TİHV-İHD: Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı yalnız değildir!
TİHV ve İHD, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın hedef gösterilmesine tepki göstererek; “Şebnem Korur Fincancı’yı hedefe koyarak işkencenin meşrulaştırılması hiçbir şekilde kabul edilmez” dedi.
Fotoğraf: Onur Kavak/Evrensel
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) yaptıkları ortak açıklamayla TTB Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın hedef gösterilmesine tepki göstererek; Prof. Dr. “Şebnem Korur Fincancı yalnız değildir!” dedi.
Açıklamada; “Sevgili arkadaşımızın işkence yasağı ihlallerine karşı sürdürdüğü olağanüstü kıymetli bilimsel çalışmalarının ve mücadelesinin hakikat dışı söylemlerle itibarsızlaştırılması ve Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı hedefe koyarak işkence ve diğer kötü muamelenin meşrulaştırılması hiçbir şekilde kabul edilmez” denildi
“FİNCANCI HEDEFE KONULARAK İŞKENCE MEŞRULAŞTIRILMAYA ÇALIŞILMAKTADIR”
“Bir YouTube kanalında 11 Şubat 2024 tarihinde yayına girdiği anlaşılan bir “belgesel”de yer alan hakikat dışı söylemlerle, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın işkence yasağı ihlallerine karşı sürdürdüğü olağanüstü kıymetli bilimsel çalışmalar ve mücadele itibarsızlaştırılmaya, daha da önemlisi Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’yı hedefe koyarak işkence ve diğer kötü muamele meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır” denilen açıklamada, insan onurunun ve insan haklarına saygının bu denli bir pervasızlık ve sorumsuzlukla ayaklar altına alınmaya çalışılmasından endişe duyulduğu vurgulandı.
“RAPOR İSTANBUL PROTOKOLÜ IŞIĞINDA HAZIRLANMIŞTIR”
Bir işkence iddiasının etkili biçimde soruşturulması ve belgelendirilmesine dair evrensel ilke ve standartların neler olduğu, “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi için El Kılavuzu” olan İstanbul Protokolü’nde açık olarak belirtilendiği ifade edilen açıklamada; Şöyle denildi; “Söz konusu “belgeselde” dile getirilen tıbbi değerlendirme raporları da İstanbul Protokolü ışığında Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile birlikte ilgili uzmanlık alanlarından görüşler ve gerekli incelemelerin sonuçları değerlendirilerek hazırlanmıştır.”
“ÜZERİNDEN YILLAR GEÇSE DE İŞKENCE KANITLARI ORTAYA KONABİLİR”
Yine aynı “belgeselde” tıbbi değerlendirme raporlarının ‘beş yıl sonra’ hazırlandığı ifade edilip, “böyle bir şey olabilir mi?” diye sorularak bu raporlar hakkında şüphe oluşturma girişiminde bulunulduğuna dikkat çekilen açıklamada; “Buna karşın, bilimsel çalışmalar ve adli bilimler alanındaki gelişmeler çok uzun yıllar sonra dahi işkence ve diğer kötü muamelenin fiziksel ve ruhsal bulgu ve kanıtlarının ortaya konulabildiğini göstermektedir. Yanı sıra, kurulduğu 1990 yılından bu yana 21.898 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı gerekçesiyle TİHV’e başvurmuştur. Bu kişilerden talep edenler için İstanbul Protokolü ilkeleri kapsamında düzenlenen pek çok tıbbi değerlendirme raporu da üzerinden uzun bir süre geçse dahi işkence ve diğer kötü muamelenin kanıtlarının ortaya konabileceğini göstermektedir,
Öte yandan, yine İstanbul Protokolü’nde de yer verildiği gibi, işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddia edilen kişilerin rehabilitasyon ve/veya tıbbi değerlendirme raporları dahil giderim hakkı kapsamında, kendisinin seçtiği bir veya daha fazla sağlık çalışanına, ihtiyaç duyduğu ya da koşullarının uygun olduğunu hissettiği herhangi bir anda başvurma hakkı vardır” denildi.
“BU TÜR ÇABALAR İŞKENCEYE CEZASIZLIK SORUNUNU DERİNLEŞTİRİR”
Usulüne uygun olarak hazırlanmış tıbbi değerlendirme raporlarının hiçbir bilimsel kural ve ilkeye dayanamadan, hakikat dışı söylemlerle değersizleştirilmesi çabaları doğrudan işkenceyi meşrulaştırmaktan başka bir şey olmadığı vurgulanan açıklamada; “Bu tür çabalar bir yandan işkencenin devam etmesine yol açan cezasızlık sorununu derinleştirirken, öte yandan da işkenceye maruz kalanların onarım ve giderim süreçlerinin zarar görmesine yol açmaktadır” ifademlerine yer verildi.
“‘İŞKENCE ATLASI’ BİR KİŞİNİN DEĞİL TİHV’İN BİR YAYINIDIR”
Söz konusu “belgeselde”, ayrıca TİHV tarafından 2005 yılında somut hazırlıklarına başlanıp 2007 yılında yayımlanan ve bu alanda dünyada ilk örneklerden biri olan ‘İşkence Atlası’ ile ilgili her açıdan gerçek dışı ifadelere yer verildiği vurgulanan açıklamada şu ifadelere yer verildi; “‘İşkence Atlası’ bir kişinin değil kurumsal olarak TİHV’in bir yayınıdır. Sağlık çalışanlarının mesleki uygulamalarına katkı sağlama amacıyla aralarında Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın da olduğu dokuz bilim insanı ve uzman tarafından TİHV’in tedavi ve rehabilitasyon merkezlerine başvuran 10.000’den fazla işkence gören kişiye ait 6.000’i aşkın fotoğraf ve röntgen filmi değerlendirilerek hazırlanmıştır.
Kaldı ki, söz konusu “belgeselde” aktarılan ve ülkedeki herkesin tanıklığında yaşanan olayla ilgili bilgiler yargıda, pek çok kamu kurumunda ve açık kaynaklarda yer almaktadır. Dolayısı ile sözü edilen olay örgüsüne yönelik adil bir yargılama süreci işletilmesi için herhangi bir engel bulunmamaktadır. Herhangi bir suç isnadı ile karşılaşan kişilerin yargılama süreçleri evrensel hukuk normları ışığında yürütülmeli, adil bir yargılama süreci sonucunda da suçlulukları kanıtlandığı ölçüde cezalandırılmalıdır.”
”İŞKENCE MUTLAK OLARAK YASAKTIR HİÇ BİR KOŞULDA İSTİSNASI YOKTUR”
İşkencenin mutlak olarak yasak olduğu ve hiçbir koşulda istisnasının olmadığı hatırlatılan açıklamada; “Türkiye’nin de altına imza attığı sözleşmelerde yer verilen mutlak işkence yasağı, insanlık tarihinden süzülerek gelen, insanın sahip olduğu onur ve değeri koruma amacının en somut ifadelerinin başında gelmektedir. İşkence, sadece işkence gören kişiyi değil, işkenceyi yapanları da insanlıktan çıkaran bir şiddet eylemidir. Bu nedenledir ki, kim olursa olsun, ne ile suçlanırsa suçlansın bir kişiye işkence yapılması o kişi şahsında insanlığa karşı işlenen bir suçtur” denildi.
“ŞEBNEM KORUR FİNCANCI ASLA YALNIZ DEĞİLDİR”
Medya yoluyla yapılanlar da dâhil olmak üzere bir bilim insanı ve insan hakları savunucusu olarak Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın itibar ve güvenilirliğine zarar verme ve işkenceyi meşrulaştırma amacı ile yapılan tüm karalamaların kabul edilemez olduğu vurgusu yapılan açıklamada; “Herkes şunu iyi bilsin ki, ömrünü başta işkence olmak üzere insan hakları ihlalleriyle mücadeleye adayan sevgili arkadaşımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı asla yalnız değildir.
Daha önce de dile getirdiklerimizi bir kez daha tekrarlamak istiyoruz: İnsan hakları savunucularını itibarsızlaştırmak, karalamak, şiddet, tehdit, misilleme eylemi, fiili veya hukuksal ayrımcılık, baskı veya diğer keyfi hareketlere karşı korumak ve tüm bu sıralananları suç olarak kabul etmek ve işlem yapmak devletlerin yükümlülüğüdür ve kamunun bu yükümlülüğü yerine getirmesini sağlamak yurttaşların sorumluluğudur. Çünkü devletlerin bu yükümlülüğü yerine getirmemesi suçtur. Başta yetkiler olmak üzere, tüm toplumu duyarlı olmaya, insan hakları ilke ve değerlerine sahip çıkmaya davet ediyoruz” denildi.
İSTANBUL TABİP ODASI: ORTAYA ÇIKAN DEZENFORMASYONA SON VERİLMELİ
İstanbul Tabip Odası, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın 140journos’un “Adnan” belgeselinde hedef gösterilmesine dair açıklama yaptı.
Tabip Odası, Fincancı’nın geçmişte uzmanlık alanı nedeniyle düzenlediği adli tıp raporunda kayıt altına alınan fiziksel bulgular ve “işkence” iddialarına dair yorumunun, belgeselde bilim ve etik dışı şekilde, “makul cevap hakkı” olanağı tanınmadan gündeme getirildiğini belirterek:
“Yıllarca çeşitli siyasi ve bürokratik odaklar tarafından “himaye” edildiği ortaya çıkan bir yapının işlediği suçların mesuliyetinin asıl sahiplerini gizlercesine, hedef şaşırtıcı şekilde bilimsel raporlara yıkılmasını kabul etmiyoruz.
İstanbul Tabip Odası olarak, adil yargılanma hakkının hukuki olarak her bireyin hakkı olduğunu ve kime yapılırsa yapılsın işkencenin bir insanlık suçu olduğunu kamuoyuna tekrar hatırlatıyoruz.
Mesleki yaşamını bir insanlık suçu olan işkenceyle mücadeleye vakfetmiş Şebnem Korur Fincancı’yı haksız şekilde hedef gösteren ve işkenceyi normalleştiren bu belgeselin yapımcılarını kınıyor, habercilik ilkelerine ve etik değerlere uymaya davet ediyoruz. Ortaya çıkan dezenformasyona bir an önce son verilmesini bekliyoruz” dedi. (HABER MERKEZİ)