12 Şubat 2024 02:30

Küçük insanın dava adamı Brecht 126 yaşında: Sokak onun için bir dünya

Eserlerini meydanlarda yakanlara, kütüphanelerden çıkaranlara karşı, onu aşağılayanlara karşı yaşamakta Brecht; yüzlerce şiiriyle, onlarca oyunuyla.

Bertolt Brecht ve Helene Weigel 1 Mayıs'ta | Fotoğraf: Horst Sturm, CC-BY-SA 3.0

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

’90’ların sonlarında, lisede öğrenci olduğum yıllarda İstanbul Kadıköy’de, evimizin önündeki caddede ucu bucağı görünmeyen bir kalabalık yürüyüş yapıyordu. Bu bir işçi yürüyüşüydü. Herkes, hep bir ağızdan “Kurtuluş yok tek başına/ Ya hep beraber ya da hiçbirimiz” sloganını atıyordu. İşte, Bertolt Brecht’le tanışmam bu işçi sınıfının hak arama yürüyüşündeki atılan sloganla oluverdi. Onun sloganvari, insanı ayakta tutan şiirlerini tanıdım daha sonra.

Her ne kadar slogan ve edebiyat birbirine soğuk kavramlar gibi gelse de Asım Bezirci “Kültür ve Edebiyat” eserinde, sloganın edebiyattaki işlevini tanımladıktan sonra Brecht’in yukarıdaki dizelerini örnek verir ve “Düşüncelerin kitlelere daha hızlı ulaşmasında sloganlar yardım eder, slogan sanatı zayıflatmaz” der. Brecht’in şiirindeki slogan sadece basit bir haykırmadan ibaret değildir. Çünkü Brecht küçük insanın davasının adamıydı kaleminin ucundaki iğnesiyle.

Brecht, daha lise yıllarında savaşın yarattığı trajediyi, yoksulu yoksul yapan sınıf farkını görür. Okulu ve evi arasındaki uzun mesafede; insanları gözlemler, insanın insana acı çektiren dünyasına tanık olur. Sokak satıcılarından dilencilere; tüccarlardan işçilere herkesi kadrajına alır Brecht. Rene Wintzen Brecht’i tanımlarken “Sokak, onun için bütün bir dünyaydı” der. İşte, Brecht bu dünyasıyla 16’sında küçük bir burjuva olan çevresine ve ailesine karşı gelerek ekmeğini bölüştürecek bir dünyayı düşler. Ve yaşadıklarını dizelerine aktarmaktan geri durmaz Brecht: “Mal mülk sahibi insanların / oğlu olarak yetiştirildim / Ailem bir tasma taktı boynuma / itaat törelerine göre büyüttü beni/ buyurma sanatını öğretti bana/ Fakat büyüyüp çevreme bakınca / ne sınıfımın insanlarından hoşlandım/ ne emirden ne itaatten / Bıraktım sınıfımı hemen/ birleştim aşağı tabakayla.”

YOLUN SONU MEZAR

Brecht, 10 Şubat 1898’de Almanya’da Augsburg’de dünyaya gelir. Liseden sonra tıp eğitimi almaya başlar, 1918’de birinci sınıftayken askere sıhhiyeci olarak alınır istemese de. Çünkü Brecht, lise yıllarında başlayan savaş karşıtlığı bilinciyle hareket ediyordu. Lisede Horace’ın “Şerefli ve hoştur, ülken için ölmek” sözüne karşı gelir. Brecht’in bu savaş karşıtlığı okul yönetimince disipline verilmesine neden olur. Liseden atılmaktan babası sayesinde kurtulur. Bu dönemde “Ölü Askerin Destanını” yazar. Sıhhiyede askerlerin acı çığlıkları ve feryatları arasında onlara bu hiciv dolu şiiri okur: “Doktor baktı bir iyice / Mezardan çıkan şehide / Ve önemli kararını verdi: /Asker daha savaşabilirdi.”

Brecht, savaşın kapitalizm için hayat memat meselesi olduğunu bilir. Zengin tüccarların, bankacıların, sanayicilerin işçi sınıfını kullanarak yine işçileri ölüme götüren bir katliam olarak tanımlar savaşı dizelerinde: “Yukarıdakiler ne der: / Yolun sonu zafer./ Aşağıdakiler ne der:/ Yolun sonu mezar.”

YAKIN BENİMKİLERİ DE

1918’den itibaren önce oyunlarıyla edebiyat sahnesinde yerini alır Brecht. Baal, Gecede Trampet Sesleri, Adam Adamdır, Beş Paralık Opera gibi önemli dramları arka arkaya kaleme alır. 1920’lerin ortasından itibaren oyunlarının yanı sıra şiirlerini de kitaplaştırır. Önce “Ev Vaazları” adlı şiir kitabını yayımlar Brecht ve çürüyen, kokuşan insanları eleştirir. Anarşist bir havayla savaşın sarstığı insanlığın bütün değerlerini bilinçli bir şekilde silkeler.

1928’e gelindiğinde Brecht anarşist yapısıyla Marksizmi birleştirir. Bu ideolojisini de Almanya’da bir yıl içinde 200’den fazla temsil edilen, tiyatroda yıldırım etkisi yaratan “Beş Paralık Opera” adlı oyunun sonundaki şu sözlerle dile getirir: “Beyler bize öğretiyorsunuz nasıl namuslu yaşayacağımızı, günahtan ve cezadan nasıl sakınacağımızı. Yalnız önce tıkınacak bir şey verin de sonra başlayın bize nutuk çekmeye.”

1930’lu yılların başındaki oyunları ve şiirleriyle mimlenir Brecht. Oyunları yasaklanmaya başlar ve 28 Şubat günü, Reichstag Yangını’ndan bir gün sonra ailesi ve arkadaşlarıyla Berlin’i terk eder. 10 Mayıs 1938’de faşizm için gövde gösterisi sayılacak bir eylem gerçekleşir Hitler yönetimi tarafından. Listelenen 180 bin kitap Berlin Üniversitesinin meydanında yakılır. Yakılıp yok edilen kitaplar üzerine Brecht, “Canı gönülden istiyorum işte: Yakın benimkileri de!” diyerek tepkisini gösterir.

Brecht, faşizm ve Hitler karşıtı oyunlar ve şiirler yazmaya devam eder sürgün yıllarında. Umudunu hiçbir zaman yitirmez ve ‘gözlerini gökyüzüne kaldırarak’ “yıkılacak zulmün duvarı, /adalete karşı sınırda / dikilen o duvar yıkılacak.” dizelerini faşizme karşı haykırır.

Brecht’i Nâzım’a benzetirim; sürgünlüğü, vatandaşlıktan çıkarılması ve sınıf kavgasıyla. Ataol Behramoğlu da “Yaşayan Bir Şiir” adlı eserinde Brecht, Nâzım, Lorca ve Neruda için “Gerek şiirleriyle, gerek hayatlarıyla halkın devrimci kavgasında yer alırlar” der.

Nâzım’ın memleket hasretini Brecht de yaşar. Avrupa’da birçok ülkede sürgün hayatı yaşar, nihayetinde bu sürgün Amerika’ya kadar uzanır. Sürgün onun için zorlu bir aşamadır ama ne olursa olsun bütün bunlar bitecek, uzaklaştırıldığı Alman topraklarına geri dönecektir. Bu umudunu dizelerine de aşılar Brecht: “Çivi çakma duvara / ceketini iskemlenin üstüne at gitsin,/ yarın geri döneceksin nasıl olsa,/ değer mi uğraşmaya dört gün için?​”

Faşizmin kaybetmesinden sonra da ülkesine dönme noktasında sıkıntılı yıllar yaşasa da Brecht 1948 ekiminde topaklarına kavuşur, yoldaşı Nâzım kavuşamasa da.

HALKIN EKMEĞİ

Brecht, savaş karşıtlığının yanı sıra işçi haklarına da yer verir şiirinde, özgürlük mücadelesine de yoksul bir kadının kömür derdine de. Jorge Amado, Brecht içim “Halkına karşı da kendisine karşı da namuslu gerçekçi, eşsiz bir yazar.” der.  Amacı, bütün insanlığa öğretmekti gerçeği. Brecht, bu amacını dizelerine de yansıtır: “İş köle olmamakta, / yoksa çalışmak zor değil/ Çalışmak rüzgârdır yelkenlerde,/ çalışmak süt, kitap, dokuma.”

Adalet; insanlığın temelidir, ekmeğidir, yaşam gayesidir Brecht için “Bilin: Halkın ekmeğidir adalet./ Bakarsınız bol olur bu ekmek,/ bakarsınız kıt,/ bakarsınız doyum olmaz tadına,/ bakarsınız berbat./ Azaldı mı ekmek, başlar açlık,/ bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.”

Epik tiyatrolarıyla halkını, izleyenlerini kışkırtan, ayık tutmaya çalışan Brecht şiirleriyle de edilgen insan yerine ayağa kalkan, mücadele eden insanı arar. “Özgür insan olacağınıza,/ öyle bir yere götürün ki dünyayı, /kavuşsun özgürlüğe herkes...”

Lukacs, “Brecht’in en büyük amacı toplulukları, piyeslerini görenleri, dinleyenleri değiştirmekti” der. İnsanlar, Brecht’e dokunduklarında sadece sarsılmamalıdırlar, değişmeliler de. Bunu Mutluluk Türküsünde şöyle dile getirir Brecht “Gemici nasıl hayal eder/ varacağını iyi bir limana;/ biz de bilir ve deriz ki:/ Her denizin kıyısı var./ Başlayalım işe bir kez/ var gücümüzle çalışalım / mutluluk fethedilir,/ kendi kendine gelmez.”

Yazılarımda devamlı dile getirdiğim bir nokta var: Kimi şairlerin edebiyatlarıyla beraber yaşamlarının da bir edebi manifesto olduğudur. Türkiye’de Nâzım, Şili’de Neruda, İspanya’da Lorca ve Almanya’da Brecht bu yaşam manifestosunun en güzel örnekleridir.

Brecht, bugün 126 yaşında…  Eserlerini meydanlarda yakanlara, kütüphanelerden çıkaranlara karşı, onu aşağılayanlara karşı yaşamakta Brecht; yüzlerce şiiriyle, onlarca oyunuyla.

Bizlere, insanlığa bir öğüdü vardı Brecht’in, onu hatırlatmanın vaktidir şimdi bir daha unutmamacasına: “Doğurmadı anamız bizi/ hep acı çekelim diye./ Bir olalım, ant içelim haydi,/ yeryüzünde mutlu yaşamaya.”

* Çevirenler; Asım Bezirci, A.Kadir “Halkın Ekmeği” Haşmet Matbaası birinci baskı 1972 İstanbul

ÖNCEKİ HABER

CHP Ankara Milletvekili Murat Emir: Başarılı personel mülakatta eleniyor

SONRAKİ HABER

Osmanlı’dan kaldığı söylenen tapu ile hak iddia edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa