25 Şubat 2024 04:30

Madenin talan ettiği doğa, emek ve kadınların hayatı

İliç faciası ardından köylü kadınların endişesini Erzincan Belediye Başkan Adayı Meral Gülşen ve Didim’de maden açılmasına dair kadınların kaygılarını Belediye Meclis Üyesi Adayı Zehra Ungan anlattı.

Arşiv fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

Laçin BARIŞ

İstanbul

Erzincan'ın İliç ilçesinde mimar ve mühendislerin tüm uyarılarına rağmen kapatılmak bir yana kapasite artırımı yapılan Anagold’a ait madende pasa dağının çökmesi felakete yol açtı. Madenlerin denetim olamadan, ihmaller sonucu çökmesi bu coğrafyada yıllardır yüzlerce işçinin canına mal oldu. Soma’dan Amasya’ya, İliç’ten Amasra’ya yüzlerce işçi iş cinayetine kurban giderken geride kalan aileleri, eşleri, anneleri oldu. Geride kalanların kafasında onlarca soru işareti, elinde tahrip edilmiş bir doğa kaldı. Doğasında, havasında, toprağından, suyundan ve işinden olan halk görmezden gelindi iktidar ve sermaye şirketleri suçu birbirine attı. Yalnızlığı ve çaresizliği yaşayan kesimlerden biri ise kadınlar oldu. Tıpkı İliç’te olduğu gibi.

İLİÇ’TE SÜREÇ ŞEFFAF İŞLETİLMİYOR, KADINLAR TEPKİLİ 

İliç, ünlü Erzincan tulum peynirinin merkezi. Söylentilere göre hayvanların dağlarda yediği taze kekik tulum peynirine ayrı bir tat veriyor; köylülere bir yıl önceden tulum peyniri talep sırası oluyor. Erzincan EMEP Belediye Başkan Adayı Meral Gülşen, esas kadınların dağlarda hayvancılık yaptığını ifade ediyor: “İliç üzerinde soru işaretleri nedeniyle, doğasının ne kadar kirlendiği, sonuçlarıyla ilgini bir bilimsel sonuç açıklanmadığı için herkes kendince şöyle bir tedbir alıyor; O bölgenin peynirini, sütünü, yağını tüketmeme gibi bir şey gelişiyor halk arasında. Şimdiden bile ısmarlanan tulum peynirinin ve tereyağında talebinde düşüklük var. Halk devletin açıkladığı sonuçlara güveniyor gibi görünse de aslında kendini korumak adına tedbir içine girmiş. Hayvancılıkla uğraşan aileleri, en çok yoğun olarak ilgilenen kadınları etkileyecek bu.”

Gülşen, “Bölgede hem maden ocağında çalışan işçiler var hem de hala hayvancılık yapan epey bir köylü olduğunu söyleyen Gülşen, “Onların da kendi gözlemleri eskisi kadar ot merada yok azalıyor, ağaçlardaki meyveler azalıyor. Bunlar hep arıcılığı etkiliyor. O bölge arıcılıkla da ilgili bir bölge. Arıcılar maden ocağı yüzünden daha uzağa taşıyorlar. Kadın emeği açısından baktığında orada ciddi bir gerileme olacak, sosyal ekonomik sonuçları var” diyor.  

‘DEVLET İZİN VERMESEYDİ YAŞANMAZDI’

2010'da maden açıldığından beri son 13 yılın İliç’te nelerin değişini bilinmediğini söyleyen Gülşen, “Sahada yapılan araştırma varsa bu kamuoyuyla paylaşılmıyor. Doğal olarak herkes birbirinden duyduğuyla, uzmanların paylaştıkları kısmi bilgiler ile sonuca varmaya çalışıyor. Hastalık arttı mı maden açıldığından beri? Bunu bilmiyoruz. Havada değişen bir şey var mı bilmiyoruz. Bu ‘bilmiyoruz’ dediklerimizin cevabı devletin kurumlarında saklı. Gerçek bilgiye, şeffaf bilgiye ulaşamamaktan kaynaklı kaygı da artıyor. Buralarda araştırma yapılması, yapılan araştırmaların şeffaflıkla bilimsel verilerle paylaşılması gerekiyor” diyor.

Gülşen, İliç’te yaşanan çökmenin ardından kadınlarla yaptığı buluşmalardan gözlemlerini aktarıyor: “Erzincan'da seçim çalışması süresince İliç'in ardından da kadınlarla kimi toplantılar gerçekleştirdik. Kadınlar, bu olayın yaşanmasına tepkili. Tepkilerinin hedefinde de maden şirketi ve devlet var. ‘Devlet izin vermeseydi bu yaşanmayacaktı’ diyorlar. Ama yan yana gelememeye de tepkililer. İliç için tepkinin başka şehirlerden olmasına, kendi kentlerinde tepkinin görünür olmamasından rahatsızlık duyduğunu söyleyen kadınlar oluyor.”

MADEN DEMEK KADINLARIN İŞSİZ KALMASI DEMEK

İliç’te yaşanan facia yine birçok yaşanabilir tahribat ve bunun etkilerinin hatırlatıcısı oldu. Maden sahalarının genişletildiği, tarım yerlerinin imara açıldığı her yerde kadınların payına işsizlik ve ekonomik sorunlarla boğuşmak düşüyor. Örneğin Hakkâri uzun bir dönem tarım ve hayvancılığın daha yaygın yapıldığı bir yer olarak biliniyordu. Kadınlar da hayvancılık ve tarımda rol alıyordu ama bu, günden güne değişti. Özelikle düzenli olarak göç veren ve neredeyse nüfusunun yarısını kaybeden kentte tarım ve hayvancılık da gerilemeye başladı. İnsan Hakları Derneği Hakkâri Şube Sekreteri Pınar Şen, Hakkari’de maden sonrası kadınların yaşadıklarını şöyle anlatmıştı gazetemize: “Madenler kadınların hiç olmadığı yerler. Dolayısıyla tarımın da zayıflamasıyla kadınlar çalışma alanlarından evlere çekildi. İşsizlik ve yoksullukla baş başa bırakıldı.”

Hakkâri gibi birçok örneği saymamız mümkün, halkı ve özellikle kadınları etkileyen tüm bu tablonun içinde sermaye dur durak bilmeden talana devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Aydın’da 6 maden ocağının açılacağı haberi gündem olmuştu. Aydın’ın maden ve enerji şirketlerinin hedefi haline gelmesi, Türkiye'nin önemli tarım bölgelerinden birinin tahrip edilmesi anlamına geliyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 15 gün içinde 6 yeni maden projesi için süreç başlattığını duyurmuştu. Söke ve Didim gibi farklı ilçelerde maden projeleri sonrası yaşanacak olanlar ise endişe verici. Söke’de organize sanayi içerisinde termik santralin de bulunması ve Menderes Nehrini kirletmesi uzun süredir o bölgede yaşayan halkın önemli sorunlarından biriydi. Şimdi ise maden projesiyle Söke’de tarım ve suyun iyice etkileneceği tahmin ediliyor. Didim’de ise 23,90 hektarlık alana GZ Madencilik tarafından kurulması planlanan mermer ocağı için de bakanlık tarafından ÇED süreci başlatıldı. Ancak bölgedeki orman alanı ve çevresindeki tarım arazileri, projenin çevresel etkileri konusunda endişe yaratıyor.

MERMER OCAĞI FELAKETE SEBEP OLACAK

Didim’deki maden sahası açılmasına dair konuşan EMEP Belediye Meclis Üyesi Adayı Zehra Başkaya Ungan, kadınların nasıl etkileneceğini anlatıyor.

Didim’de kadınların daha çok mevsimlik işçi olduğunu söyleyen Ungan, köylülerin ekonomik şartlar nedeniyle artık tarım yapamaz hale geldiğinden bahsediyor: “Köylülerin tarım yapamadığı koşullarla karşı karşıyayız. Bu da köylülerin imara açılmış bölgelerde arazilerini satmasına neden oluyor. Zeytinlikler ise henüz daha korunaklı ve tarımın devam ettiği yerler. Ancak mermer ocağının açılmasıyla köylü için bu imkan da elinden alınacak. Kadınların bir kısmı ise zeytin toplama sürecinde ve zeytin üretim sürecinde çalışıyor. Dolayısıyla bu süreç zeytinlikle çalışan kadınlar işsiz kalacak.”

BAFA GÖLÜ KURUYACAK, SULARIMIZ ZEHİRLİ OLACAK

Mermer ocağının açılmasının Didim’de ciddi doğa tahribatına neden olacağını vurgulayan Ungan, şunları ekliyor: “Mermer ocağının açılması için suya ihtiyaç var. Didim’de yer altı nehri olmadığı için yarıklardaki kuyularda bulunan sulardan Didim halkı su içiyor. Ancak madenin açılacağı nokta Bafa Gölü’ne yakın bir yerde. Çünkü su olamadan madenin açılması mümkün değil. Bafa Gölü’ne doğru kazılacak kuyu ise Bafa’nın kurumasına neden olacak. Öte yandan yer altı surlarının zehirlenmesi olağan olduğu için halk zehirli su içmek zorunda kalacak. Zaten suya erişimde sorun yaşıyoruz, eriştiğimiz su ise zehirli olacak. Maden açılırsa mermer tozu bütün zeytinlikleri etkileyecek, doğayı tahrip edecek. Madenin açılmasıyla yeni yolların açılması şart olacak, bu da kir, toz ve gürültü kirliliği anlamına geliyor.”

Doğanın talan edilmesinin yanı sıra turizm sektörünün de etkileneceğini söyleyen Ungan, bu meselenin önemli oranda kadınları etkileyeceğini anlatıyor: “Kadınların önemli bir kısmı mevsimlik olarak Didim’de otellerde, kafelerde ve tatil yerlerinde çalışıyor. Madenin açılmasıyla birlikte Didim’de en önemli geçim kaynağı olan turizm de sekteye uğrayacak. Dolayısıyla turizmde çalışan kadınlar yine işsiz kalacak, yoksullaşacak.”

‘BUNLARIN ELİ KOLU UZUN’ KORKUSU

Ungan, halkı etkileyen faaliyetlerin halka sorulmadan yapılmasının önüne geçilmesi gerektiğini vurguluyor: “Madencilik faaliyetlerinin hemen hepsinde güçlü ve nüfuzlu şirketlerin halkı tehdit ettiğine şahit oluyoruz. Kadınların çoğu bu süreçlerde, ‘Bunların eli, kolu uzun sonra bizim başımıza iş açarlar’ diyerek susmak zorunda kalıyor. Halkın tüm hayatını etkileyen böylesi süreçler ise halka sorulmadan, halkı kandırarak yapılıyor. Halkın zeytini, suyu, havası, işi sermayeye peşkeş çekiliyor. Dolayısıyla emekten ve halktan yana olan herkesin görevi bunun karşısında örgütlenmektir. Biz de bu süreçte Didim halkıyla birlikte hareket edeceğiz. Doğayı, çevreyi, hayatı ve emeği korumak için mücadeleden geri durmayacağız.”

ÖNCEKİ HABER

Elazığ KESK Şubeler Platformundan Ana Dili Günü etkinliği

SONRAKİ HABER

Tüm Emeklilerin Sendikası Bursa Şubesi: İnsanca yaşanacak bir ücret istiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa