TTB ve SES'ten depremin 1. yılı raporu: ASM’ler, hastaneler, yerleşim alanları ilk günkü gibi
TTB ve SES'in depremin 1. yılına dair Hatay'da sundukları raporda ASM’lerin ve hastanelerin ilk günkü gibi olduğuna, sağlık sisteminin yeni bir afeti kaldıramayacağına dikkat çekildi.
Fotoğraf: TTB
Maraş merkezli meydana gelen 6 Şubat 2023 depremlerinde birlikte çalışma yürüten, Türk Tabipleri Birliği (TTB) ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) depremin birinci yılında Hatay Tabip Odası ve Hatay Ses Şubesinin ev sahipliğinde deprem birinci yılı raporunu açıkladılar. Açıklamada söz alan SES Eş Genel Başkanı Nazan Karacabey, başka bir afeti bu sağlık sistemi ile karşılamanın mümkün olmadığına dikkat çekti. TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise geride kalan bir yılın ardından deprem bölgesindeki tablonun halen toplama kampı alanına benzer olumsuzluklar içerdiğini söyledi. Raporu özetleyen Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Mehmet Zencir, “Beş yaş altı çocukların beslenme durumuna dari yaptığımız çalışmalar gibi sürece müdahil olmaya çalışıyoruz. Pandeminin ardından deprem de aile hekimliği sisteminin afetlere dayanıksız olduğunu gösterdi. Deprem bölgesinde yaşanan travma artarak sürüyor. 46 hekim 27 poliklinik odasında hizmet vermeye çalışıyor” diye konuştu.
6 Şubat Depremlerinin birinci yılında deprem bölgesine giden TTB 3 Şubat’tan itibaren sürdürdüğü programın son gününde bugün Hatay’da, SES ile birlikte deprem birinci yılı raporunu kamuoyuna açıkladı. Raporun açıklanması öncesinde konuşan TTB Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, “ 6 Şubat 2023’ün üzerinden tam bir yıl geçti. Ve bu bir yılda biz neler olduğunun ötesinde, neleri ortaklaştırabildik ve geleceği nasıl birlikte kurabiliriz onu görmeyi hedefleyerek, nasıl sağlığı birlikte üretiyorsak, üretimin içinde olan tüm bileşenler ile bir çalışmayı yürüttük. Depremin ilk gününden itibaren TTB ve SES olarak birlikte karar verip, birlikte üreterek var olmaya gayret ettik. Bu raporda kollektif bir iradenin sonucu. Toplumla birlikte, geleceği nasıl örebiliriz, o umudun raporu” dedi.
“YERLEŞİM ALANLARI TOPLAMA KAMPI GİBİ”
Depremde 463 sağlık emekçisini yitirdiklerini söyleyen Dr. Fincancı, “107’si hekim arkadaşlarımızdı. Hepsini özlemle anıyoruz. Geride kalanlar olarak neyin değiştiğini söylemek zor. Bu bir yılın ardından buraya geldiğimizde, depremin ardından yaşanan tabloda farksız bir tablo ile karşı karşıyayız. Özellikler de Hatay genelinde. Halen insanlar barınmaya dair ciddi sorunlar yaşıyorlar. Halen insanlar çalışma olanağından yoksun. Üstelik şiddet giderek artıyor. Bu şiddeti önleme noktasında hiçbir çaba yok. Ve insanlar yoklukla, yoksunlukla ve yoksullukla uğraşıyorlar. Toplama kampına dönüşmüş yerleşim alanları var bütün deprem bölgesinde. Dikenli, jiletli tellerle çevrilmiş ama güvenliğini sağlayamadıkları, madde kullanımının giderek yaygınlaştığı bir bölgede sağlık emekçileri, toplumla birlikte sağlığı üretmeye, sağlıklı ve mutlu bir toplum yaratmaya gayret ediyor. Birlikte mücadele ediyor” dedi.
KARACABEY: “BAŞKA BİR AFETİ BU SAĞLIK SİSTEMİ İLE KARŞILAYAMAYIZ”
SES Eş Genel Başkanı Nazan Karacabey ise SES üyelerinin depremin hemen akabinde bir çağrı ile koordine olarak deprem bölgesinde çalışma yürüttüklerini söyledi. Karacabey, “Bu rapor gözlemlerimizden süzülenler değildir, depremin ilk günlerinden bugüne, birinci yılına kadar geçen süreçte hem depremin öznesi olmuş hem de tanıklık ettiklerimizin sonucudur. Çünkü böylesi bir süreçte tanıklık etmek, hareket geçmeyi, sorgulamayı, hesap sormayı ve dayanışmayı gerektirir. SES depremin tanığıdır. Ve ilke olarak dayanışmayı esas almıştır. Dayanışma olması gereken ve bizim en iyi bildiğimiz şeydir” dedi.
Yıkımın bunca büyük olmasının bir diğer nedeninin sağlık sisteminin kendisi olduğuna vurgu yapan Karacabey, “Hastaların müşteri olduğu, toplumun potansiyel hasta olarak görüldüğü, sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin köle düzeni ile çalıştığı sağlık sistemi karşısında yıllardır mücadele etmekteyiz. Depremin hemen ardından TTB ile oluşturduğumuz deprem koordinasyonu başka bir sağlık sistemi mümkün diyenlerin mücadelesinin pratikle sınanmasıydı” dedi. Başka bir afeti aynı sağlık sistemi ile karşılamamanın mümkün olmadığını söyleyen Karacabey, “mücadelenin büyütülmesi gerekir” dedi.
“VERİLER SADECE KAHRAMANMARAŞ'TA 60 BİN İNSANIN ÖLDÜĞÜNÜ SÖYLÜYOR”
TTB ile SES’in ortak hazırladığı deprem birinci yılı raporunun özetini Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Mehmet Zencir kamuoyuna anlattı. 11 büyük yıkımlara neden olan depremin etkisinin tüm Türkiye’de görüldüğünü ifade eden Dr. Zencir, “ Kamu tarafından hazırlanan Türkiye Afet Risk Azaltma Planı (TARAP), İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) ve Hastane Afet ve Acil Durum Planı’nın (HAP) kağıt üzerinde kaldığına tanıklık ettik. Kentlerimiz, yaşam alanlarımız, işyerlerimiz, tarihsel-kültürel ve doğal varlıklarımız, merkezi ve yerel yönetime bağlı her düzey kamu kurumlarımız, okullarımız, sağlık kurumlarımız, sosyal yaşam ortamlarımız, birikimlerimiz, belleğimiz… Her şey yıkımdan nasibini aldı.” dedi.
Israrla, değiştirilmeden kamuoyu ile paylaşılan resmi rakamların dahi ürkütücü olduğunu ifade eden Dr. Zencir, “50 bin 783 insanımızı yitirdik. Demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları (STK), muhtarlar, depremi doğrudan yaşayan halk ve kayıtdışı konuşan kamu kurumlarının yöneticileri dahi zikredilen bu rakamın gerçeği yansıtmadığını sürekli gündemde tuttu. Hakikat bükücülerine karşı hakikat arayışını sürdürmekte ısrar etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için AKP adayı olarak gösterilen eski Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un canlı yayında ağzından 130 bin sayısını kaçırması ile tartışma yeniden alevlendi. Bu açıklamanın kamuoyunda etkili olması nedeniyle İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Ankara'daki AFAD Başkanlığı'nda basın toplantısı düzenledi. Yerlikaya, 6 Şubat depremlerinde 53 bin 537 kişinin öldüğünü, 107 bin 213 kişinin de yaralandığını söyledi. Tartışılan sadece sayı yarıştırma değildi, yitirdiğimiz her cana sahip çıkma iradesi idi. Depremin ilk gününden beri yaptığımız çalışmalardan ve görüşmelerden, rakamın çok daha yüksek olduğunu biliyoruz. Bir örnek verecek olursak Kahramanmaraş için 12 bin 622 rakamı resmi istatistiklerde uzun süre yerini korudu ama son güncel ziyaretimizde sağlık müdürlüğü yetkilileri dahi sayının 18 bine yükseldiğini, 23 bin olma olasılığının yüksek olduğunu beyan etti. Kahramanmaraş siyasal ve toplumsal örgütleri, ölen kişi sayısının 60 bin olduğu tahmininde bulunmaktadırlar. Benzer tartışmalar Hatay, Adıyaman ve Gaziantep illerinde de yoğun yapılmaktadır. Kayıplar ve kimliği belirlenemeyen kişiler için de benzer tartışmaların yürütüldüğü not edilmelidir” diye konuştu.
Mevcut sağlık sisteminin afetlere dayanıklı olmadığı enkaz altında kaldığını pandemi sonrası bir kez daha deneyimlediklerini söyleyen Dr. Zencir, “Afet öncesi hazırlıksızlığının en büyük kanıtı afet sırasında ve sonrası dönemde, işlevsel olması gereken sağlık kurumlarının yıkılması ve ağır hasar almasıdır. 11 hastane yıkılmış, 10 hastane ağır hasar almış, 66 aile sağlığı merkezi (ASM) yıkılmış, 15 ASM ağır hasar almış ve 9 diğer sağlık kurumları yıkılmış ya da ağır hasar almıştır. Bunun üzerine daha ne denir ki…” dedi.
DEPREM, AİLE HEKİMLİĞİ SİSTEMİ YAPISININ AFETE DAYANIKSIZ OLDUĞUNU GÖSTERDİ
Afet yönetiminde kritik rolü olan sağlık emekçilerinden can kaybının yüksek olmasının toplumsal sağlık açısından bedelinin ağır olduğunu anlatarak devam eden Dr. Zencir, “Deprem nedeni ile 463 sağlık emekçisi hayatını kaybetmiş, depremin üzerinden bir yıl geçmesine karşın 6 sağlık emekçisinin bedenlerine dahi ulaşılamamıştır. Ölen hekim sayısı 107 ve halen kayıp olan hekim sayısı da 5’tir” dedi.
Arama-kurtarma dönemindeki gecikmeler, teçhizat ve emek gücündeki ayrımcılık ve kayırmacılıkların da Şubat 2023 depremlerinden çıkarılacak dersler arasında yer aldığını söyleyen Dr. Zencir, “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın en önemli unsuru aile hekimliği sisteminin yapısal özellikleri nedeniyle pandemide olduğu gibi Şubat 2023 depremlerinde de afete dayanıksız olduğunu gözler önüne sermiştir. Liste tabanlı hizmet, poliklinik odaklı hizmet, başvuru (talep esaslı hizmet), parçalanmış koruyucu hizmet, parçalanmış hizmet (tedavi ve koruyucu, toplumsal-çevresel ve bireysel koruyucu hizmet, diğer bakanlıklara devredilen hizmetler), performansa dayalı ücretlendirme, performansa odaklanan koruyucu hizmetler, internete bağımlı hizmet, sözleşmeli istihdam, parçalanmış ekip anlayışı, mekanın özelleşmesi, sağlık emekçilerine devredilen tıbbi ve tıbbi olmayan malzemeler, süreksiz, koordine olmadığı, merkezileşen ve sağlık emekçilerinin ve toplumun katılımına izin vermeyen yapısal özelliklerinde ısrarcı davranılmıştır” dedi.
BİRİNCİ BASAMAK SAĞLIK ÇALIŞANLARI SORUNLARLA BOĞUŞUYOR
Birinci basamak sağlık hizmetlerindeki (BBSH)belirsizlikler ve öngörülemezliklerin halen devam etmekte olduğuna dikkat çeken Dr. Zencir, “BBSH çalışanları tam zamanlı çalışma ve performans uygulaması baskısı, aile sağlığı çalışanı eksikliği, sağlık hizmeti açısından konteynırlardaki tıbbi olanakların sınırlılığı, geçici konteyner kent görevlendirmelerinin sıklığı, yeni ASM binası yapımının belirsizliği, ASM’lerin tadilat ve güçlendirme yüklerinin aile hekimlerine yıkılması, nüfusun nerede olduğunun belirsizliği, göç edenlerin izlemleri konusundaki sorunlar, internet sorunu, tetkikler konusunda yaşanan sorunlar, il içi göç nedeniyle artan liste dışı nüfus vb. BBSH kaynaklı sorunlar ile boğuşmaktadır” dedi.
“46 HEKİM 27 POLİKLİNİK ODASINDA HİZMET VERMEYE ÇALIŞIYORLAR”
Hastanelerdeki olanaklar ve çalışma koşulları farklı ancak sorunlar yumağına dönüşme açısından birinci basamağa benzer durumda olduğunu ifade eden Dr. Zencir, “Örneğin İskenderun Devlet Hastanesi’nde 46 hekim 27 poliklinik odasında hizmet vermeye çalışmaktadır. Mevcut sayı ve etkin-nitelikli bir sağlık hizmeti üretmek arasında sorun yaşanmakta, hastaneler gözle görülür bir şekilde kalabalık ve kaotik bir görünüme sahip hale gelmektedir” dedi.
“TRAVMA ARTARAK DEVAM EDİYOR”
Tıp öğrencileri, asistan hekimler ve intörn öğrencilerinde sorunlarla baş etme noktasında zorluklar yaşadığını ifade eden Dr. Zencir, “Sağlık emekçileri sağlık hizmetleri kaynaklı sorunların yanında deprem bölgesindeki her yurttaş gibi barınma, eğitim, belediyecilik, ulaşım ve güvenlik, çukurlar nedeniyle trafiği keşmekeş haline getiren yollar, artan suçlar, madde bağımlılığı, konteynerlara sıkıştırılan sosyal ortam, ciddiyetten uzak eğitim, toplu ulaşım olanaklarında ciddi yetersizlikler gibi devasa sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Yaşanan büyük travmaya eklenen bu sorunlar tüm toplumun psikolojisini daha da olumsuz etkilemektedir. Artan psikososyal risk faktörleri ihtiyaçları da artırmış ancak sağlık hizmetleri tam tersi işlemektedir. Hatay Eğitim Araştırma Hastanesinde deprem öncesi psikiyatri hekim sayısı 14 iken güncel hekim sayısı yalnızca 7’dir. Bu gerçeklik kapısı çalınan konteynerlarda, sokakta, yaşamın her alanında olduğu gibi her gün polikliniklerde yüzümüze tokat gibi çarpmaktadır. Yaşanılan travma her gün artarak yenilenmektedir” dedi.
“ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN BODURLUK TOPLUMSAL EŞİTSİZLİĞİN YANSIMASIDIR”
Hatay’da günlük yevmiyesi 500 TL olan bir işçinin çocuğunun fizik tedavi ihtiyacı için yalnızca ödediği ulaşım ücretini 600 TL olduğunu söyleyen Dr. Zencir, yaşlı ve engelli yurttaşların da bu süreçte yaşadığı sıkıntıları aktardı.TTB-SES deprem koordinasyon merkezleri olarak toplumsal sağlık açısından erken uyarı niteliğinde olan beslenme, hava ve su gibi temel başlıklarda çalışmaları devam ettirdiklerini hatırlatan Dr. Zencir, “Sürece müdahil olmaya çalışıyoruz. Beş yaş altı çocuklarda yetersiz beslenmenin saptanması yönlü çalışmamızda bodurluk (kısa boy) sıklığının %20 arttığını saptadık. Bu sağlık göstergesi aynı zamanda tüm toplumun beslenmesini göstermesi yanında toplumsal eşitsizliklerin de doğrudan yansıması olarak değerlendirilmektedir. Benzer şekilde sonbahar girişinde suların kirliliği, yaz ve sonbahar aylarında Temiz Hava Hakkı Platformu ile hava kirliliğinin oldukça yaygın olduğunu gösterdik. Önlem alınması yönlü toplumsal örgütlerle birlikte baskı oluşturduk” dedi. Kadın ve çocukları hedefleyen çalışmalar yürüttüklerini de sözlerine ekleyen Dr. Zencir, “Alternatif bir sağlık sisteminin kuruculuğunun bugünden atılacağı gerçeği ile iz bırakan çalışmalar yapmaya çalıştık. Toplumsal sağlık tartışmasını tüm toplumla yürütmeye çalıştığımız gibi sağlık emekçileri ile de buluşturmaya çalıştık. Toplumun ve sağlık emekçilerinin sağlık hizmet üretiminin karar vericileri olmaları yönlü çalışmalara ağırlık verdik. Unutmadan affetmeden helalleşmeden, korkmadan inatla ve umutla; sağlıklı geleceği bir daha yıkılmamak üzere yeniden kuracağız. Tarihi, kültürel ve doğal değerleriyle kentlerimizi demokrasi ve barış içinde yeniden hep birlikte inşa edeceğiz” dedi. (Ankara/EVRENSEL)