38 yıllık demir yolu işçisi Ekrem: Umut işçinin biriken öfkesinde
1986 yılından beri demir yollarında çalışan Ekrem, bir yandan ‘89 Bahar Eylemlerini diğer yandan kamudaki son eylemleri anlatıyor: "İşçilerin birliğini güçlendirerek yol alması gerekiyor."
Fotoğraf: Sakarya TÜRASAŞ işçileri
Hilal TOK
İstanbul
Ekrem, 1986 yılından beri demir yollarında çalışan bir kamu işçisi. 38 yıllık işçilik hayatına birçok anı sığdırmış. Yıllardır eylem, hareket görmeyen Demiryol-İş’in örgütlü olduğu iş yerlerinin bugün yemekhaneleri çatal bıçaklı protestolarına sahne olurken, Türasaş duvarlarının arasında bir ömür geçiren, binlerce eski işçiyi emekli eden, yeni işçiyi gören Ekrem, eskiye özlemle, “Önceden başkaydı” diyor.
“Bahar eylemleri çok süperdi. Viziteye çıkardık hepimiz birden. İlk öyle başladık. Bizi sevk eden doktor ‘Artık siz gidin, ben yazarım böyle tek tek yazmakla olmayacak’ dedi, o kadar çoktuk yani. Benim postamda 24 kişiydik, 8 birimdik. Şimdi 2 birime düştü, toplam sayımız 13. Koca fabrikanın geldiği duruma bakın, 700 küsürlere düştü işçi sayısı.” Özelleştirmeyle kamu iş yerlerinin, kamunun yıldan yıla eridiğini söylüyor Ekrem. “İşimize de sahip çıkamadık, işimiz elimizden gidiyor bizim. Yaptığımız işi taşere ediyorlar. Özel sektörle de yarışamıyoruz. Bizden emekli olan da gidip oralarda çalışıyor.”
"ŞUBE YÖNETİCİLERİ İSTİFA ETMEK ZORUNDA KALDI"
Ekrem, sohbette bir bugünkü vaziyete bir de geçmişe gidiyor. Fabrikanın yakınında bir çay bahçesinde oturuyoruz. Arada fabrika yolunu kafasıyla gösterip eskilere dönüyor yeniden. Devam ediyor geçmişten: “87’de zam geldi, akıllara zarar, yüzde 400. Sevindik. Meğer o kümülatifmiş. Önce sevinip eşimize çocuğumuza haber verdik, sonra hayal kırıklığı yaşayınca öfkelendik. Sendika başkanının arabasının önü kesildi, arabanın içinden alıp indirdik adamı. Bu öfke sonraki sendika seçimlerinde işçilerin delege çıkarmasına, sendika yönetimlerini değiştirmeye kadar gitti. Kandırılmayı kaldıramadık. Eylem yapmaya çıktığımız zaman hep birlikte çıkardık. Sloganlarımız, ‘Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı’ idi. Buradan hepimiz birlikte çıkardık, yürürdük. Demiryol-İş’in 20-25 şubesi istifa etmek zorunda kaldı. Şubeleri basardık, korkudan fabrikaya gelemezlerdi.”
"KABAHAT BİZDE"
O eylemlerden birini şöyle detaylandırıyor: “Her fabrika kendine göre fazla mesai vermeye başladı o dönemler. Biz de fazla mesaiye kalıyorduk ama ücretlerimiz verilmiyordu. Biz de çalışmama kararı aldık. Bu dönem çıplak ayak eylemleri vardı. Mesai ücretini alabilmek için ‘89’da kıyafetlerimizi çıkarıp sliplerimizle makine başına geçtik biz de. Yönetici içeri girdiği gibi kaçtı, sonra bize fazla mesai ücretimizi vermeye başladılar.”
- Nasıl planlardınız bu eylemleri?
- Bir öncü işçi grubumuz vardı. İşçinin içinden doğan doğal liderlerdi. Bir Turan ağabeyimiz vardı. ‘Komünist Turan’ derlerdi, başka atölyelerden bize komünist görmeye gelirlerdi. Öncü işçiydi. ‘Haydi’ deyince, hep birlikte başlardık eyleme, gelirdi herkes.”
İç çekiyor, “O günlerde daha çok birlik vardı. Şimdi kutuplaşma var. Ayrıyız” diyor.
O zamanlarda da sağcısı, solcusu yok muydu fabrikada?
- O zaman da vardı tabii ama yine de birliktelik vardı. Eskiden işçi arkadaşlarımızla toplanırdık, ev ziyaretleri yapardık şimdi kimse birbirine gitmiyor ki. Koptuk birbirimizden. Güvenirdik birbirimize, ailemizi emanet ederdik. Şimdi her şeyimizi sakınır olduk.
Ev ziyaretlerinin nasıl etkisi olurdu?
- Hayatlarımız birleşirdi, yan yana olurduk. Güven duyardık; karşımızdakinin yaşamını bilirdik çünkü. Düğünler beraber yapılırdı, yardımlaşmalar beraber yapılırdı, bunu kaybettik biz. Her şeyi AKP’ye bağlıyoruz ama bizde de kabahat vardı. Demek ki bizi bağlayan bir kişi vardı, Turan ağabey, Osman ağabey… Onlar emekli oldu gitti. O bağ koptu. O direnişler bitti. Devam ettiremedik. İşle ilgili öğreneceğimizi öğrendik de örgütlülüğü öğrenemedik, aktaramadık. Şimdi o zamanlara dönsek, bilsek böyle olacağını, birbirimize sımsıkı sarılırdık, örgütlenirdik. O örgütlülüğü devam ettirir, aktarırdık.”
"GERİ ÇEKİLMEYELİM Kİ SÜREKLİ İŞÇİDEN ÇEKİNSİNLER"
38 yıllık demir yolu işçisi Erdem şimdiki işçi kuşağına da şu çağrıyı yapıyor: “Üretime müdahale etmeden kimse itirazları tehdit olarak görmez. Burada yürüdük, sarı sendika diye slogan atıyoruz. Sarı sloganın ne olduğunu bilmiyor işçi. Sürekli hisse, borsa muhabbeti. Tamam geçinemiyorlar da niye geçinemiyoruz, bunu daha derinlikli düşünmemiz gerek. Bardağı taşıran son noktayı bekliyoruz. Ama o damlaya kadar nasıl başaracağız? Bunu örgütlememiz lazım. Sadece ücret mücadelesi de olamaz mücadelemiz. Burada eylem yaparsın, yarın o zammı alırsın ama sonra yine aynı şey olur. Altını doldurmak lazım. Devamlılığı için, sendikanın ne olduğunu tartışmak lazım. Bazı hakları garanti altına almak lazım. Buralar holdingleşiyor. Özelleştirme kapıda. İşçi sayısı yıldan yıla düştü. İşimize sahip çıkmak için de örgütlenmemiz lazım. Ücret mücadelesinde zam alıp geri çekilmeyelim ki yarın karşımıza başka hak kayıpları için gelmeye çekinsinler. Hâlâ birisi çıksa da bir şey desin ben de onun arkasından bir şey diyeyim diye düşünen çoğunluk var. Hedefimiz ücretten sonra, sendika yönetiminin istifa etmesi ve olağanüstü seçim de olmalı. Yeniden bir yapılanma yeniden bir hareket, bir umut bugün bu öfkemiz…”
KAMUDAKİ EYLEM SÜRECİ
Asgari ücretin belirlenmesinin ardından ücretleri ile asgari ücret arasındaki makasın kapandığını belirten kamu işçileri ek zam talebiyle harekete geçti. Ocak ayı başından itibaren Harb-İş ve Demiryol-İş üyesi işçiler çeşitli eylemler yaparken, işçilerin ek zam talebi sendikal bürokrasi ve hükümet eliyle bastırılmaya çalışıldı. Türk-İş ve Hak-İş’in hükümetle el ele vererek imzaladıkları protokolle işçilere operasyon çekmesi üzerine işçiler başta Harb-İş, Demiryol-İş ve Türk-İş yöneticilerinin istifasını istedi. İşçilerin ek zam ve istifa talepleri devam ediyor.