Bir yıl sonra yine aynı noktada
“Deprem bölgesinde yapılanlar yeterli olmaya yakın bile değil. Hükümet destek olmak yerine tam anlamıyla iyi taksit fırsatları olan bir banka gibi davranmayı tercih ediyor.”
Fotoğraf: Eda Aktaş Evrensel
Rojda DİKME
İstanbul Üniversitesi
6 Şubat depreminin üzerinden 1 yıl geçti. Depremin yıldönümü gelip geçti ancak oradaki problemler ilk haftakiyle hala aynı. Temiz suyun ve hijyen ürünlerinin sağlanamaması, bunlarla beraber gelen hastalıklar, besleme, giyinme, barınma, soğuğa karşı mücadele... Bu koşullarda insanlar sevdiklerini andılar, bunu engellemeye çalışanlara karşı daha kalabalık bir şekilde durdular. Onlara verilen sözler tutulmadı, kaderine terk edildi.
Bu topraklarda başka bir depremle karşılaşmak çok şaşırtıcı olmayacak. Zira olası deprem bölgelerini jeologlar bize işaret ediyor. Biz de hem bu listenin başında olan İstanbul’un durumuyla ilgili hem de son bir yıllık süreçle ilgili arkadaşlarımızla sohbet ettik.
Su Bilimleri Fakültesinden Seher, “Ben depremi yaşamış, yakından etkilenmiş, kayıplar vermiş biri olarak bu süreci diğer depremzedeler gibi önce üzüntü ve korkuyla karşıladım. Bunları da öfke izledi. Çünkü deprem günleri yaşatılan mağduriyetler depremden sonraki günler artarak devam etti. Bu bir yıl boyunca ciddi zorluklar yaşandığına şahit oldum. İçme suyuna bile ulaşmakta güçlük çekildi. Güvenlik konusunda sıkıntılar yaşandı. Genelde kendi imkanlarımızla çözmeye çalıştık yaşadıklarımızı. Tanıdığım çoğu kişi göç etmek zorunda kaldı. Bu deprem hem manevi hem de maddi olarak büyük hasarlar bıraktı” diyerek yaşadıklarını anlattı.
KALICI ÇÖZÜMLER SUNULMADI
Üretilen çözümlerin geçici olduğunu belirterek, “Biz depreme köydeki müstakil evimizde yakalandık. Genel olarak köyde pek hasar yok. Ancak merkezdeki evimiz, bir site içerisinde, 20 katlı bir binada. Ciddi hasarlı olmasına rağmen orta hasarlı şekilde kayda geçirildi. Sitenin müteahhidine soruşturma açılsa da bir hafta sonrasında kapandı. Bu sene ise İstanbul’da KYK yurdunda kalıyorum. Kahramanmaraş Depremleri’nin ardından İstanbul Depremi oldukça konuşuldu. Bu konuda büyük endişelerimiz vardı çünkü yurt binası oldukça eski. Binanın durumuyla ilgili yurt müdürü ve gelen müfettişlerle konuştuğumuzda gayet güvenli olduğu yönünde cevap verdiler. Biz de o şekilde olduğunu umuyoruz. Bunun dışında deprem çantası hazırlamak ve başucumuzda su bulundurmak gibi önlemler alıyoruz” diye sözlerini noktalayarak uzun vadede yaşanacak bir ortamın henüz bulunmadığını vurguluyor.
Yaşadığı bölge ve alınan önlemleri sorduğumuzda ise “İstanbul'da bir KYK’de kalıyorum ve bulunduğum bölgeden bir fay hattı geçiyor. Kaldığım yurdun 60 yıllık bir yapı olmasından ötürü İstanbul’da yaşanacak olası bir deprem beni tedirgin ediyor. Böyle bir depremde ise çarpık kentleşmeden ötürü belirli bir toplanma alanının bulunmaması yurt öğrencileri olarak hepimizi tehdit altına alıyor. Oturduğum binada depreme ilişkin profesyonel bir test ölçümü yapılmadı. Ancak yerel yönetimlerin, özellikle de İBB’nin bu anlamda çalışmaları olduğunu ve deprem anı için kriz raporu hazırladığını biliyorum. Bu anlamda az da olsa bazı şeyler umut vadediyor” diyerek durumu özetliyor.
İSTANBUL’DA AFET RİSKİ TAM GAZ SÜRÜYOR
İstanbul Üniversitesinden Emre, “Ben deprem bölgesinde değildim, depremi bizzat yaşamadım. Ama o sırada İstanbul'da yurtta kalıyordum. Üniversitelerin ve KYK yurtlarının kapatılması bizi oldukça mağdur etmişti. Depremzedelerin barınma sorununu gidermek için başka bir çözüm bulunabilirdi diye düşünüyorum.” diyerek aslında çözüm olarak lanse edilen şeyin de başka sorunlar yarattığını anlatıyor. “Şu an Mecidiyeköy’de yaşıyorum. Deprem konusunda nispeten daha güvenli ve zemininin de sağlam olduğu söyleniyor ancak olası bir depremde gidebilecek hiçbir yer yok. Kocaman bir beton yığını ve eski binalar... Bununla beraber depreme ilişkin herhangi bir çalışma yapıldığına ben şahit olmadım. Deprem çantası hazırlamak gibi tedbirler almamızda fayda var aslında ama özeleştiri yapmam gerekirse, biz de bu konuyu yeterince ciddiye almıyoruz galiba.”
İletişim Fakültesinden başka bir arkadaşımız, “Bölgedeki insanların kendi hâline terk edildiği, çaresizliğe boyun eğdiğimiz bir sene oldu diyebilirim. Sinir hali ve biraz da başa çıkma mekanizmasından kaynaklı olacak ki uyuşmuş hissediyorum. Tüm bunları yaşayan insanları düşünmek, onların duygularını tahayyül edebilmek neredeyse imkânsız. Deprem bölgesinde yaşayan tanıdıklarımdan aldığım haberlere bakarak söyleyebilirim ki yapılanlar yeterli olmaya yakın bile değil. Hasarlı binalarının yıkımı ve yeni evlerinin yapımı sürecinde de uzun vadede kendileri sorumlu yine. Burada ise hükümet destek olmak yerine tam anlamıyla iyi taksit fırsatları olan bir banka gibi davranmayı tercih ediyor.” diyerek sözü alıyor. “Giriş kapısında 1950’lerde yapıldığı, sonrasında ise depreme dayanıklı hâle getirildiği yazan bir yurtta kalıyorum. Küçük sarsıntıları bile hissediyoruz içeride. O yüzden güvende hissettiğim söylenemez. Deprem sonrası yapılan birkaç tatbikat dışında bu konu üzerinde çok durulmadı. Ama yurdun bahçesi ve yakınlarındaki park bu amaç için kullanmaya uygun diyebilirim. Önlemlere gelecek olursak, herhangi bir çalışma yapılmıyor. Ama yakın zamanda en azından başkalarına yardım edebilme şansım olursa diye ilk yardım ve arama-kurtarma eğitimleri almak istiyorum.”
Gördüğümüz gibi hiçbir arkadaşımız yaşadığı binanın ve semtin güvenliğinden emin değil. İktidar, ülkenin her karış toprağını ranta, talana açarak bundan iyisini vaat edemiyor. Bizlerse buna karşı rantsız, sömürüsüz bir dünya için, yeni 6 Şubatlar yaşamamak için dayanışmamızı güvenli yaşam alanları inşa etmek için büyütmeliyiz.