Seydişehir Eti Alüminyum işçileri: Dur Cengiz dur
"Cengiz Holdinge ait Eti Alüminyum’da işçilerin başlattığı iş yavaşlatma eylemi ve direniş gece gündüz sürüyor. İşçiler, gece yaktıkları ateşin başında eşleri ve çocuklarıyla bekliyor."
Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel
Ekinsu Devrim DANIŞ
Konya
2023 mayıs seçimlerinin hemen ardından enflasyon, hayat pahalılığı ve düşük ücretlerin fabrika ve iş yerlerinde yarattığı huzursuzluk emekçiler arasında örgütlü bir tepkiye dönüşmüştü. Tekstilden petrokimyaya, hizmet iş kolundan metal sektörüne ek zam ve insanca yaşanacak bir ücret talebiyle başlayan eylemler, dipten gelen ve mayalanan bir hareketin ilk kıvılcımları oldu... Yerel seçimlerin sath-ı mailine girdiğimiz bugünlerde ise özellikle kamu işçilerinin vergide adalet, ek zam talepleriyle gerçekleştirdiği eylem ve yürüyüşler; Urfa’dan Ankara’ya, Seydişehir’den Antep’e dek uzanan şubat zammı eylemleriyle her gün hareket halinde ve göründüğünden daha geniş bir dipten gelen dalgayla Türkiye’nin dört bir yanı sarsılıyor. İşçiler kendi çıkış yolunu kendi belirlemek üzere harekete geçiyor.
Tek tek iş yerleri düzeyinde devam eden bu eylem zincirinin bir diğer halkasında, Seydişehir Eti Alüminyum işçilerinin düşük ücrete karşı başlattığı iş yavaşlatma eylemindeyiz. Konya’nın ilk 500’e giren fabrikasında aldıkları ücretin, asgari ücretin altında olduğunu söyleyen işçiler, ek protokol sürecinde patronun teklif ettiği yüzde 56 zamma karşı çıkarak yüzde 100’ün üzerinde zam talep ediyor. İşçiler fabrika önünde eşleri ve çocuklarıyla direnişini sürdürüyor. Vardiya değişiminde “Sadaka değil hakkımızı istiyoruz” diyerek yanlarına katılan işçi kardeşleri, arkada bütün heybetiyle “Giden gelmez” dağı ve işçilerin ortasında şakalaşıp sohbet ettiği, günden güne birbirlerine daha da kenetlendiği ortak mücadele duygusunu harmanlayan eylem ateşi...
‘NEDEN YUKARIYA GİTMİYOR SESİMİZ?’
Genç işçilerin bir arada durduğu bir ateşin başına ben de çöküyorum. İşçiler, eylemlerinin üçüncü gününde fabrika yönetiminden gelen mesajı okuyor: “İş yavaşlatmak suretiyle üretimi aksatan işçiler, ülkemizin milli servetinin zayi edilmesine ve çalışanlarımızın mağduriyetine yol açmaktadır. İş yavaşlatmaya, devamsızlığa devam eden işçiler hakkında İş Kanunu’nun 25. maddesi ile işverenin haklı nedenle derhal feshine başvurulacaktır.”
Seydişehirli bir işçi olan Orhan, “Biz suç mu işliyoruz şimdi? Onlar diyor ki siz köle olarak kalmaya devam edin, Konya’nın da ekonomisi gelişsin. Nasıl bir mantık bu? İşçi emeğinin karşılığını alacak ki ülke ekonomisi büyüyecek.”
Diğer işçiler de Orhan’ın sözünün arasına girerek onaylıyorlar. Ucuz emek sömürüsüne dayalı ekonomik büyüme masallarını işçiler bir çırpıda tersyüz ediyorlar. “Eğer işçiler insanca yaşayacak bir ücret alırsa, yani işçi büyürse bu ekonomi de büyür. Asıl o zaman alım gücümüz yükselir, esnaf da rahatlar, Seydişehir de gelişir. Milli servet de gelişir” diyorlar.
İşçilerin ana gövdesi ise ilk defa böyle bir eylemi deneyimliyor olmanın coşkusu ile hızlı kazanım elde edeceklerini umut ediyor. Kendilerini ziyarete gelen Emek Partisi İstanbul Milletvekili İskender Bayhan ile sohbet eden işçiler, “Neden yukarıya ulaşmıyor sesimiz? Acaba görmediler mi bizim eylemimizi hâlâ?” diye soruyorlar. Madem bu kadar tek yetki Erdoğan’da, geçmiyor mu sözü Cengiz’e diyorlar. İşçiler, sesleri “yukarı”ya kadar gitse ya da parlamentoda daha fazla gündem edilse bir çırpıda taleplerinin kabul edileceğini düşünüyorlar. Bu noktada, işçilerle diğer kentlerdeki fabrikalarda yaşanan eylem ve grevleri takip edip etmediklerini konuşuyoruz. Sosyal medyadan Özak Tekstil işçilerinin eylemlerinden haberdar olduklarını söyleyen işçiler, daha fazla bilgilendirilmeye ihtiyaçları olduğunu söylüyorlar.
İSYAN NOKTASI İKİ İŞTE ÇALIŞMANIN BİLE YETMEMESİ
Konya’da işçilerin eyleminden birkaç gün önce de üreticiler, traktör ve binek araçları ile konvoy halinde Seydibey patates fabrikası önüne giderek, üretim kotasının başka ilçeye kaydırılmasını protesto etmişti. Fabrika önünde görüştüğümüz işçiler, o eyleme de katıldıklarını, neredeyse bütün işçilerin toprakla bağının devam ettiğini ve çiftçilikten ek gelir sağladıklarını anlatıyorlar. İşçi sirkülasyonun da sınırlı olduğu fabrikada bardağı taşıran son damlanın ne olduğunu sorduğumda bu noktaya değiniyorlar. Bu zamana kadar iki iş yaparak idare ettiklerini, mazota gelen zam ve artan maliyetlerle artık bu şekilde iki iş yaparak dahi yaşamanın ne kadar katlanılmaz olduğunu anlatıyorlar.
Yaklaşık 10 aydır fabrikada çalışan bir işçi, Seydişehirli Kenan giriyor söze: “Ben gencim ya, genç. Neden ben vardiya sonrasında tarlaya gidip çalışmak zorundayım. Neden 1 saatlik mesafedeki Manavgat’a, sahile gidemiyorum. Herkes ek iş yapıyor. Bazen oluyor ki uyuyakalıyoruz yorgunluktan, dalgınlıktan... O zaman birbirimizi idare ediyoruz. Sen biraz dinlen, ben ilgilenirim diyoruz” diyor.
Kenan, fabrikadaki ağır çalışma koşulları ve soluduğu ağır metallerin yol açtığı meslek hastalığı sonucu babasını kaybetmiş. Eti Alüminyum özelleştirilmeden önceki eylemleri de hatırlıyor. Babası ile beraber katıldıkları özelleştirmeye karşı eylemlerde 9 yaşındaymış… “Babadan oğula kölelik koşulları devam ediyor ama mücadele de uzun soluklu işte. Şimdi de biz buradayız” diyor.
17 senedir fabrikada çalışan Mehmet devam ediyor söze: “İki kızım var benim. Kitap okumayı çok seviyor. Sürekli bana whatsuptan yeni kitap siparişleri veriyor.” O sırada bana yazışmalarını ve okumak istediği kitapların listesini gösteriyor. “Eve gidince ‘Kızım, alamadım’ demek o kadar utanç verici oluyor ki. Ben eve gidince kızıma ne diyeceğimi düşünüyorum. Bir baba olarak kızıma istediği kitabı bile alamıyorum. Biz istemiyoruz ki bu fabrika batsın, kapansın ya da lüks hayatlar yaşayalım... Çocuğumuza kitap almak kadar insani ve temel bir talep bizimki.”
O da Kenan gibi dünkü koşullarla bugünü karşılaştırarak “Eskiden toplanır bir araba arkadaş eşimizle, çocuğumuzla Manavgat’a yüzmeye giderdik. Şimdi toplaşıp tarlaya gidiyoruz. Kısacası insan gibi yaşamak istiyorum. İnsanca çalışamadığımız için insanca da yaşayamıyoruz.”
‘SANILMASIN Kİ EYLEMİ SENDİKA BAŞLATTI’
Konya Organize Sanayideki fabrikalar da başta olmak üzere, Seydişehir Eti Alüminyum çalışanları da büyük oranda AKP’ye oy vermiş ve dindar-muhafazalar işçiler. Sendikaların olduğu fabrikalarda ise farklı iş kollarına göre değişmekle beraber Hak-İş’e bağlı sendikalar örgütlü. Beraber sohbet ettiğimiz grup içerisinde Özçelik İş temsilcileri de var. Hemen hemen görüştüğümüz bütün işçiler sendikacılara rağmen bu eylemi sürdürdüklerini üstüne basa basa vurguluyorlar. “Sanılmasın ki bu eylemimizi sendika başlattı. Biz yüzde 56’ya karşı çıkınca korktu bunlar. Sendikayı da değiştiririz diye korktular. Mecburen burada yanımızda duruyorlar” diyor bir işçi. O sırada bir temsilci geçiyor: “Aha bu da bizim temsilcimiz vah haline” diyerek dalga geçiyorlar. Sendikanın her ay kendilerinden 900 küsur lira aidat aldığını ama işini yapmadığını anlatıyorlar. O sırada Konya’nın meşhur etli ekmeği dağıtılıyor işçilere. İşçiler hemen sendikacılara laf atıyor, “Verdiğimiz aidatın parasını çıkaralım bari bol bol yiyelim de şunları” diyorlar. Görüştüğüm bir grup işçi “Şu ücret zammını bir çözelim de bunları da göndereceğiz inşallah. Adım adım, acele etmeden sendikayı değiştirebilecek bir güç toplamamız gerekiyor” diyorlar.
BİRLİKTEKİ ‘ÖZEL DURUM’
Seydişehirli işçilerin yakın köylerde yaşaması, iş dışında vakit geçirdikleri sosyal ortamların ortaklaşması, uzun süredir aynı fabrikada çalışmaları gibi faktörler de işçilerin birbirleriyle kurduğu güven ve dayanışma ilişkisinde diğer kentlerdeki fabrikalara kıyasla daha özel bir durum yaratmış. İlk günkü kalabalık eylemden sonra bazı işçilerin çalışmaya devam ettiklerini anlatan işçiler bunu birbirinden şikayet ederek, yakınarak ya da geri duranları mahkum ederek değil; aksine ilk günlerde eylemlerinin kamuoyu nezdinde görünür olmamasına bağlıyorlar. Kaygı duyan, işten çıkarılmaktan endişe eden işçi arkadaşlarının duygu durumunu da anlayarak, onları anlayışla karşılıyor ve onlar içerideyse sebebini de bu işçilerin bireysel tutumunda değil hareketin toplamında arıyor Seydişehir işçisi. “Birkaç gün önce fabrikanın önüne soba kurarak eylem yapacağımızı söyleseler inanmazdık” diyen işçiler tamamen plansız ve spontane bir şekilde eyleme geçtiklerini söylüyorlar. “Hani bir buzağıyı ahırda tutarsın kış boyu, yazın bir bırakınca böyle palazlanır coşar ya, biz de öyle olduk işte!” diyorlar. Konuşmamızın devamında kulağımıza işçilerin de eşlik ettiği bir şarkı geliyor: “Garibin hakkını yersin, sonra da hak hukuk dersin, bir de adam beğenmezsin. Dur patron dur!”
ÇEKİRDEK GRUP OLUŞUYOR
Mesele dönüyor dolaşıyor Cengiz’in bileğini nasıl bükeceklerine geliyor... Bunca zaman fedakarlık etmiş ve idare etmenin tüm yollarını denemiş Seydişehir işçileri için bu direnişten kazanımla çıkmak yarınki sözleşme dönemi açısından da çok belirleyici. Dolayısıyla “Bu kadar zaman sonra yan yana gelip ‘Dur Cengiz!’ dedik, buradan yenik çıkarsak ve dağılırsak bir daha çok zor bir araya toplarız bu kadar işçiyi” diyorlar. İşçiler, kendi birliklerinin hangi noktaya kadar dayanacağını ve çelişkilerin hangi durumda kendi güçleriyle orantılı bir nitel sıçrama yaratabileceğinin farkında… Günden güne biriken hoşnutsuzluk ve öfkenin evirildiği bu örgütlü tepki, hem fabrika yönetiminin hem de sendikacıların ayak oyunlarına karşı hamlelerin göz önünde bulundurularak sonraki sürecin adım adım planlanmasını da zorunlu hale getiriyor. Hareketin öne çıkardığı mücadeleci, önder işçilerin etrafında şimdiden çekirdek bir grup oluşuyor...