÇOCUKLARIN AKIBETİ BELLİ DEĞİL
Bölgede yaşanan en ciddi sorunlardan birisi de eğitime erişebilirlik. İl-ilçe merkezlerinin dışında kalan, konteynerin bile ulaşmadığı ve hizmetlerin yetersiz kaldığı kimi yerlerde taşımalı eğitim yapılıyor. Ancak ulaşımın olanaksız olduğu bölgelerde bu da ihtiyacı karşılamıyor. Konuya ilişkin hazırlanan veriler, eğitime katılım oranının özellikle kız çocuklarında düştüğünü gösteriyor. Bu da çocuk yaşta evlilik riskini arttırıyor. Kayıp çocukların akıbeti ise hâlâ belli değil.
SINIRLI BİR YAŞAMA MAHKUM OLMAK İSTEMİYORLAR
Depremzede kadınlar, bir yıldır devam eden sorunların artık çözülmesini, geçici değil kalıcı bir nitelikli barınma istiyor ancak bu kısa sürede çözülebilecek gibi görünmüyor. Buna karşın kadın istihdamına yönelik adımlar atılması, kadınlara güvenceli ve sosyal haklardan faydalanabilecekleri işlerin sağlanması, çalışma hakkının güvence altına alınması, çalışma alanları ya da konteyner kentler içinde kreşler kurulması, konteyner kentlerde ışıklandırmaların arttırılıp planlamanın gözden geçirilmesi, duş-WC sorunu için güvenli ve sağlıklı çözümler üretilmesi, başta kız çocuklarının eğitime katılımının güvence altına alınması, boşanma hakkının güvence altına alınması gibi acilen atılabilecek ve atılması gereken bir çok adım bulunuyor. Depremzede kadınlar hayatta kalmakla sınırlı bu yaşama mahkum olmak istemiyor.