Hatay laboratuvarı ve AKP’nin boş arsa hayali
İktidar o gün bir felaketle açığa çıkan imkanları vakit kaybetmeden değerlendiriyor. Peki nedir yapılan? Hatay’a bakmak yeterli aslında.
Fotoğraf: DHA
Bahadır ÖZGÜR
Sermayenin ve siyasi iktidarın bir büyük felaketten nasıl fırsatlar çıkardığını, bir yıldır canlı canlı izliyoruz. Bu ‘fırsatlar’ sadece deprem bölgesiyle sınırlı kalmadı üstelik. Özellikle Hatay özelinde kurulan yeni imar rejimi, bugün bütün ülkeye yayılıyor. Mesele sadece kısa vadede inşaat rantı yaratıp dağıtmak değil. Kent mekanını politik ve iktisadi ihtiyaçlar çerçevesinde yeniden tanzim etmek. Bugüne kadar uzun vadeye yayılmış, ağır aksak giden, kimi yerde ciddi direnişle de karşılaşan bu hedef, 6 Şubat depremiyle beraber bir korkunun eşliğinde hızlandırılmış durumda.
11 ili, milyonlarca insanı doğrudan etkileyen, geriye kalan herkesin hafızasında bir ‘dehşet anısı’ bırakan 6 Şubat depremine, bu açıdan da bakmak lazım. Zira iktidar o gün bir felaketle açığa çıkan imkanları vakit kaybetmeden değerlendiriyor. Peki nedir yapılan?
Hatay’a bakmak yeterli aslında. Zira, daha ilk andan itibaren böylesine bir değişimin ‘deneysel mekanı’ olarak seçildi. Henüz depremin ikinci günü alınan kararları kısaca bir hatırlayalım: Önce OHAL ilanı ile hak ve özgürlükler kısıtlandı. Ardından Cumhurbaşkanı kararlarıyla daha enkaz altında insanlar yaşarken inşaat için yeni alanlar belirlendi, ihaleler paylaştırıldı, kamulaştırma kararları hızla hayata geçirildi. Bütün bunlar halkın hukuki itiraz yolları tıkanarak gerçekleştirildi. Yasal açıdan bile hak arama, kararnameyle askıya alındı. Ve devamında süratli bir yıkım, hafriyat kaldırma vs…
Geriye bomboş bir arsa kaldı nihayetinde. O arsada arzu edilen her türlü iktisadi ve politik amaç, ülkenin kalanına da örnek teşkil edecek şekilde hayata geçiriliyor.
DEPREMDEN BERİ NELER YAPILDI?
On binlerce insan barınacak bir konuta muhtaçken iktidarın ‘yeniden inşa’ adı altında bugüne kadar yaptıklarını da kısaca bir sıralayalım: Yeni konut bahanesiyle ilk kamulaştırılan yerler zeytinlikler ve tarım arazileri oldu. Cumhurbaşkanı kararnamesi ile konut inşası için mera ve orman arazilerinin de imara açılmasının kararı alındı. Bugüne kadar çevresel tahribata yol açacağı düşünülerek halkın karşı çıktığı veya ÇED kararları idare mahkemelerinde iptal edilmiş ne kadar petrokimya tesisi, sanayi bölgesi vs. varsa ‘deprem yatırımı’ adı altında önü açıldı. Organize sanayi bölgelerine yeni araziler tahsis edildi. Teşvikler artırıldı. Samandağ’da koruma altındaki 14 km’lik sahil şeridinde park düzenlemesi başlatıldı. Hafriyatlar, bölgedeki sermaye gruplarının yıllardır heveslendiği ekolojik kıymeti olan yerlere döküldü. Depremden sonra 400’den fazla maden ocağı izni çıkarıldı.
Kısaca 22 yıllık AKP iktidarının ülkenin tamamında hoyratça uygulamaya çalıştığı ne kadar ekonomi politikası varsa, deprem fırsat görülerek, yasal prosedürlere bile uyma gereği duyulmadan gerçekleştiriliyor. Buna karşın ilk etapta bir yılda bitirileceği söylenen konutlar hâlâ teslim edilmiş değil. Öncelik barınma amaçlı konutlarda değil, irili ufaklı sermaye gruplarının ihtiyaçlarında.
Dolayısıyla iktidar için Hatay bir laboratuvar gibi kullanıldı. Orada uygulanan politikalardan edinilen yeni deneyimle kentsel dönüşüm yasası aniden değiştirildi. Böylece ‘Hatay rejimi’, başta İstanbul olmak üzere bütün ülkede hakim kılınmak isteniyor.
İktidara sınırsız yetkiler veren yasanın meşruiyeti de bilim dışı bir ‘deprem korkusu’ körüklenerek sağlanıyor zaten. Daha düne kadar kentsel dönüşüm yapmakla övünen, kentleri güvenli kıldıklarını iddia eden iktidar çıkıp, “Hatay’a bakın” diyor; “Eğer hızla dönüşüm yapmazsak, sonunuz böyle olur.” Yani AKP, istediği imar rejiminin bir uygulama alanına çevirdiği Hatay’ı şimdi de bir korku kaynağı, ibret alınacak bir yer olarak sunuyor.
Yasanın yeni halinde en fazla tartışma yaratan rezerv yapı alanlarının bundan böyle yerleşim yerlerini de kapsayacak olması bile, iktidarın niyetini göstermek için yeterli. Nitekim bunun ilk örneği de Defne’de 40 bine yakın konutun bulunduğu koca bir alanın rezerv yapı alanı ilan edilmesi oldu. Yerleşim bölgelerinin de rezerv yapı alanı olarak ilan edilmesi demek, insanların yaşam alanlarını hukuken birer ‘boş arsa’ olarak görmek demektir. Tam olarak Hatay’a baktıklarında görüp iştahlarını kabartan da buydu işte.
Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 1 Nisan 2023 günü, CNN Türk kanalında şunları söylüyordu:
“Biliyorsunuz diğer illere nazaran burada farklı bir yöntemimiz var, biz geceleyin de burada yıkım yapıyoruz. Hem yıkım hem taşıma yapıyoruz. Zannediyorum şu anda yüzde 40’ı bitmiş burada. Ama tekrar söyleyeyim bir yanılgı olmasın; Acil yıkılacak ve yıkık olanların taşınması ve kaldırılmasının yüzde 40’ı bitti. Göreceksiniz enkaz kalkınca Hatay’ın yüzde 75’i tamamen boş arsa olacak.”
Bu sözler, iktidarın depremin ilk günü Hatay’a baktığında ne gördüğünü de, bugün kentsel dönüşüm ile neyi umduğunu da özetlemeye yetiyor.