Koca bir yılın ardından elimizde hâlâ sadece dayanışmamız var
Deprem bölgesinden yüzlerce kilometre uzakta, Eskişehir’de de memleketin her yerinde olduğu gibi 6 Şubat’ta günün ilk saatlerinde deprem haberleri ile başladı gün.
Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel
Latife KARTAL
Yeni bir yıla girerken adettendir; geçmiş yılın muhasebesi çıkarılır yeni yıla dair umutlar sıralanır. 2024’e girerken geçmiş yılın muhasebesi birçoğumuz için 6 Şubat’tan başladı. 2023’ü koca bir coğrafyayı etkileyen böylesi yıkıcı bir depremle konuşmaya başlamanın anlaşılır çok yanı var elbet, anlaşılmayan ise bir doğa olayının böyle bir yıkıma dönüşmesi oldu.
Deprem bölgesinden yüzlerce kilometre uzakta, Eskişehir’de de memleketin her yerinde olduğu gibi 6 Şubat’ta günün ilk saatlerinde deprem haberleri ile başladı gün. Henüz yıkımın boyutu hakkında net bilgiler olmasa da, herkes yaşanmakta olan ve yaşanacak acıların boyutunu bu topraklarda yaşamanın verdiği tecrübeyle tahmin edebiliyordu. Hızla bölgedeki tanıdıklar, yoldaşlar aranıyordu. Bu ilk görüşmeler durumun vahametine dair ipuçlarını da biriktiriyordu. Bölgede halk bir başına ve çaresizdi. Tam bir keşmekeş yaşanıyordu. Ortalıkta ne devlet vardı ne de bir acil durum planı. Siyasi partiler, dernekler, sendikalar, belediyeler, STK’ler… Cansiperane bir halde ama elbette tek bir elden koordine edilmediği için son derce dağınık ve plansız bir halde yurttaşlar bölgeye yardım ulaştırmaya çalışırken, sorumluluğu depremin ilk dakikasından itibaren halkının yanında olmak ve kayıpları en aza indirmek olanlardan ses seda çıkmıyordu. Özellikle sendikalar ve siyasi partiler daha günün ilk saatlerinde hızla dayanışma örgütlemeye başladılar. Herkes birbirini “Ne yapabiliriz?” diye sormak için arıyordu. Birkaç saat içinde planlar yapılmaya başlandı. İlk elden yiyecek, su, battaniye, giyecek gibi acil ihtiyaçların karşılanması için toplanma alanları belirlendi. Bölgeye nasıl ulaştırılacakları tartışılmaya başlandı. Bu noktada Eskişehir’de özellikle belediyelerin ulaşım için sorumluluk aldığını söylemek gerekiyor. Örgütler topladıkları eşyaları belediyelerin toplanma merkezlerine bırakmaya başladılar. Ülkenin birçok yerinde de benzer şeyler yaşanıyordu. Halk canını dişine takmıştı ama koordinasyon olmadığı için giden yardımlar şehirlerin girişinde tırlarda bekliyor, yol kenarlarına malzemelerin gelişi güzel bırakıldığı görüntüler gelmeye başlıyordu. Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün… Devlet hâlâ görünmüyordu. Göçüklerin altından yardım çığlıkları yükseliyordu. Halk arama kurtarma ekiplerine destek olmak için bölgeye gitmeye başladı. Her giden aynı şeyi söylüyordu, ekipman yok, destek yok, yardım yok, devlet yok… İnsanlar göz göre göre göçüklerin altında son nefeslerini yardım çığlıklarıyla veriyordu.
Depremden kısa bir süre önce Eskişehir’de bir direniş yaşanmıştı. Yasin Çakır Un Fabrikasındaki işçiler insanca yaşama ve çalışma koşullarına ulaşabilmek için sendikalaşmak istemişler ve patronun sendika düşmanı tavırları karşısında 36 günlük bir direniş yaşamışlardı. Depremin hemen ardından bölgeyle dayanışma örgütleyenlerin başında da Yasin Çakır işçileri ve sendikaları Gıda İş vardı. Önce erzak toplayıp bölgeye ulaştırmışlar sonra aralarından oluşturdukları bir ekiple bölgeye gidip bizzat dayanışmanın içinde olmuşlardı. Yine eğitim emekçileri ve sağlık emekçileri sendikaları KESK bünyesinde dayanışma örgütlemişler ve yine onlar da merkezi düzeyde yaptıkları koordinasyonla depremin yaşandığı her yere ekipler göndermişlerdi. Siyasi partiler ilk günden itibaren bölgedeydi. Emek Partisi Eskişehir İl Örgütü de dayanışma kampanyası başlatmış, bölgeye farklı ekipler göndermişti. Dayanışmanın ön saflarında, dayanışmanın kendileri için hayatta kalmak anlamına geldiğini çok iyi bilen kadınlar da vardı elbette. Ekmek ve Gül grupları bölgedeki kız kardeşlerinin birçoklarınca görmezden gelinen acil ihtiyaçlarını karşılamak için “Kızkardeşlik köprüsüyle hayatı yeniden kuruyoruz” kampanyaları örgütlemeye başladılar. Eskişehir Ekmek ve Gül grubu da hızla kadınlar için hijyen kitleri oluşturmak adına bir kampanya başlattı. Ve kitlerini Antep’teki kız kardeşlerine bizzat iletti.
Dayanışmanın bir boyutu bölgeye dair çalışmalar yapmaktı ama önemli bir boyutu da deprem bölgesinde hayatta kalma koşullarını kaybedip ülkenin çeşitli yerlerine geçici hatta yer yer kalıcı göç etmek zorunda kalan depremzedeler için gittikleri yerlerde yaşama olanakları sağlanmasıydı. Eskişehir Emek ve Demokrasi Platformu bu noktada önemli bir sorumluluk almıştı. Eskişehir, depremzedeler için kolay ulaşılabilecek ve kalma imkanları bulunabilecek bir şehirdi. Dolayısıyla bu süreçte şehir binlerce depremzedeyi misafir etti. Emek ve Demokrasi Platformu ulaşabildiği depremzedeler için barınma temininden tutun da acil ihtiyaçların giderilmesine, hatta bir süre sonra iş imkanlarının yaratılmasına kadar çok çeşitli çalışmalar yaptı.
Gerek deprem bölgesine direkt gidip orada dayanışmanın bir parçası olanlar, gerekse şehre gelen depremzedeler için yaşama koşulları oluşturmaya çalışanlar olsun, herkes insanüstü bir çabanın içindeydi. Elimizde bizi hayatta tutacağına inandığımız dayanışmamızdan başka bir şey yoktu. Memleketin örgütlü örgütsüz işçileri, emekçileri, halkları olarak bu yıkım karşısında yine bir tek kendi gücümüze güvenebiliyorduk. Depremin ilk günlerinde görünmeyen devlet aklı ve onun temsilcisi iktidar, bizleri böylesi büyük bir coğrafyada yaşanan felaket karşısında bir takım aksaklıklar yaşanabileceğine inandırmak istemişti. Fakat aradan geçen bir yılda daha da netleşti ki bir takım aksaklıklar yaşanmıyordu. Bile isteye, bir tercih olarak halk yalnız bırakılıyordu. Halkın ihtiyaçları için sağlanmayan kaynaklar hızla yandaşların rant bölüşümüne açıldı. Yapıldığı iddia edilen ve hâlâ bir yaraya merhem olamayan deprem konutları yandaşları daha zengin etmenin, sermaye aktarmanın aracı edildi. Yapılan yasal değişikliklerle deprem gerçeği bahane edilip insanları yaşadıkları yerlerden etmenin koşulları hazırlandı. Ve bölgede hâlâ çadırlarda, konteynerlerde, güvensiz hasarlı evlerde, çetin kış şartlarıyla hayatta kalmaya çalışan depremzedeler kendi acıları ve yalnızlıklarıyla baş başalar.