Bilimin ışığında dirençli kentler için yol almak
Yapılması gereken iklim değişikliğini kabul ederek, su kaynaklarının hızla yok olduğunu fark ederek bilimin ışığında dirençli kentler için yol almaktır.
Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel
Dr. İlker KAHRAMAN*
Kentler yaşayan organizmalardır. Aldo Rossi “Şehrin Mimarisi” kitabında kentlerin de zaman içerisinde büyüyerek, bir bilinç ve hafıza edindiğini aktarmaktadır.
Dirençlilik, kendi bilinci ve hafızası olan bu yaşayan organizmaları gelecek kuşaklara aktarabilmek için günümüz problemlerini tanımlamak ve önlemleri alarak ilerlemektir.
Bu yüzyılın en büyük sorunu muhtemelen kentsel adaletsizlik sorunudur. Bu adaletsizlik kentin içindeki paylaşımın hakça yapılmaması şeklinde kendisini göstermektedir. Bugün yiyeceğin paylaşımının hakça yapılmadığına şahit olurken çok kısa zamanda içme suyuna erişimin kısıtlı hale gelmesi ile temiz suyun adil dağıtılmaması gibi sonuçlar ile karşılaşılacaktır.
Kamusal alan kullanımından kentin zenginliklerinin ortak dağıtılamamasına kadar pek çok alanda adaletsizlik kendisini göstermektedir. Ne yazık ki üretimi gerçekleştiren üretilenden en az payı almaktadır ve günümüzde kenti asıl şekillendiren ise kent rantıdır.
EMİRALEM ÇİLEĞİNİN YETİŞECEĞİ ALANI BULMAK ARTIK DAHA ZOR
Kent rantı sebebi ile kentin tarım alanlarının önemsenmemesi sıradanlaşmıştır. Tarımı gerçekleştiren çiftçinin artık toprağını rant baskısı sebebi ile işleyememesi normalleşmektedir. Sonuç olarak üretmek yerine tüketmek, tarım arazilerini farklı amaçlarla kullanmak ve tarım politikasından uzaklaşmak kaçınılmazdır. Menemen’in verimli ovalarında karşılaştığımız manzara ne yazık ki budur. Emiralem çileğinin yetişeceği alan bulmak ne yazık ki artık her zaman olduğundan daha zordur. Bu durumda tarım için planlanmış alanların tarım dışı faaliyetler (konut veya depolama) olarak kullanılmaya başlanması ile aslında kentin ve kentlinin tüm yapısı değişmektedir.
Kentsel rant alanlarının yaratılması siyasetin finansmanı olarak da meşrulaştırıldığından ilçe meclisleri ve büyükşehir meclislerinde kimi zaman kentten ziyade bazı kişilerin ihtiyaçlarını gözeten siyasi grup kararları alındığını görmek günümüz Türkiye’sinde artık şaşırtıcı bile değildir.
Birleşmiş Milletler’in ortaya koyduğu 17 sürdürülebilir kalkınma hedefi (1. Yoksulluğa son, 2. Açlığa son, 3. Sağlıklı bireyler, 4. Nitelikli eğitim, 5. Toplumsal cinsiyet eşitliği, 6. Temiz ve sıhhi koşullar, 7. Sürdürülebilir Temiz Enerji, 8. İnşana yakışır iş ve ekonomik büyüme 9. Sanayi, yenilikçilik ve altyapı, 10. Eşitsizliklerin azaltılması, 11. Sürdürülebilir şehir ve yaşam alanları, 12. Sorumlu tüketim ve üretim, 13. İklim eylemi, 14. Sudaki Yaşam, 15. Karasal yaşam, 16. Barış adalet ve güçlü kurumlar, 17. Hedefler için ortaklıklar) kentleri şekillendirmelidir. Ama nasıl?
Bu konuda iyi örnekler oluşturulurken plana, planı uygulayacak siyasi iradeye ve bu uygulamaları içselleştirecek topluma ihtiyaç vardır. Oysa geldiğimiz nokta ne yazık ki hiçbirimize umut verecek düzeyde değildir.
London School of Economics'te Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Araştırma Enstitüsü başkanı ekonomist Nicholas Stern, Birleşik Krallık Hükümeti için, kamuoyunda “Stern Raporu” olarak bilinen bir rapor hazırlamıştır. 30 Ekim 2006'da yayınlanan 700 sayfalık bu rapor dünyada iklim değişikliğinin gerçek olduğunu gösteren en güvenilir kaynak olarak düşünülmektedir. Rapor kapsamında iklim değişikliğinin gerçek olduğu kuşkuya mahal bırakmayacak şekilde netleştirilmiştir. Yani sadece 18 yıl önce iklim değişikliğinin sorunlu yapısı insanoğlu tarafından kabul edilmiştir. Geldiğimiz noktada ise iklim değişikliği yerine iklim krizi demek çok daha doğru olacaktır.
YAZ AYLARINDA DIŞARI ÇIKILAMAYACAK GÜNLER KAPIDA
İklim krizi sebebi ile ülkemizde, kentimiz de pek çok felaket ile karşılaşılmaktadır. Hiç duymadığımız tsunami sebebi ile 30 Ekim depreminde 1 hemşerimiz yaşamını kaybetmiştir. Daha çok yeni, deniz seviyesinin 90 cm yükselmesi sebebi ile İzmir ne yazık ki sular altında kalmıştır.
Sel baskınları, sıcaklık değişiklikleri kentin ve ülkenin çeşitli yerlerinde kendisini hissettirmeye devam etmektedir, edecektir. Ocak ayında 19 derece sıcaklıklar artık normalleşmektedir, küresel ısınma sebebi ile yaz aylarında dışarı çıkılamayacak günlerin gelmesi çok kısa süre içinde gerçekleşecektir
Yapılması gereken iklim değişikliğini kabul ederek, ısınan dünyanın kent yaşamını çok ciddi etkileyeceğini bilerek, tarımın bu sorunlardan çok ciddi etkileneceğini öngörerek, tatlı su kaynaklarının hızla yok olduğunu fark ederek bilimin ışığında dirençli kentler için yol almaktır.
Sorun kabul edilerek, çözüm önerileri oluşturmalı ve çözüm önerileri konusunda partiler üstü bir yaklaşım ile uzlaşı sağlanmalıdır. Durum oldukça ciddidir ve kentlerin iklim dirençli hale getirilmesi artık kaçınılmaz bir gerekliliktir.
*Eski Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı