20 Şubat 2024 17:44

Belediyecilikte neye ihtiyacımız var?

Şehrin su varlıkları üzerine, altın işletmeleri, JES’ler açılırken, Şaşal su üretimini odak almak tam da bu içselleştirme pratiklerine örnek verilebilir.

Fotoğraf: Özer Akdemir

Paylaş

Dr. Fevzi ÖZLÜER

Belediyeler, mahalli ve müşterek ihtiyaçları karşılamak üzere kurulmuş kamu tüzel kişilikleridir. Anayasal bu ifadeden belediyeler ne iş yapar yanıtını bulmak imkansızdır. Bu durum, kanunlarımıza da yansımış, hatta Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca da kanun ile bu mahalli müşterek ihtiyaçların tanımlanabileceği belirtilmiştir. Buradan bakınca, belediyelerin yaptıkları işlerle, merkezi idarenin işleri arasına bir sınır çekmek imkânsız hale gelmiştir. Diğer yandan, mahalli müşterek ihtiyaçların belirlenmesi konusunda Belediyeler, kendilerine tanınan bu geniş yetki alanını gerçek anlamda müşterek bir biçimde mi belirlerler? Ya da belirledikleri ihtiyaçlar mahalli ihtiyaçlar mıdır? Bu da yanıtlanmayı bekleyen diğer sorulardır.

Seçimlerle yönetime gelen, Belediye yöneticileri tam da bu çatlak alanda hareket ederler. Bir yanıyla tüm tuşlara aynı anda basabilecek bir yetki alanı içinde, mahalli müşterek ihtiyaçlar belirlenir. Lakin asıl sorun, belediyelerin, artık küresel kapitalist süreçte ulusötesi kurdukları iş birliği ve ilişkilerle, yerel ve küresel arasında kurduğu kısa devre bağlardır. Küresel kapitalist ilişkilerin ihtiyaçlarına uygun gelişen bu bağlar yoluyla mahalli müşterekleştirilmiş küresel programlarının yerel bir ihtiyaç olarak içerilmesi süreci bugünkü Belediyeciliğin birincil sorunudur. Yerel ölçeğin kaybolması, İl sınırlarının Büyükşehir sınırları haline gelmesine yönelik yasal düzenlemelerle de bu sorunlar katmerleştirilmiştir.

YEREL VE MERKEZİ YÖNETİM İLİŞKİSİ

Kamu yönetiminde yerel ve merkezi yönetimler arasındaki uyum bir rekabet ilişkisi biçimine dönüşmüştür. Hizmet alanlarının genişliği, bu hizmetlerin mahalli olarak değil, küresel pazar tarafından belirlenmesi, mal ve hizmet üretmek için finansal arayışlar, borçlanma yoluyla birikim sürecine yerel yönetimlerin eklemlenmesini hızlandırmıştır. Bu noktada, verili küresel ticaret, üretim, finans ilişkileri ve bunun küresel belirlenimi, bugün mahalli müşterek ihtiyaçları belirleyen bir yerel yönetimden bahsetmeyi olanaksız kılmaktadır. Yerel yönetimlerin seçimle iş başına gelmesi, bu noktada şehirleri bu seçilenlerin tek başına yönettiği anlamına gelmez. Bu kapsamda, özellikle 1990’lı yılların belediyeciliğinde başlayan özelleştirme dalgasından, 2010 sonrası belediyeciliğinin şirketleşmesine kadar belli düzeyde bir süreklilik bulmak mümkündür. Lakin artık, bir dönüşüm sürecine girdiğimizi kabul etmeliyiz.  

KÜRESEL VE YEREL DÖNÜŞÜRKEN!

Türkiye büyükşehirlerinde mal ve hizmet üretimine dayalı yoğunlaşmayı ve birikimi destekleyecek biçimde, uzun yıllardır ucuz emeğin iç göçle tedarik edilmesi politikalarına, son yıllarda küresel savaş pratikleriyle dış göçler de eklemlendi. Emeğin ucuzlatılmasına dayalı üretim, küresel düzeyde bir başka mekân politikasını da gündeme aldı. Çok yaygın ismiyle, akıllı kent uygulamaları, teknoloji tabanlı bir üretim programı olarak cisimleşti. Diğer yandan, küresel birikim sürecine eklemlenme, üretim araçlarının mülkiyetinin göreli olarak tekelleşmediği tarımsal üretimde bir dönüşümü de zorunlu kıldı. Kamu mülkiyetinden, özel mülkiyete geçiş desteklendi. Aynı zamanda üretim sürecinin halkasında yer alan şehirler ve art alanlarında doğanın da ucuzlatılması pratikleri de bu sürece eklemlendi.

Bunun en somut örneğini yaşayan şehirlerden biri de İzmir oldu. Çevre düzeni planları, imar planları, kıyılar, koruma alanları, hazine arazileri, meralar, tarım arazileri bu küresel ihtiyaçların karşılanmasını mümkün kılacak bir merkezi ve yerel yönetim iş birliğini borçlandırma, ideolojik içerme ve yönetsel kapsama pratikleriyle içselleştirdi. Madencilik, enerji, petrokimya sanayi ihtiyaçlarını karşılamaya yüzünü dönmüş bir yerel yönetim anlayışı, üretim ilişkilerindeki bu dönüşümü kurumsal bir mahalli müşterek ihtiyaç olarak tercüme etme işlevini üstlendi. Özelleştirmelerin halka arz stratejileri, ideolojik propaganda, yerel hizmetlerin iaşe politikalarına indirgenmesi tam da yerel yönetimlerle inşa edilebildi. Lakin, bütün bu gelişmeler, alt yapının özel işletmecilik pratiklerine mahkûm bırakılması, kadim şehirlerin tarihsel olarak art alanlarıyla bağlarının çözülmesini hızlandırdı. Havza ölçeğinde planlama yaklaşımları, bu üretim ilişkileri içinde eğildi büküldü.

KENT OLMAK!

İzmir bu kapsamda tam da bir çöküntüleşme sürecine girdi. Bu süreklilik içinde Belediyecilik, küresel pazara eklemlenmenin görünümünü kentsel dönüşümde buldu. Kentsel dönüşümün, müştereklere el koymada, el koyanlarla bir ortaklı olarak biçimlenmesi, tarihsel kimliğin korunmasını yapı ölçeğine sıkıştırdı; bir STK gibi işlevlenerek kamusal alanın yaratılması yerine, kamusal alanın kendisi olmaya soyundu; ekolojik perspektif, kent merkezlerinde parçacıl yeşil alanların kurulmasına dönüştü; tarım, çevre, imar politikaları arasındaki bağların görünmez kılınmasına yönelik bir yaklaşımı Belediyecilik haline getirildi. Şehrin su varlıkları üzerine, altın işletmeleri, JES’ler açılırken, Şaşal su üretimini odak almak tam da bu içselleştirme pratiklerine örnek verilebilir. Kıyı alanlarında sit alanları üzerine petrokimya sanayi, termik santraller açılırken, kent merkezi siyaseti, emeğin ucuzlatılmasında teknolojik iyileştirmeye odaklı bir akıllı kent merkezi siyaseti olarak somutlaştı.

EMEĞİN VE DOĞANIN UCUZLATILMASI

Kentin tarım toprakları üzerinde imar hareketliliği, küresel eklemlenmeye uygun planlanırken, tarım meselesi pazar ve satış programları olarak özel bir pratik olarak cisimleşti. Bu yönüyle, emeğin ve doğanın ucuzlatılmasına yüzü dönük bir belediyecilik açısından dahi iyi bir örnek olamazdı. Netice itibariyle bu ucuzlatma, kısa vadeli sınırlı sektörlerin ihtiyaçlarına yönelmiş bir ucuzlatmaya dönüştü. Küresel aktörlerle iş birliğinin, emeğin ve doğanın ucuzlatılması dinamiğine dayanması, yerel yöneticilerin bu süreçten siyasi, sosyal ve iktisadi pay alma niyetleriyle birleştiğinde, yıkımın yarattığı dinamikleri yeni iktisadi olanaklara dönüştürmeyi de Belediyecilik pratiği olarak gören bir yaklaşım hâkim hale gelmiştir. Lakin bu yeni borçlandırma dinamiğini, kentlerin yönetiminde bir yük olarak değil, bir gereklilik olarak gören bir belediyeciliktir bu.    

İzmir özelinde Belediyecilik politikalarının mahalli müşterek nitelik kazanmasını sağlayacak dinamikler tam da müştereklerin tarumar edilmesine dair bir farkındalıkla geliştirilmesi gerekir.

ÖNCEKİ HABER

CHP'li İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet'in adaylıktan çekildiği iddiası

SONRAKİ HABER

Anadilde savunma hakkı Meclis gündeminde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa