04 Şubat 2024 03:00

‘Âlemciler’ adlı öykü kitabı ve zafer doruk öykücülüğü

Z. Doruk, öykülerini -klasik Rus romanlarında olduğu gibi- adeta bir tiyatro sahnesi kurar gibi kuruyor. Çoğu zaman kahramanlarını belirli bir mekana topluyor.

Zafer Doruk ve Âlemciler kitabı.

Paylaş

Samle ÇAĞLA

Yazar Zafer Doruk’un yeni kitabı, on dört öyküden oluşan “Âlemciler” Sel Yayıncılıktan çıktı.

Çukurova yöresi -özellikle de Adana- havası, suyu, bereketli tarım toprakları ve sıcacık insanıyla olduğu kadar, sanatçıları, yazarlarıyla da tanınan bir bölgemiz.

Z. Doruk’un “Âlemciler”i; Kuşçu Kamil, Süslü Kadir, Köpekçi Adnan, Şaşı Ömer, Ebleh Hasan, Memiş Emmi, Kör Ethem, İşsiz İsmail gibi karakterler, bizimle birlikte yaşayan, biz Çukurovalıların yanında, genel anlamda Türk insanını da temsil ediyorlar. Hemen her öyküsünde yoksulluğu, derdi, kederi, hüznü anlatan yazar, mahir kalemiyle bizi alıp adeta Çukurova’nın yoksul mahallelerine, o insanların hikayelerine götürüyor.

Z. Doruk da tıpkı Hüseyin Rahmi Gürpınar, Orhan Kemal, Sait Faik gibi, sokağı en güzel şekilde dile getiren öykücülerden: Örneğin “Avlu” adlı öyküsünde şöyle diyor yazar:

“Sokakta bir gürültü koptu. Bir şeyler devriliyor, birileri bağırıyor, birileri heyecanlı heyecanlı konuşuyordu.” (s.23)

Diyaloglar da sahici ve doğal:

“Ölmüş mü?​”

“Ölmüş, ölmüş!”

“N’olmuş?​”

“Zeus saldırmış!”

“Anneee, Zeliş ölüye bakmaya gidiyor!”

“Gir kız çabuk içeri!”(s.23)

Z. Doruk, öykülerini -klasik Rus romanlarında olduğu gibi- âdeta bir tiyatro sahnesi kurar gibi kuruyor. Çoğu zaman kahramanlarını belirli bir mekana topluyor. (Orhan Kemal romanlarında da sık rastlanır bu duruma.) Bütün olup biten olayları da sanki bir “kamera gözü” denilebilecek, mevzuya çok da dahil olmayan birine, örneğin, ‘Avlu’ adlı öyküde dolmuş şoförüne anlattırarak hem inandırıcılığını pekiştiriyor hem de kahramanla okur arasında samimi bir bağ kuruyor.

Z. Doruk, her şeyden önce toplumcu-gerçekçi bir yazardır. Sanatı, sanat olsun diye değil; daha özgür ve mutlu bir dünya kurulsun diye yapıyor.

O her ne kadar üslubunda şiirsel motifler kullansa da insanımızın gündelik hayatını, onulmazlıklarını yansıtan öyküler kaleme alıyor. Yazarın öykülerinde ilginç bir nokta da her kahramanın kendi açısından haklı olması. ‘Avlu’ adlı öyküde, Köpekçi Adnan’ın köpeklerine merhamet etmeyip güvercinleri sevmesindeki ironiyi bile yargılamıyor. Bu öyküde (kinayeli) dokundurmalı bir söyleyiş var. Köpekçi Adnan’ın masum bir köpeği zincire vurup ona eziyet ederek korkunç bir yaratığa dönüştürüp kendi sonunu getirmesi her ne kadar ilk anlamıyla düşünülse de, yazarın “sosyalist-devrimci sanatçı” kişiliği göz önüne alındığında yalnızca basit bir gerçeği dile getirmek için kurgulanmadığını, bu taban tabana zıt duygu ve davranışları içinde barındıran kahramanın, zalim yöneticileri ve onların zulmettiği halkı imlediğini anlıyoruz. Esasen bu yansız tutum, usta işi yazarlara özgüdür. (Örneğin, Dostoyevski “Suç ve Ceza”da, iki kadını öldüren kahramanı Raskolnikov’u yermek bir yana, neredeyse bu cinayetleri işlediği için haklı çıkarmaya çalışır. Ya da “Ayaşlı ve Kiracıları”ndaki malum handa önüne gelen adamlarla düşüp kalkan kadınları yargılamaz Memduh Şevket Esendal, “Aşk-ı Memnu”da da durum bunlardan farklı değildir.)

Z. Doruk’un öykülerinde konu ne kadar karanlık olursa olsun, mutlaka bir yerlerden tünelin ucundaki ışık görünür.

Örneğin, “Sarhoş Treni” adlı öyküde Cubbal Cemil’in yaptığı üçkağıtçılıktan sonra,  doğru yolu bulup işe girmesi.

“Avlu” adlı öyküde; zalim “Köpekçi Adnan”ın ölüp cenazesi kaldırıldıktan sonra Dolmuş Şoförü Yılmaz’ın, adeta üzerindeki ölü toprağını silip hayata yeniden başlama isteği duyması, ferahlaması.

Z.Doruk da kendine -Oğuz Atay’ın “Olric”i gibi-  bir “iç ses” yaratma ihtiyacı duyuyor ama o bu ihtiyacı kendi kendine konuşarak değil de “İyi Adam” adlı öyküsünde yer alan “kumru, balık ve  kedi”yi güya konuşturarak sağlıyor. Tabii, hayvanların konuşması ancak ve ancak yazarın beyninde cereyan edebiliyor. Bu da monoloğun ileri bir aşaması olmalı.

Z.Doruk’un oldukça canlı bir üslubu var. Özellikle diyalog sahnelerinde aynı anda yazar, bir yandan kahraman anlatıcının gözlemlerini, olaylara bakışını, iç sesiyle mırıldanmalarını aktarırken adeta birer kısa film tadında sahneler çekiyor. Anlatıcının tevazusu, bıyık altı humoruyla birleşince tadından yenmez ironiler ortaya çıkıyor. Zafer Doruk öykülerindeki zeka pırıltılı ironilerin yarattığı bilgece tebessümü okuyunca, etkili edebiyat yapmak için illa da absürt konulara, ajitasyona başvurmak gerekmediğini; umutsuzluğu, çaresizliği, yoksulluğu, hırsızlığı, her türlü olumsuzluğu güler yüzlü bir ciddiyetle anlatmanın mümkün olduğunu anlıyor insan. Yazar, özellikle “İyi Adam” adlı öyküsünde bunu ustalıkla dile getirmiş.

Z.Doruk öyküleri gündelik hayatın içinden seçilmiş, hepimizin başından geçen olayları konu alır. Anlatıcı olarak genellikle birinci kişiyi kullanan yazarın kalender kişiliği, adeta anlatıcının karakterine de sinmiş gibidir. O; yanık, ezilmiş, okuyan, hayatın sillesini yemiş, nahiv; umudu ve dürüstlüğü göğsünde madalya gibi taşıyan biridir. Hemen hemen her öyküde anlatıcı bu profili çizince okurun, yazarla anlatıcıyı aynı kişide özdeşleştirmesi gayet anlaşılabilir bir durumdur. Onun idealize edilmiş kahramanları; dürüst, namuslu, gözü pek, dünya malına tenezzül etmeyen; arkadaşlığa, dostluğa sonuna kadar sadık, gerçek olamayacak kadar düzgün kişilerdir.

Z. Doruk, Çukurova özelinde bir sosyolog gözüyle, insanları inceleyerek onların binbir türlü hallerini mercek altına alır. En kötü kahramanını bile anlamaya çalışır. Bireysel yanlışların ancak ve ancak bir bozuk düzenin doğal sonucu olarak ortaya çıktığını savlar. Bu görüş siyasi düşüncesiyle de örtüşür.

Z. Doruk Türk edebiyatında nicedir unuttuğumuz sokağın canlı dilini o kadar samimi veriyor ki okur kendini bir anda  Adana sokaklarında buluyor. Sanki bu konuşanlar; annemiz, babamız, kardeşimiz, amcamız, komşumuzdur. Genelde edebiyatın, özelde de öykünün yapmacık bir dille ve üslupla oluşturulsa bile uzun ömürlü olamayacağını anlıyoruz. O hangi karakteri yazıyorsa onun diliyle, ne bir eksik ne bir fazla konuşur. Bu yönüyle Çukurova yerelliğini aşıp İstanbul Türkçesinin ışıltılı sayfaları arasında yerini alır.

ÖNCEKİ HABER

4 Şubat Dünya Kanser Günü | "Bölgesel eşitsizlik kanser tedavisinde önemli etken"

SONRAKİ HABER

Almanya'da yüz binlerce kişi yine aşırı sağa karşı eylem yaptı: Nazilere yer yok

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa