Büyükşehir örneği üzerinden belediye işkolu ve sendikal mücadele
“Kentler halkındır, halk yönetsin”, “Emekten yana yerel yönetimler için mücadeleye” diyen adaylar da halkın huzurunda. Yani sermayenin adayları bir yanda, işçi ve emekçilerin adayları bir yanda.
Fotoğraf: Evrensel
Can BAHADIR*
Kentimiz İzmir, konumuz da yerel yönetimler iş kolunda sendikal mücadele ise tartışmaya tarih olarak hemen bugünden başlamak olmaz. Sendikal mücadele, birçok alanda olduğu gibi iş kolumuzda da çok daha öncelere dayanmakla birlikte bu yazı kapsamında; başta İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere iş kolumuzdaki tartışmayı, 2008 yılına götürecek ve belediye bünyesinde örgütsüz geçici ve taşeron statüde çalışan işçilerle başlatacağız.
Şüphe yok ki; park ve bahçe işçileri bunların en kalabalık olanlarıydı. İşçiler, her yıl 9-10 ay çalıştırılıp işten çıkarılıyor, 2-3 ay aradan sonra başka bir taşeron firma üzerinden tekrar iş başı yaptırılıyordu. Asgari ücretle ve sosyal haklardan yoksun çalıştırılan işçiler, iş güvencesi ve kadro talebi başta olmak üzere talepleri etrafında birleşerek mücadeleyi ve sendikal örgütlenmeyi tartışıyorlardı.
Park ve bahçe işçileri arasında bölgelerde yapılan toplantılar sonucunda kurulan işçi komiteleri ve komitelerin öncülüğünde başlayan planlı ve kitlesel eylemler, işçilerin DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlenmesi ile işçilerin taşeron zulmünden kurtularak belediye şirketinde iş başı yapması ile sonuçlandı.
Taşerondan kadroya geçen işçilerin ayrı bir sendika şubesi olması ve iş yeri komiteleri ile sendikal örgütlülüğün iş yerlerine dayandırılması ve toplu iş sözleşmesi süreçleri başta olmak üzere mücadelenin her aşamasına işçilerin katılarak karar alan pozisyona gelmesi, İzmir genelinde yerel yönetim iş kolundaki sendikal mücadelede başkaca olanaklar doğurdu.
İZENERJİ işçilerinin 2019 yılı toplu iş sözleşmesinin; KHK ile İZENERJİ şirketine geçen işçileri de kapsaması amacıyla yapılan eyleme yönelik polis saldırısı sonrası tüm birimlerde iş bırakılarak alana çıkılması ve Genel-İş’in tüm şubelerinin de desteğiyle ulaşımdan temizliğe tüm işlerin durdurularak çöp arabaları ile ana yolların kapatılması ile verilen mücadele İzmir’de yerel yönetim iş koluna damga vurdu. KHK’lı işçilerin TİS kapsamına alınması ile kazanımla sonuçlanan eylem yalnız bu şubede ve işçiler içerisinde değil iş kolundaki tüm emekçiler ile sendikal örgütlülüğe moral ve mücadele üstünlüğü sağladı.
Aynı iş yerlerinde işçilerle birlikte hizmet üreten kamu emekçilerinin sendikası Tüm Bel-Sen, bu eylemler sonrasında gerçekleşen yerel seçimlerin ardından iş yerlerinde ortak sorunlar ve gündemler etrafında birlikte yürütülen mücadele ile İzBB’de yetkili sendika oldu. 5 yıl boyunca yürütülen toplu sözleşme süreçlerinde; iş yerlerinde emekçilerden gelen talepler ile oluşturulan taslaklar etrafındaki görüşmeler, İZENERJİ işçilerinin toplu sözleşme pratiğinde olduğu gibi yine kurulan sandıklar ve yapılan oylama sonucunda emekçilerin iradesi ile sonuçlandı.
İŞ YERLERİNDE BİRLEŞİK VE ORTAK MÜCADELENİN ÖRNEKLERİ VE OLANAKLARI
Pandemi döneminde işçi sağlığı ve güvenliği açısından gerekli tedbirlerin alınmaması karşısında başta İZSU olmak üzere işçi ve kamu emekçilerinin birlikte yaptığı basın açıklamaları ve iş bırakma eylemleri, hızla dönüşümlü çalışmanın birçok iş yerinde hayata geçmesiyle kazanımla sonuçlandı. İş yerlerinde yürütülen bu ortak mücadele, sendika bürokrasisi tarafından salgın koşulları ve sokağa çıkma yasakları gerekçe gösterilerek 1 Mayıs’ın geçiştirilmek istenmesine karşı bir haftaya yayılan iş yeri eylem ve etkinlikleri ile 1 Mayıs olabildiğince geniş kutlandı.
İşçi ve kamu emekçileri; birleşik mücadeleden aldıkları deneyimle geçtiğimiz 3 yıl boyunca vergide adalet talebinden, asgari ücretin yoksulluk sınırı üstüne çekilmesine, sağlıkta yaşanan şiddetten maden ocaklarında yaşanan iş cinayetlerine kadar birçok meselede ortak açıklamalar yaparak iş yerlerinden emekçilerin sesini yükseltti.
Bu ortak mücadele; sendika delege ve temsilcilik seçimlerinde de beraber hareket etme eğilimini geliştirdi. Kimi yer ve zamanlarda beraber hareket edilerek mücadeleci iş yeri temsilcisi ve delegelerin seçilmesi ile mücadelenin yükselmesi sağlandı. Kimi zamanlarda ise işveren ve sendikal bürokrasinin ayak oyunlarını aşacak bir birliktelik sağlanamadı.
SENDİKALAR VE YEREL YÖNETİM İLİŞKİSİ
2014-2019 arası dönem; İzBB’nde sendikal bürokrasinin işçiden kopmuş büro sendikacılığı ile şube yönetim kurulu dahi toplanmayan başkan tarzı sendikacılığına karşı önemli mücadelelerle geçti. İş yeri komiteleri ile sendikal örgütlülüğün iş yerlerine dayandırılması, TİS süreçlerinin her aşamasına işçilerin katılımının sağlanması, işçilerin sendikal çalışmaya, mücadeleye, kararlara dahil edilmesi ile birlikte belediye yönetimi ile karşı karşıya gelmek istemeyen “sendikacı”ların diyalogcu ve uzlaşmacı sınıf dışı anlayışlarına karşı sendikal örgütlülük ciddi kazanımlar elde etti.
Bu kazanımlar yerel yönetimlerde işveren ve sendika ilişkisine de yeni bir boyut getirmiş ve kısmi eksikliklere rağmen sendika içi demokrasinin ve sendikalarda işçi iradesinin hâkim kılınması ile işveren karşısında emekçilerin örgütlü mücadelesi üstünden yükselen ve grev kararlarının asılmasından, iş bırakarak hayatı durdurmaya, polis saldırılarını geri püskürtmeye varacak bir düzeye gelmiştir.
2019 yerel seçimleri sonrasında ise Büyükşehir Belediyesi Başkan adayının belirlenmesi süreci ve sonrasında sendikalarla belediyenin kurduğu ilişki tartışmalı bir hal almış, kimi sendika ve yöneticileri bu durumu yedeklenme ve eklemlenmeye kadar vardırmıştır.
Sendika genel merkezlerinin, CHP’nin kazandığı kentlerde örgütlenmenin önünün açılacağı beklentisiyle, işçilerin talepleri için eylem yapmasını engelleme ya da erteleme, grev kararlarının prosedür gereği için bile asılmasını engelleme ve mücadeleci şubeleri ve işçileri de kuşatarak, uzlaşmacı bir sendikal çizgiyi hâkim kılmaya çalışması egemen hale gelmiştir.
YEREL SEÇİMLERE GİDERKEN
Belediye emekçilerinin eriyen maaşları dolayısı ile ek zam talepleri giderek artmış, yoksulluk sınırının üstünde insanca yaşanabilecek bir ücret talebi can yakıcı hale gelmiştir.
Yerel seçimler öncesi emekçilerin ahvali bu iken; İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde örgütlü işçi sendikaları olan Belediye-İş ile Genel-İş başta olmak üzere ve hatta yer yer kamu emekçileri sendikalarında da eski-yeni sendika yöneticilerinin birçoğu mevcut başkan ve diğer aday adaylarının yanında yer almaya ve adayın belirlenme sürecinde verdikleri “desteklerle” belediyenin bundan sonraki sürecinde kendilerine yer tutmanın peşine düştüler.
“Yola devam etmek istiyoruz” diyen bölge temsilcileri de oldu, “Yolda bulduklarımızı, yola başladıklarımıza değişmeyiz” diyen bölge temsilcileri de. İşverene “yol arkadaşım” diyen sendika genel başkanları da. Aynı sözler, aynı yöneticiler tarafından diğer aday adayları için de söylendi.
Gelinen noktada; ücretlerin gerçekleşen enflasyona göre değil, öngörülen enflasyona göre artırılmasını isteyen Orta Vadeli Program ve 12. Kalkınma Planı ile emekçilere saldırmaya hazırlanan iktidarın adayları da emekçilerin huzurunda, toplu sözleşmede yer alan hakların ödenmemesi dolayısıyla haklı bir biçimde eylem yapan işçiler, kamu emekçileri ve sendikaları hakkında suç duyurusunda bulunan adaylar da emekçilerin huzurunda.
Bir de “Kentler halkındır, halk yönetsin”, “Emekten yana yerel yönetimler için mücadeleye” diyen adaylar da halkın huzurunda. Yani sermayenin adayları bir yanda, işçi ve emekçilerin adayları bir yanda.
Bunların başında da iş kolumuzda taşeron işçiyken güvenceli iş talebi ile taşeronlaştırmaya karşı mücadele içerisinde bir işçi önderi olarak yer almış ve Genel-İş Sendikasında şube başkanlığı yapmış Büyükşehir Belediyesi Başkan Adayı Kemal Köroğlu var. Sınıf sendikacılığı ilkeleri ile sendikal mücadelede ve birçok örgütsüz iş yerinin örgütlenme mücadelesi içinde yer alan Köroğlu, İzmir Büyükşehir Belediyesi çalışanlarının tamamına “Kenti artık işçiler yönetsin” diye sesleniyor. Bizim tutumumuz, ilk günkü gibi 2008 yılında park ve bahçe işçilerinin yaktığı kıvılcımdan ve o kıvılcımı yakan işçi önderlerinden yana.
*Eski Genel-İş İzmir 3 No’lu Şube Başkanı