Yıkılmış bir şehrin ardından
Devlet yine yok, kalıcı hiçbir çözüm hiçbir ilerleme yok. Deprem için toplanan paraları hala hiçbir yerde göremiyoruz
Fotoğraf: Hasret Gültekin Kozan/Evrensel
Tıp Fakültesi öğrencisi
Hacettepe Üniversitesi
Ben, depremi ailesi ve bütün tanıdıklarıyla yaşayan bir üniversite öğrencisiyim. 6 Şubat 2023 sabahı yaşanan felaketin üstünden bir sene geçti. Bu süre içinde birçok kez memleketim Hatay’a gittim ve her gittiğimde gerek, ailemin gerekse başka insanların yaşadığı şeylere tanık oldum. Burada bir distopyanın içinde yaşıyoruz. 11 ilin etkilendiği bu depremde hiçbir şehir Hatay kadar ağır yaralı çıkmadı. Buna rağmen bir senedir yok sayılan, bir arpa yol kat edilemeyen, geriye hiçbir şeyi kalmayan yer yine Hatay.
YERLE BİR OLAN HATAY
Hayatımız birkaç dakikada yerle bir oldu. Biraz gözlemlerimden bahsetmek istiyorum. Depremin ilk gününden bu yana yaşanan sıkıntılar gitgide artıyor. İlk enkaz kaldırma çalışmalarını, enkazlar kaldırıldıktan sonra kalan moloz yığınlarını gördüm ve bu yıkım sonuçları aylarca yerinde kaldı. Girdiğim her yer toz duman içindeydi. Yıkımlar geç kalkınca insanlar kendilerine ev yapmayı bırakın konteyner bile alıp yerleştiremedi. Ardından elektrik ve su ihtiyacı, suların kirlenmesi, yıkım yapılırken elektrik kablolarının yerinden sökülmesi, iş gücü kaybı, eğitim ve ulaşım sorunu, demografik yapı sorunu… Bunların hepsi hala devam ediyor ve şehrimin insanı çaresiz bırakılıyor. Buna rağmen giden binlerce can varken bunları sıkıntı etmeyi bile kendilerine hak görmeyen vatandaşlar var. Bu halk her şeyin çilesini çekmeye alışmış ne de olsa (!)
Depremden sonra on binlerce kişi geri dönmek üzere Hatay’dan göç etti. Gitmeye gücü yetmeyen insanlar burada çok zor şartlar altında yaşıyor. Bir yıldır çadırda yaşayan binlerce insan var. Soğuk havada ısınamayan, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan insanlar her yerde. Doğru düzgün hastane yok. Hamile kadınların doğum yapacağı, kronik hastaların bakımlarının yapılacağı alanlar yok. Enkaz kaldırma ve yıkım işlemleri sonrası sulama yapılmıyor, böylece solunan asbest kanser riski yaratıyor. Hatay unutuldu, yok sayıldı. Depremden sonra Antakya Saray Caddesi’nin eski fotoğraflarında “Mary Christmas” yazısını görenler hayatını kaybeden onca insana saygısızlık edip gitmeyen yardımları reva bile gördü. Bu insanların bilmediği şey şuydu: Her sene Antakya halkının gayrimüslim insanları kiliselerde ramazan-kurban bayramında bayram pankartı hazırlatır. Hatay diğer kozmopolit şehirlere göre farklı dinden insanların birbirine dokunmadığı bir yer değil. Farklı kültürlerin uyum içinde beraber yaşadığı, ezan sesiyle çan sesinin aynı anda duyulduğu bir memlekettir. Bu memleketim insanı şimdi hayatta kalma mücadelesi veriyor. Devlet yok, yeterli yardım yok. Atılan her adım sanki depremzedeyi daha nasıl mağdur edebiliriz diye planlanıyor. Bir gelişme varsa bu sadece bireysel çabayla oluyor.
SÖZE DEĞİL YARDIMA İHTİYAÇ VAR
Biz burada hala yaşam mücadelesi verirken, zehirli hava solurken, işsiz güçsüz kalmışken, bunların hepsinden önce on binlerce insanımızı kaybetmişken, binlerce kayıp çocuğa ne olduğunu nereye kaçırıldığını hala bilmiyorken alanımızı set alanı olarak kullanmaya çalıştılar. Bu felaketi yaşayan insanların gözleri önünde bu acıyı kurgulaştırarak film çekimine izin verildi. Yaşadıklarımızı magazin malzemesi haline getirip insanların rahat koltuklarının önüne sunmak için bizim acımızı kullandılar.
Bunların hepsini biz yalnız başımıza yaşadık. Depremin ilk gününden beri bireysel yardımlardan başka hiçbir şey yoktu. Yeri geldi insanlar el uzattı, yardımcı oldu, yardımlar toplandı ama bunların hepsini yardımsever insanlar yaptı, o da ne kadar yeterli olabilirse. Devlet yine yok, kalıcı hiçbir çözüm hiçbir ilerleme yok. Deprem için toplanan paraları hala hiçbir yerde göremiyoruz. Depremden beri binlerce çocuğun nerde olduğunu bile bilmiyoruz ve tam bir sene dolunca bu çocuklar ölü sayılacak. Bu çocukların nerede olduğunun araştırılması yine hükümet tarafından reddedildi.
İnsan sadece manevi kaybına, giden küçücük anısı olan bir eşyaya bile üzülme potansiyeline sahip bir varlık. Ancak biz burda sadece o küçücük eşyaları değil daha büyüklerini, evimizi, yuvamızı, ailemizi kaybettik. Bizim yaşadıklarımızın kurgulaştırılmaya ihtiyacı yok, kalıcı çözümlere ihtiyacı var. El birliğiyle kalkınmaya ihtiyacı var bu şehrin. Yok sayılmaya, umursanmamaya değil. Hatay’ı unutmayın. Depremin ilk zamanlarında da yaptığınız gibi ölüme terk etmeyin.