15 Şubat 2024 04:21

İşçinin sırtındaki kambur sendikal bürokrasi

"İşçilerin kendi çıkarları için bir sınıf olarak mücadele etmesinin bir aracı olması gereken sendikalara atadığı bürokratlarla sendika bürokrasisini işçi sınıfının başına bela etti."

Fotoğraf: Ford işçileri

Paylaş

Latife KARTAL
Eskişehir

İşçi sınıfının mücadelesi sonucu en başat kazanımlarından birinin sendikalı çalışma hakkı olduğunu söyleyebiliriz kuşkusuz. İşçi sınıfı sermayeyi, sendikaları tanımak zorunda bıraktıysa da burjuvazi de boş durmadı. İşçiler arasından kendi tarafına çektiği işçi aristokrasisi eliyle sendikaları sermayenin çıkarlarına hizmet edecek bir şekilde dönüştürecek sendika bürokratlarını yetiştirdi. İşçilerin kendi çıkarları için bir sınıf olarak mücadele etmesinin bir aracı olması gereken sendikalara atadığı bürokratlarla sendika bürokrasisini işçi sınıfının başına bela etti.

Eskişehir’de yıllarca bir metal fabrikasında çalışan sonra çeşitli sebeplerle iş değiştiren ve cam iş koluna geçen, her iki fabrikada da sendikalı çalışan bir kadın işçiyle yaptığımız sohbet sendikal bürokrasinin işçiler için ne menem bir bela olduğunu açıklıkla göz önüne seriyor.

Daha önce çalıştığı metal fabrikasındaki sendikayı “mafyavari” olarak tarif eden işçinin bunu aslında bir övgü olarak kullanması şaşırtıcı olsa da bir açıklaması var. “İşçiler sendikayla ilgili konuşmazdı bile, kimse bir şey sormaz, sendika temsilcileri, yöneticileri bir şekilde belirlenir, kimse karışmazdı. Sendikanın S’sini ağzına alan işinden olurdu” diyen işçinin sendikanın adının dahi anılmamasını övmesinin altında şu an çalıştığı fabrikadaki ‘çatışmalar’ yatıyor.

İlk 6 ay İŞKUR üzerinden sözleşmeli çalışan, ardından kadroya geçen işçi fabrikanın işe alım politikasını, “Daha çalışkan ve becerikli oldukları için artık neredeyse sadece kadın işçi alıyorlar. 6 ay İŞKUR üzerinden sözleşmeli çalışıp sorun çıkarmadan, itiraz etmeden, insanlık dışı koşullarda çalışma sınavını atlatanları da kadroya alıyorlar” diyerek anlatıyor. Kendisi de benzer süreçlerden geçmiş, zorlu İŞKUR süreci tamamlanıp kadro alınca bir nebze olsun rahatlamış.

BÜROKRASİYLE İLK TANIŞMA

Fakat daha kadroyu alalı bir ay olmadan sendikacılar kapısını çalmış. Fabrikada bir kadın temsilciye ihtiyaç duyduklarını ve kendisinin de bunun için çok uygun olduğunu düşündüklerini söylemişler. Teklif gururlandırmış, kabul etmiş. Sendikaya dair hiçbir fikri olmadan kabul ettiği bu temsilcilik onun sendikal bürokrasiyle tanışmasının ilk adımı olmuş. Fabrika içerisinde birlikte çalıştığı, sevdiği bir başka işçiyle konuşmasının diğer temsilciler tarafından sorgulanması onun için bir şeylerin ters gittiğini anlamaya başladığı nokta oluyor.

“Ne konuşuyorsun onunla, o bize muhalif, seni bize karşı doldurur” sözleri şaşkınlığını arttırmış. Yine başka bir işçiyle molada telefonu üzerinden bir sorunu konuşması üzerine gelen “Sen onunla ağaç altlarında gizli kapaklı ne konuşuyorsun” sorgulaması ve daha nicesi bardağı taşırmış. Kim kime muhalif, neye muhalif anlamadan bir itiş kakışın ortasında kalmış. Zamanla sendika şube yönetimiyle merkez yönetimi arasındaki çatışmayı, bu çatışmanın nasıl çirkin boyutlara vardığını, fabrika içerisinde işçileri neredeyse birbirine düşman edecek bir bölünmeye ittiğini yaşayarak öğrenmiş. Sonrasında o da temsilcilerin değil ‘muhaliflerin’ yanında yer almayı seçmiş ya da daha doğrusu kendini orada bulmuş. Bu saf değiştirmenin bedelini bir kadın olarak ağır ödemiş. Hakkında çıkarılmayan dedikodu, iftira, yalan kalmamış.

İŞÇİLERİ BÖLÜYOR

O bu çatışmayı “İyiyle kötünün, doğruyla yanlışın, liyakatle biat etmenin, güzelle çirkinin ayrışması” olarak tarif ediyor. Peki, gerçekten öyle mi? İşçiyi bir sınıf olarak birleştirsin, mücadeleyi büyütsün diye beklediğimiz sendikanın gelinen noktada işçileri birbirine düşman edip iki kutba bölmesi öyle ya da böyle işçilerin yararına sayılabilir mi? Görüştüğümüz işçinin anlattıkları da gösteriyor ki bu çatışmanın hiçbir tarafında işçinin faydasına olacak bir şey yok. Bir taraf mevcut yönetim, öbür taraf mevcudu eleştiren “Biz daha iyisini yapacağız” diyen muhalif kanat. Ancak her iki taraf da işçi için daha iyisinin yekvücut olmuş işçi iradesinin sendikanın tamamına sirayet etmesiyle sağlanabileceği fikrinin çok uzağında. “Bizi seçin en iyisini yapacağız” çizgisini aşmayan bürokratik bir sendikacılık anlayışı her ikisi de. İçine düştüğü çatışmanın iki tarafından birini seçmek zorunda kalan işçiler içinse neredeyse durum bir takım tutma fanatizmine kadar varacak boyutlara ulaşmış. Tarafgirlik öyle bir noktada ki “Seçimi bizim taraf kazansın” kaygısı işçinin kendi taleplerinin, fabrika içerisindeki sorunların ötesine geçmiş halde.

İşçinin hem birbirine hem sendikalara güvenini darmaduman eden sendikal bürokrasi sınıfın sırtında kambur olmaya, burjuvazinin verdiği ödevi yerine getirmeye devam ediyor lafın özü. Bu uğursuz çarkı kıracak olan da işçilerin bulundukları her yerde kendi örgütlerini kurmaları, sınıf bilinciyle mücadele etmelerinden geçiyor.

ÖNCEKİ HABER

Ücretleri yatırmazsanız üretim de beklemeyin

SONRAKİ HABER

Murat Kurum'un İliç yanıtı gündem oldu: Gerekli değerlendirmeler sonucu ÇED kararı verildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa