74. Berlin Film Festivali | İstanbul’dan geçmek, İstanbul’da durmak
Levan Akin’in “Crossing”i İstanbul’dan geçen ama tanıdık gelmeyen bir film. Aslı Özge’nin yeni filmi “Faruk” ise kentsel dönüşümü işleyişiyle İstanbul’un güncel sorunlarını isabetle yakalıyor.
![74. Berlin Film Festivali | İstanbul’dan geçmek, İstanbul’da durmak](https://www.evrensel.net/upload/dosya/255987.jpg)
Faruk filminden bir sahne
Nil KURAL
74. Berlin Film Festivali, panaroma bölümünde yer alan iki filmin merkezinde İstanbul bulunuyor. Levan Akin’in yönettiği ve Panaroma bölümünün açılış filmi olarak izleyiciyle buluşan “Crossing” ve Aslı Özge’nin imzasını taşıyan “Faruk”. Filmlerin İstanbul’a bakışı ise birbirinin tamamen tersi.
2019 tarihli filmi “And Then We Danced”in uluslararası başarısıyla adını duyuran Gürcistan kökenli İsveçli Yönetmen Levan Akin’in aile geçmişi Türkiye’ye uzanıyor. Bu durumun da etkisiyle, yönetmen İsveç-Danimarka-Fransa-Türkiye-Gürcistan ortak yapımı filmi “Crossing”te ana karakterlerini filmin en başında İstanbul’a taşıyor. Tarih Öğretmeni Lia, genç komşusu Achi ile birlikte yıllar önce İstanbul’a gelmiş yeğeni Tekla’yı aramak için Gürcistan’tan İstanbul’a geliyor. Lia ve Achi, trans birey Tekla’yı başta Beyoğlu olmak üzere milyonca insan arasında aramaya koyuluyor.
Crossing filminden bir sahne
Filmin büyük bölümünü oluşturan bu arayış sırasında Akin’in çizdiği İstanbul portresi turistik olarak tanımlanabilir. Kedi, vapur gibi İstanbul denince ilk akla gelen klişelerin arasında geçen bu portrede, İstanbul’u tanıyan izleyiciye pek tanıdık gelmeyecek, çoğunlukla naif bir bakışla çizilmiş bir İstanbul göze çarpıyor. “İstanbul, insanların kaybolmak için geldiği bir gizem” gibi tanımlanabilecek bu portre, filmi İstanbul’u bilenler ve burada yaşayanlar için yabancılaştırıcı kılıyor. “Crossing”in İstanbul’da LGBTİ+ dernekleri üzerinden dayanışmayı göstermesi ise filmin turistik İstanbul portresinin en ilginç ve özel yanı.
Aslı Özge’nin yönettiği ve belgesel ile kurmacanın sınırlarının belirsizleştiği “Faruk” ise hem İstanbul’un hem de genel olarak Türkiye’nin önemli bir meselesini merkeze taşıyor: Kentsel dönüşüm. “Köprüdekiler” (2009), “Hayatboyu” (2016) ve “Auf Einmal”ın (2016) yönetmeni Özge’nin babası Faruk Özge, filmin başrolünde. Yönetmen, babasının Göztepe civarındaki evinin kentsel dönüşüm sürecini çekmeye başlıyor ve yıllar geçtikçe bu süreç yorucu bir hal alıyor.
Bu yıl İstanbul Film Festivali’nin ulusal yarışmasının jüri başkanlığını üstlenecek olan Aslı Özge’nin çekimleri yedi yıl süren Almanya-Türkiye-Fransa ortak yapımı filmi “Faruk”, İstanbul ve Türkiye’nin birçok yerinde yaşanan kentsel dönüşüm sürecini, babasının yaşadıklarının kendisi ve yarı amatör oyuncular tarafından yeniden canlandırıldığı bir yapıda. Özge’nin mizaha da yer açan ve benzer bir süreçten geçen herkese tanıdık gelebilecek filmi, hem yaşlanma hem de evlerle birlikte kaybolan anılar ve mekanlarla kurulan bağın gücünü de gözler önüne seriyor. Filmin birebir yaşananlardan yola çıkan senaryosunun etkileyiciliği, belgesel türünden gelen bir güçten de besleniyor. Dolayısıyla “Faruk”un İstanbul’un en önemli sorunlarından birini özenle ve incelikle işlemesi, filmi İstanbul’a dair güncel bir bakışa sahip ve şimdiye ait kılıyor.
Architecton filminden bir sahne
YIKILAN YENİ BİNALAR
Usta Belgesel Yönetmeni Victor Kossakovsky, insanlığın gezegendeki geleceğini sorguladığı filmi “Architecton” ile Berlinale’nin ana yarışmasının etkileyici filmlerinden birini sundu. İtalyan Mimar Michele De Lucchi’nin bahçesine eklediği bir açık hava düzenlemesi üzerinden insanlık tarihine iki malzeme (taş ve beton) üzerinden bakan film, inşa ve yıkım üzerinden ilerliyor.
Anlatı sinemasının kalıplarını reddeden belgesel, beklenmedik şekilde Türkiye’nin gündemini de yakalayan bir yöne sahip. Binlerce yıldır ayakta duran anıtsal yapıların karşısına kısa süre bile ayakta duramayanların tezatlığını yerleştiren Kossakovsky, kamerasını deprem sonrası Hatay’a çeviriyor. Sovyet sinema geleneğinden gelen sinemacının Hatay’daki yıkımın çapına dair görüntülerinin Türkiyeli izleyici için bambaşka bir kahredici yönü olduğu söylenebilir.
Kossakovsky, ölür gibi kesilen ağaçlar ve verimsiz, çorak çukurlara dönüştürülen arazileri gösterirken siyanür ile altın aranan sahalara da yer veriyor. Filmdeki altın madenlerinin nerede çekildiği, tüm altın madeni sahaları geride bıraktığı yıkımla birbirine benzediği için belli değil. Ancak filmde bu bölümlerde İliç’teki faciayı düşünmemek de mümkün değil. “Architecton”, gezegende hızlı inşa ve kapitalizmin yıkımının karşısına Mimar De Lucchi’nin bahçesine inşa ettiği ekolojik bir alan yaratan “yaşam dairesi”nin elzemini yerleştiriyor. “Yaşam dairesi”nin genişletme yollarını araştırmak, tüm gezegenin geleceği için önemli ancak son bir yıl itibarıyla Türkiye için değeri belki daha da fazla.
Evrensel'i Takip Et