"Akademide kıyım yargı kararını tanımayan üniversite idareleri eliyle devam ediyor"
Hakkında verilen göreve iade kararı Marmara Üniversitesi tarafından uygulanmayan Dr. Hülya Dinçer akademide ihraç kıyımının yargı kararını tanımayan üniversite idareleri eliyle devam ettiğini söyledi.

Fotoğraf: Nisa Sude Demirel/Evrensel
Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu Üniversiteler Şubesi Marmara Üniversitesi’nin 2017’de görevinden ihraç edilen Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Hülya Dinçer hakkında verilen göreve iade kararını “arşiv araştırması” bahanesiyle uygulamamasına ilişkin basın toplantısı düzenledi.
Basın açıklaması öncesinde söz alan Hülya Dinçer, akademide ihraç kıyımının mahkeme yoluyla veya Marmara Üniversitesi gibi yargı kararını tanımayan üniversite idareleri yoluyla devam ettiğini söyledi. Marmara Üniversitesi’nin tutumunun ilk ve tek örnek olduğunu ifade eden Dinçer, bunun devamının geleceğine dikkat çekti. Dinçer aynı zamanda 7 yıl önce Çukurova Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü'nden ihraç edildikten sonra yaşamına son veren akademisyen Mehmet Fatih Traş’ı andı.
“YAŞAMA HAKKIMIZ DA TEHDİT ALTINDA”
Kendisi de KHK ile ihraç edilen CHP Milletvekili Yüksel Taşkın Eğitim Sen’in en gerçek sendikal hareketlerden bir tanesi olduğunu, milletvekili olana kadar kendisine maddi destek sağlandığını ve üyeleriyle ciddi bir dayanışma gösterdiğini ifade etti. Bu davaların sadece ihraç edilen akademisyenlerle alakalı olmadığını vurgulayan Taşkın, Türkiye’de bir anayasasızlaştırma süreci olduğuna dikkat çekti. Bu sürecin ihraç davalarıyla başlamadığını ancak bu süreçte epey yol kat ettiğini söyleyen Taşkın, milletvekilliği düşürülen Gezi tutuklusu Can Atalay’ı hatırlatarak “Bu davalar bizi ilgilendirmez diyerek birbirimizi yalnızlaştırmak bu süreçlerin önünü açıyor. Cumhurbaşkanı çıkıp ‘Ben bu kararları tanımıyorum’ diyor, bu durumları daha çok anlatmamız lazım” dedi.
DEM Parti Milletvekili Kezban Konukçu da kendisinin de bir KHK’lı kamu emekçisi olduğunu söyleyerek söze başladı. “KHK’lar rejimini” çok iyi tahlil etmek gerektiğini vurgulayan Konukçu, “Bir yandan kamudaki özelleştirme süreci hızlanırken bir yandan da ‘Allah’ın lütfu’ dedikleri 15 Temmuz süreci sonrası, başkanlık rejimiyle kendi keyfi rejimlerinin uygulamaları var. Örneğin Erzincan İliç Maden Ocağında işçileri tamamen kontrolsüz koşullarda çalıştırıyorlardı, MESEM’de 11 yaşından itibaren çalışıyorlar, çocuklar iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Bu rejim bize bırakın güvenceli çalışma hakkını, yaşama hakkı bile tanımıyor” diyerek birlikte mücadele çağrısı yaptı.
“EĞİTİM KUŞATMA ALTINDA”
KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak muhalif olmanın her zaman zor olduğunu ancak başkanlık rejimiyşe daha zor hale geldiğini ifade etti. Başkanlık rejiminin siyasi iktidarın devletleşme iddiası olduğunu vurgulayan Koçak, “Yasama, yargı, yürütme benim tekelimdedir” ifadesinin hukuksuzluk ve adaletsizlik anlamına geldiğini söyledi. Böyle bir rejimde mafyatik ilişkilerin ortaya çıktığına dikkat çeken Koçak, ihraç edilen 35 bin kamu emekçisinin geri dönüş süreçlerinde bunların kendini gösterdiğinden bahsetti. İşleyen hukuksal süreçlerde hukuksuzluğun zirve yaptığını gördüklerini söyleyen Koçak, işe geri dönüş davalarında karşılarına çıkan bazı bahaneleri şöyle sıraladı: “İhraç olduktan sonraki süreçte devlet büyüklerine hakaret, kardeşinin ihraç edilmiş olması, herhangi bir delil olmamasına rağmen iltisaklı ve irtibatlı olduğuna ilişkin görüş.”
Eğitim Sen MYK üyesi İzzet İldeş, eğitimin çok yönlü bir kuşatma ve saldırı altında olduğuna dikkat çekti. Bu ve bunun gibi uygulamalarla toplumda özgür düşünen bireylerin engellenmesi amacının hedeflendiğini ifade eden İldeş, “Özgür düşünceyi topluma aşılayacak akademisyenlerin üzerindeki baskı da anlaşılabilir” dedi. Bu durumun iktidarın işine gelmeyeceğini ifade eden İldeş, müfredatta biyoloji dersinde yaratılış teorisi temelli yapılan değişikliğin de ipucu verdiğini vurguladı. Bilim insanlarının çağ açıp çağ kapattığını, mevcut hükümetin akademiye ve bilim insanlarına savaş açtığını ifade eden İldeş, “Akademi biat etmeyecek” diyerek sözlerini tamamladı.
“KARARA RAĞMEN İŞE GERİ DÖNMESİ ENGELLENDİ”
Basın açıklamasını Hülya Dinçer ve 6 No’lu Şube Başkanı Burak Çetiner okudu. Eğitim Sen’in İstanbul Üniversiteler Şubesi üyesi 62 üniversite emekçisinin OHAL KHK’larıyla ihraç edildiği, 32’si için göreve iade, 30’u için ise ret kararı verildiği aktarıldı. Açıklamada Hülya Dinçer’in sürecine dair şu bilgilere yer verildi: “Marmara Üniversitesi, Haziran 2023’te yargı kararıyla görevine iade edilen ve buna dair kararı Kasım 2023’te istinafta onanan Barış Akademisyeni üyemiz Hülya Dinçer’in göreve başlamasını ve haklarının iadesini sekiz ay keyfi biçimde geciktirmiş; sonrasında ise, hiçbir yasal temeli olmadan talep ettiği arşiv araştırması sonucunu bahane ederek Dinçer’i göreve başlatmayı reddetmiştir. Üstelik Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayan Marmara Üniversitesi, Dinçer’in gasp ettiği maaşlarını ve haklarını da iade etmemiştir”
TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın vekilliğini Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen düşüren iktidarın kendi hukukunu tanımayan politikalarının bir yansımasının Marmara Üniversitesi’nde görüldüğü ifade edilen açıklamada “terörle iltisak ve irtibat” kavramlarının siyasi iktidarın elinde tasfiyenin silahına dönüştüğüne dikkat çekildi.
“MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Anayasa Mahkemesinin Barış Akademisyenlerinin bildirisine ilişkin “düşünce ve ifade özgürlüğü” kapsamında olduğuna karar verdiği hatırlatılan açıklamada, “Eğitim Sen olarak, bu dayanaksız, kendi içinde dahi tutarsız ve ayrıştırıcı yargı kararlarının bizi hapsetmeye çalıştığı belirsizlik rejimine karşı sessiz kalmayacağız. Hukukun en temel ilkelerini dahi çiğnemekten çekinmeyen zorba üniversite yönetimleri ve bir emekçi kıyımına dönüşmüş ihraç politikalarını meşrulaştıran yargı siyasetine karşı mücadele etmekten ve dayanışmaktan vazgeçmeyeceğiz. Haksız ve hukuka aykırı kararlarla ihraç edilen tüm üyelerimiz görevlerine iade edilene dek tüm gücümüzle mücadele etmeyi sürdüreceğiz” denildi. (İstanbul/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et