Ankara’nın beyleri, çoktan kurulan taziye çadırı ve büyük korku…
"Yoksulluğun, çaresizliğin ve sessizliğin kendisini gördük Çöpler’de. Köy, tamamen şirketin elinde, ölüme rağmen bir sessizlik. Bir yandan açlık, bir yandan ölüm, bir yandan korku."
Fotoğraf: Elif Ekin Saltık/Evrensel
Elif Ekin SALTIK
Erzincan
Erzincan’ın İliç ilçesini son iki gün içinde duymayan kalmadı… Resmi rakamlara göre 9 işçi, buradaki madende çöken pasa dağının altında kaldı. Pek çok uyarıya rağmen kapatılmak yerine üretim artırımı yapılan, kâr hırsının işçileri sömürüp üzerine canından ettiği bu ocak İliç’e bağlı Çöpler köyü sınırları içerisinde. Haliyle köyden pek çok kişi de madende çalışıyor.
Elâzığ üzerinden ilçeye doğru gidiyoruz… Daha Kemaliye’de ilçeye giriş çıkışlar kontrol altına alınmış durumda... Başka yöne gittiğimizi söyleyerek alanlardan geçsek de maden sahası bölgesine geldiğimizde hemen girişte jandarmalar “vatandaşların güvenliği için” alanı kapatmıştı.
Yönümüzü Çöpler köyüne çevirdik biz de önce. Pek çok köylünün madende işçi olarak çalıştığı Çöpler köyünde de göçük altında kalan işçi sayısı iktidarın resmi rakamları olarak telaffuz edilse de daha kısık sesle söylenebilen daha fazla işçinin göçük altında kaldığı oldu.
Köye girdiğimizde büyük bir sessizlik hakim. Caminin yanındaki taziye alanında doluşmuş kalabalığa yönelip köy muhtarını sorduk. Kendimizi tanıttığımız Muhtar Mahmut Öz devletin bütün güçleriyle yanlarında olduğunu, her türlü arama kurtarma çalışması yapıldığını üzerine basarak vurguladı. Bakanın valinin köye gelip açıklama yapacağını belirtti. Yanında Ankara’dan bir misafirinin de olduğunu söyledi, muhtarın yanındaki misafire kim olduğunu sorduğumuzda ise bir cevap alamadık.
Taziye alanının yakınındaki bir eve girip çıkıyordu kadınlar. Biz de ziyaretçi olarak girdik eve, kadınların ağlayışları daha bahçe merdivenlerden çıkarken duyuluyordu. Eve girdiğimizde köydeki pek çok kadının o evde olduğunu gördük. Burası göçük altında kalan işçilerden Kenan Öz’ün eviydi. İşçi Kenan aynı zamanda Muhtarın yeğeni. Geçmiş olsun dileklerimizi ilettikten sonra akraba kadınlardan biri kim olduğumuzu sordu, kendimizi tanıttıktan sonra “Hiç müsait değiliz şu an” diyerek orada olmamamız gerektiğini dile getirmişti. Kadınlarla biraz konuşabilmek için bir süre bekledik, gelen köylü kadınlardan biri yaşanan facianın göz göre göre geldiğini söylüyordu. “Böyle olacağı belliydi” diyebildi. Kadınlar bir yandan birbirlerine kaş göz işareti yaparak kim olduğumuzu da anlamaya çalışıyor, bu nedenle pek konuşmak istemiyordu.
Kimi kadınlar evden çıkıyor, yenileri geliyordu. Yeni gelen iki kadın da madende çalışan işçilerin eşleri olduklarını söyledi. Göçük olduğunda vardiyada oldukları için madenden çıkarılmamış olduklarını dile getirdiler. Onların da eşleri madende çalışmak zorundaydı çünkü burada yapacak başka iş yoktu, hayvanlarını satmış, hayvancılık yapacak alanları bile kalmamıştı artık. Köyün çoğu erkeği madende çalışmaya mahkumdu. Bir korku havası hissediliyordu bu nedenle. Hem işsiz kalmak hem de devleti karşılarına almak öyle kolay değildi.
Bekar olup başka illerden madende çalışmaya gelen erkekler olduğunu, onların şantiyede kaldığını dışarıdan gelen kimi işçilerin de bir süre sonra aileleriyle ilçeye taşındıkları bilgisini verdi kadınlar. Eşlerinin aldığı ücret de öyle yüksek rakamlar değildi, kendi eşleri 20 bin lira civarında bir ücret alıyordu. Sonradan konuştuğumuz bir başka işçi ise geri hizmetlerde çalışanların daha düşük ücret aldığını, Çiftay firmasında çalışanların 40 bin liraya yakın ücret aldıklarını anlattı. Kadınlar aslında konuşmakta daha cesurdu. Evdeki akraba kadının haber vermesi üzerine eve gelen erkekler evden ayrılmamızı istedi. Ülkede basın özgürlüğü olduğunu konuşmak, haber yapmak istiyorsam madene gidip orada görüşme yapmamın doğru olacağını söyleyerek evden dışarı çıkarılmıştık.
Yoksulluğun, çaresizliğin ve sessizliğin kendisini gördük Çöpler’de. Köy, tamamen şirketin elinde, ölüme rağmen bir sessizlik. Bir yandan açlık, bir yandan ölüm, bir yandan korku. Devletin baskısı, köylünün ‘çaresizliği’. İşçileri madene sürükleyen, devlet ve sermayenin iş birliği… Her şeyin iç içe geçtiği bu köyde kurulan bir sermaye ‘iktidarı’ var. Ankara’nın beyleri, bu yüzden taziye çadırından eksik olmuyor, öfke açığa çıkmasın; Ankara’yı zora düşürmesin diye…