05 Şubat 2024 04:20

Arap basını: Hedef Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı

İsrail ve ABD'nin UNRWA’ya savaş açması, ABD’nin Ürdün saldırısına yanıtı ve İsrail ile Hamas arasında müzekere çabaları, Arap basınında geçen haftanın öne çıkan gündem maddeleri oldu.

Fotoğraf: ISM Photos/Flickr CC BY-SA 2.0

Paylaş

Yusuf ERTAŞ

Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Kalkınma Ajansının (UNRWA) İsrail tarafından hedef alınması geçen haftanın öne çıkan gündemlerinden birisi oldu. İsrail, 13 bini Gazze’de olmak üzere toplam 30 bin çalışanı olan UNRWA’nın 12 çalışanının 7 Ekim operasyonuna dahil olduğu iddiası ile kuruma yönelik bir saldırı kampanyası başlattı. İsrail’in bu iddialarının ardından, başta ABD ve İngiltere olmak üzere bir dizi Batılı ülke, UNRWA’ya sağladıkları fonların askıya alındığını duyurdu. Batılı ülkelerin, Uluslararası Adalet Divanının İsrail’in Gazze’de soykırım işlediği sonucuna varmasından bir gün sonra gelen bu kararı, Filistinlilerin toplu olarak cezalandırılması ve Filistin davasını tasfiye etme girişimi olarak değerlendirildi. Ürdün merkezli Makar Haber Sitesi Yazarı Samih Al-Maaita “En önemlisi, UNRWA’nın, Filistin halkı için bir davanın varlığının temel direklerinden biri olmasının yanı sıra Filistinlilerin en önemli hakları olan geri dönüş ve bağımsız bir devlet hakkı için de en önemli dayanaklardan biri olmasıdır. UNRWA, Filistin meselesinin 1948’den günümüze tüm boyutlarıyla devam etmesinin ve dünya çapında tanınmasının bir parçasıdır” diye yazdı.

ABD "STRATEJİK HEDEFLERİ" VURDU

ABD’nin, İran’ı sorumlu tuttuğu ve Suriye-Ürdün sınırındaki Kule 22 askeri üssüne yapılan saldırıya nasıl karşılık vereceği konusu geçen haftanın diğer önemli bir gündem maddesiydi. Hafta boyunca ABD, İran’a doğrudan saldırarak savaşı mı genişletecek, yoksa stratejik hedeflerle mi yetinecek sorusu soruldu. Cevap cuma akşamı geldi. ABD ordusu, İran Devrim Muhafızlarına ve Tahran’a bağlı gruplara hava saldırıları düzenleyerek Irak ve Suriye’de 85’ten fazla hedefi vurduğunu duyurdu. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışması John Kirby, saldırıların “başarılı” olduğunu açıklarken, Irak saldırıyı “egemenlik haklarına bir saldırı” olarak değerlendirdi. İsrail’in Gazze’ye karşı açtığı savaşın yansımaları olarak Lübnan, Suriye, Irak, Ürdün ve Yemen’de süren çatışmalar nedeniyle kırılgan halde olan bölgede her saldırı sonrası bu soruların tekrar tekrar sorulacağına kesin gözüyle bakılıyor.

REHİNE TAKASI ANLAŞMASI

Haftanın öne çıkan önemli gündem maddelerinden birisi de rehine takası anlaşması ile ilgili sürdürülen çabalar oldu. Anlaşmanın sağlanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Filistin merkezli Al Kuds gazetesi, “Takas anlaşması öncesinde taraflar arasında iyimserlik hakim” diye yazdı. Bu arada, ABD Dışişleri Bakanlığı, cuma günü, Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın, Katar ve Mısır’ın yanı sıra İsrail, Batı Şeria ve Suudi Arabistan’ı da ziyaret edeceği beşinci Ortadoğu turuna çıkacağını duyurdu. Blinken, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki savaşı durdurması karşılığında Gazze’deki İsrailli rehinelerin serbest bırakılması yönünde bir teklif sunacağı bildirildi. Filistin gazetesi, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin anlaşma için, “Saldırganlığın tamamen sona erdirilmesini, işgal ordusunun Gazze Şeridi’nden çekilmesini, kuşatmanın kaldırılmasını ve Gazze halkının tüm gereksinimlerinin karşılanmasını” talep ettiklerini aktardı.

UNRWA...YENİ BİR KURBAN


Semih Al-MAAİTA
Makar/Ürdün

İşgal hükümetinin söylediği ve istediği, savaşın ertesi günü Gazze’de UNRWA varlığının olmamasıdır. Bu, bazı çalışanlarının Hamas operasyonuna katılması nedeniyle uluslararası ajansa verilen bir ceza değil, ancak birden fazla nedenden dolayı çok önemli bir siyasi karardır. Öncelikle, Gazze nüfusunun büyük bir yüzdesi kamplarda veya şehirlerde yerinden edilmiş insanlardan oluşuyor ve geçim, eğitim ve sağlık hizmetleri sağlamak için UNRWA’ya bağlı... Bu nedenle, işgalci yapının UNRWA’ya verdiği mali desteği azaltmadaki başarısı, Gazze halkının önemli bir bölümüne, Batı Şeria’ya ve Ürdün, Suriye ve Lübnan dahil olmak üzere bölgede mültecilere ev sahipliği yapan ülkelere yönelik kısıtlamalar anlamına geliyor.

En önemlisi, bu uluslararası ajansın, Filistin halkı için bir davanın varlığının temel direklerinden biri olmasının yanı sıra Filistinlilerin en önemli hakları olan geri dönüş ve bağımsız bir devlet hakkı için de en önemli dayanaklardan biri olmasıdır. UNRWA, Filistin meselesinin 1948’den günümüze tüm boyutlarıyla devam etmesinin ve dünya çapında tanınmasının bir parçasıdır.

Ülkeler UNRWA’ya karşı olumsuz tutum beyan etmeye ve mali desteği durdurmaya veya azaltmaya devam ederse, İsrail, hizmet rolüyle ve daha da önemlisi siyasi sembolizmiyle bu uluslararası örgütün yok oluşunu hızlandırmayı başarmış olacak.


UNRWA’YA SAVAŞ

Cumana FARHAT
Al Arabi Al Cedid/Londra

İsrail’in Gazze Şeridi’nde dört ay süren vahşetinin ardından, İsrail, Gazze Şeridi’ndeki hedefler listesine Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Kalkınma Ajansının (UNRWA) yok edilmesini de ekliyor.

İşgal siyasetçileri, 7 Ekim’deki Aksa Tufanı operasyonuna katıldıkları iddiası ile kurum çalışanları hakkında çeşitli ithamlarda bulundu. UNRWA’nın suçlamalarla hızlı bir şekilde ilgileneceğini kanıtlamak için yapmaya çalıştığı her şeye rağmen, bu iddialar kısa sürede birçok Batılı başkentte destek buldu ve bu başkentler, ancak Filistinlilerin toplu cezalandırılması bağlamında açıklanabilecek bir davranışla, kuruma yaptıkları yardımın durdurulduğunu veya askıya alındığını art arda duyurmaya başladılar.

Amerika Birleşik Devletleri de dahil olmak üzere UNRWA’ya yönelik fonları askıya alan veya donduran ülkeler, İsrail’in iddialarına ilişkin herhangi bir soruşturma yürütmediklerini veya belirli kanıtlar görmediklerini, ancak her zamanki gibi İsrail’in iddialarını benimsemeye ve harekete geçmeye devam ettiklerini kanıtlıyor. Bu eğilim, yalnızca işgale yönelik ön yargı nedeniyle değil, aynı zamanda UNRWA’ya karşı savaşın eski olması ve şu anda olanların onu sökme ve ortadan kaldırma girişimini sürdürmek için yalnızca ek bir bahane olması nedeniyle şaşırtıcı görünmüyor.

Eski ABD Başkanı Donald Trump 2018 yılında, Filistin meselesini o dönemde “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırılan çerçevede tasfiye etme planının bir parçası olarak UNRWA’ya fon sağlamayı durdurma kararı almıştı. Trump’un en önemli hedeflerinden biri, Filistinli mülteci sorununu bitirmekti. O dönemde kendisine yakın olanlardan da, Filistin-İsrail çatışmasını uzattığı bahanesiyle ajansın çalışmalarına son verilmesi ve bunun bir yardım derneği benzeri bir şeye dönüştürülmesi çağrısında bulunan sesler duyuluyordu. Bu sadece Amerika’da değil, ajansın kapatılması ve yerine “başka uluslararası kuruluşlar” getirilmesi gerektiğini söyleyen Netanyahu’nun kendisi tarafından da tekrarlanıyor.

Filistinlileri kendi ülkelerinde veya komşu ülkelerde mülteci statüsünden çıkarma planı yeni değil ve bugün olanlar elbette Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığı yeni bir fırsat olarak değerlendiren girişimlerden biri. Dolayısıyla, bu kampanyanın hız kazanması UNRWA’nın karşı karşıya olduğu çifte tehlikeden kaynaklanıyor. Bir yandan, Gazze Şeridi’nin neredeyse yerle bir edilmesi ve insanların neredeyse hiç yardım almaması, diğer yandan 2018’de olanların aksine ABD-İsrail planının arkasında birçok ülkenin yaygın katılımının olması.

Bu plana karşı çıkan ülkelerin, özellikle de Arap ülkelerinin cesareti varsa, bu planı engellemek zor değildir. En azından, UNRWA’ya yönelik savaş tehlikesini kınayan ve uyaran açıklamalarla yetinmemek ve UNRWA’ya sağlanan mali katkıları artırarak, ABD dahil desteklerini askıya alan ülkelerin neden olduğu açığı kendi bütçesinden kapatarak eylem aşamasına geçmek mümkündür. Bunun ötesinde, UNRWA’nın ortadan kaldırılması ve Gazze’deki Filistin halkının yok edilmesi suçunun ortakları olacaklarını söylemek abartı olmaz.


NEDEN UNRWA İLE SAVAŞIYORLAR?

Seyid ZAHRA
Ahbar Al Halic/Bahreyn

Önemli soru şu: Bugün neden UNRWA ile savaşıyorlar, neden UNRWA’nın rolünü ve görevini ortadan kaldırmak istiyorlar?

UNRWA, 1948’de Filistin’in işgal edilmesinin ardından Birleşmiş Milletler tarafından siyonist düşmanlarca yerinden edilen milyonlarca mülteciyi korumak ve onlara yardım sağlamak için 8 Aralık 1949’da Genel Kurulun 302 sayılı kararıyla kuruldu.

Bugün Ajans, 6 milyondan fazla Filistinli mültecinin yardım, rahatlama ve korunmasından sorumludur.

Önemli soruya geri dönelim: Neden ajansla savaşıyorlar ve rolünü ortadan kaldırmak istiyorlar?

Bunun arkasında iki büyük neden var:

Birincisi, Gazze’de devam eden imha savaşının başlamasından bu yana UNRWA’nın oynadığı rol. UNRWA, savaşın başından bu yana Gazze’deki duruma ilişkin yayımladığı raporlarla, siyonist varlığın suçlarını ve yalanlarını ifşa etti.

İkincisi ve en önemlisi, UNRWA’ya karşı yürütülen bu savaş, Filistin davasını kesin olarak tasfiye etme planının önemli bir parçasıdır. Filistin toprakları gasbedildiğinde ve siyonist varlık kurulduğunda, Birleşmiş Milletlerin en önemli kararlarından biri Filistinli mültecilerin geri dönüş veya tazminat hakkını tanımaktı.

11 Aralık 1948’de 194 sayılı karar yayımlandı: Karara göre: “Evlerine geri dönmeyi ve komşularıyla huzur içinde yaşamayı arzulayan mültecilerin mümkün olan en yakın zamanda bu arzularını gerçekleştirmelerine izin verilmeli ve geri dönmemeye karar verenlerin toprakları için tazminat ödenmeli.” Bu nedenle, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı, Filistin halkının en büyük meşru haklarından biridir ve bu hak tanınmadan çatışmaya herhangi bir çözüm asla olamaz.

Bu hak, siyonist düşman için bir terör kaynağıdır. Düşman, Filistinlilerin geri dönüş hakkını elde etmesinin siyonist varlığın kendisi için sonun başlangıcı olduğunu düşünüyor.

Bu nedenle, bugün UNRWA’ya sağlanan fonların kesildiğini duyurmak için yarışan ABD’nin başını çektiği Batılı ülkeler, uluslararası örgütlerin söylediği gibi, altı milyondan fazla Filistinli mülteciyi ölüm cezasına çarptıran ilk ülkelerdir.


AMERİKAN ÜSSÜNE SALDIRI VE BÖLGESEL OYUNUN KURALLARI

Muhammed Ebu RUMMAN
Al Arabi Al Cedid

(…) Amerikan yönetiminin çatışmanın gelişerek bölgesel bir nitelik kazanmasını istemediği açık ve “Çatışmanın kapsamını genişletmemenin” önemine dair çok sayıda mesaj göndermeye çalıştığı ortada. Özellikle Hizbullah-İsrail cephesi konusunda, hatta Kızıldeniz’deki “Husi meydan okumasına” taktiksel tepkiler düzeyinde ilgili tarafların kontrol altına alınmasına çalıştı. Bu kez, özellikle seçim kampanyalarının, Washington’da siyasi ihalelerin kızıştığı ve Başkan Joe Biden’ın titrek imajının ortasında benzer tepkiler hayal edin. Daha sancılı ve daha stratejik hedefler üzerine odaklanılacağı kesindir. Ancak oyunun kurallarını büyük ölçüde değiştirecek olan Tahran’ın mı hedef olacağı, yoksa milislere yönelik sert saldırılarla ve Kudüs Gücü liderlerinin avlanmasıyla mı yetinileceği…

Öte yandan İran, ABD ile geniş çaplı ve büyük bir çatışmaya sürüklenmekten kaçındığını, bunun yerine vekalet savaşları, sınırlı çatışmalar ve ayaklanmalar koyduğunu gösterdi. Ancak soru şu: Tahran, yaşananları Gazze Savaşı sırasında uyguladığı taktiklerin ya da sözde “destek alanları”nın bir parçası olarak mı, yoksa özellikle birkaç gün önce Suriye’de önde gelen İran askeri ve güvenlik liderlerinin öldürülmesine bir yanıt olarak mı değerlendiriyor? Tahran’ın, bölgeyi ateşleyen bir ABD saldırısı durumunda doğrudan yanıt vermek için net bir planı var mı, yoksa bölgesel tepkiler verecek, daha fazla ısınacak ve ABD askeri varlığına daha güçlü darbeler gibi büyük bir çatışmaya girmekten kaçınacak mı? Her halükarda, İsrail askeri saldırılara başlamadığı sürece Tahran’ın İsrail’i hedef alacak bir tepki geliştirmesi pek mümkün görünmüyor!


ÇATIŞMANIN REDDİ VE CAYDIRICILIĞIN CİDDİYETİ

Abdullah UTAYBİ
Şarkul Awsat/Suudi Arabistan

Bir hafta önce Suriye sınırındaki bir Amerikan üssünü hedef alan ve üç askerin ölümüne, onlarcasının yaralanmasına yol açan insansız hava aracı saldırısına yanıt olarak yapılan Amerikan hava saldırıları, Irak ve Suriye’de İran’a bağlı milislere ait 85 hedefi vurdu. Amerikan açıklamalarına göre bu hava saldırıları açık bir “misilleme operasyonu” ve misilleme, stratejileri değiştirmeyen bir tepkidir (…)

ABD’nin İran’a yönelik 40 yıllık politikasını okuyup inceleyen herkes, ABD ve Batılı müttefiklerinin İran rejiminin hayatta kalmasını istediğini anlayacaktır. Bu, ister Demokrat ister Cumhuriyetçi olsun, ardı ardına gelen yönetimlerin üzerinde mutabakata vardığı politikalar, stratejiler ve pozisyonlarla kanıtlanmış açık bir gerçektir. Herhangi bir komplocu düşünceden ya da çeşitli “komplo teorilerinden” uzakta, bu, ABD ve Batı çıkarlarına ait hassas hesaplar ne ABD ne de arkasındaki müttefiklerinin değişmesini istediği bölgedeki güç dengesine ilişkin sabit algılardır.

ABD’nin Suriye, Irak ve Yemen’e yönelik hava saldırıları, tıpkı iki yıl önce ABD ve Batı’nın Rusya’ya karşı eşi benzeri görülmemiş bir şekilde gerilimi tırmandırmasının ardından Ukrayna’da yaşananlar ve yaşanmaya devam edilenler gibi, daha ziyade bir itibarı kurtarma politikasıdır. Nitekim bugün Batı’nın Ukrayna politikası daha soğukkanlı, sakin ve akılcı hale geldi. Siyasette coşku ve hamaset, olayların doğru algılanmasını ve rasyonel bir şekilde okunmasını engellediği ve sağlam bir şekilde analiz etme yeteneğini bozduğu için akıl açısından son derece zararlıdır (…)

 

YAKIN BİR ANLAŞMANIN İŞARETLERİ

Al Ahbar/Lübnan

Washington Tel Aviv üzerindeki baskısını artırıyor: Anlaşmanın yaklaştığı yönündeki göstergeler güçleniyor.

Başbakan Benyamin Netanyahu’nun müttefiklerinin çığlıklarına ve Netanyahu’nun Filistin direnişiyle imzalanacak esir takası anlaşmasının şartları ve koşulları hakkındaki çelişkili açıklamalarına rağmen, tüm işaretler anlaşmanın ilk aşamasının birkaç gün içinde olmasa da yakında yürürlüğe girmek üzere olduğunu gösteriyor.

Öte yandan İsrailli esirlerin aileleri İsrail Savunma Bakanlığı önünde gösteri düzenlerken, müzakerelerin durumunu görüşmek üzere biri İsrail Savaş Kabinesi, diğeri Genişletilmiş Kabine olmak üzere iki toplantı yapıldı.

Kanal 12’ye göre, “Güvenlik ve siyasi kabine serbest bırakılacak Filistinli mahkumların sayısını tartıştı.” Kanal, İsrailli bir siyasi kaynağın “Anlaşmazlığın mahkumların sayıları değil, isimleri üzerinde olacağını” söylediğini aktardı.

Buna paralel olarak, Katarlı ara bulucu “İsrail ateşkes önerisini kabul etti ve Hamas’tan ilk olumlu onayı aldık” diye duyuruyordu. Ancak çok geçmeden Katarlı bir yetkili geri dönüp Reuters’e “Henüz ateşkes anlaşması olmadığını ve Hamas’ın teklifi olumlu karşıladığını, ancak şu ana kadar yanıt vermediğini” söyledi. Bu çelişki, belki de direnişi açmaza sokmak ve üzerinde daha fazla baskı uygulamak amacıyla aşırı iyimserlik atmosferi yaratma girişimlerinden kaynaklanıyor olabilir. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, beklenen İsrail ziyaretini birkaç gün erteledi. Bu, Blinken, müzakerecilere ve ara buluculara anlaşmayı sonuçlandırmak için daha fazla zaman verme, böylece turu sırasında anlaşmayı duyurma arzusuna bağlanabilir.

ÖNCEKİ HABER

TTB depremin 1. yılında: Dayanışmayı büyütme hedefiyle yollardayız

SONRAKİ HABER

Osmaniye'de 17 yaşındaki kız çocuğunu alıkoyan 3 kişi tutuklandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa