26 Şubat 2024 05:11

Somali: Küresel ve bölgesel yeni kapışma sahası

Geçtiğimiz hafta Somali, ABD ve Türkiye ile yaptığı anlaşmalarla dikkatleri çekti. Bu anlaşmalar, Washington’un gözetiminde beş askeri üssün inşası ve Ankara ile bir savunma anlaşması olarak duyuruldu

Türkiye ile imzalanan savunma anlaşması için Somali’de destek gösterisi düzenlendi | Fotoğraf: Hodan Mohamed Abdullahi/AA

Paylaş

Yusuf ERTAŞ

Somali, yakın zamanda ABD ve Türkiye ile yaptığı anlaşmalarla, küresel ve bölgesel bir askeri rekabet alanı olarak Arap basınındaki yorumlarda öne çıktı. Somali, son olarak cumhurbaşkanının oğlunun Ankara’da Moto Kurye Yunus Emre Göçer’e çarpıp öldürmesinin ardından ülkeden kaçması ve tepkiler üzerine yıldırım hızıyla yargılandığı davada ise sembolik bir para cezasıyla cinayetten kurtulmasıyla gündeme gelmişti.

Öte yandan “Acil insani ateşkes” karar tasarısını veto eden ABD’nin, Gazze’de işlenen savaş suçlarında İsrail’in suç ortağı olduğuna işaret edildi ve Güvenlik Konseyindeki beş daimi ülkeye tanınan veto hakkının, Birleşmiş Milletlerin en antidemokratik yönü olduğu ve örgütün savaş ve insanlık suçları konusundaki eylemsizliğinde kilit bir faktör olduğu değerlendirilmeleri yapıldı. 

SOMALİ: KÜRESEL VE BÖLGESEL GÜÇLERİN YENİ KAPIŞMA SAHASI

Geçtiğimiz hafta Somali, ABD ve Türkiye ile yaptığı anlaşmalarla dikkatleri çekti. Bu anlaşmalar, Washington’un gözetiminde beş askeri üssün inşası ve Ankara ile bir savunma anlaşması olarak duyuruldu. Londra merkezli Al Arab gazetesi, “Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz’deki olaylar ve uluslararası seyrüseferi tehdit eden tehlikeler ve Mogadişu’nun Washington ile beş askeri üs inşa etmek için bir anlaşma imzalaması, bölgesel ve küresel güçlerin Somali’ye olan ilgisinin artmasına yol açtı. Türkiye ile bir savunma anlaşması imzalandı, bu da Somali’nin Türk insansız hava araçlarının (İHA) etkinliğini kanıtlamak için yeni bir oyun alanı haline geldiğini gösteriyor” tespitini yaptı.

Bu anlaşmaların, Aden Körfezi’nde bir koridor kurma çabası içinde olan Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile bağımsız bir devlet olarak uluslararası tanınma arzusunu taşıyan Somaliland’in Cumhurbaşkanı Muse Bihi arasında imzalanan anlaşmanın ardından geldiğine dikkat çekildi.

ERDOĞAN’IN KAHİRE ZİYARETİNİN İLK SONUCU

Geçen haftanın dikkat çeken bir diğer gelişmesi de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’a yaptığı son ziyaretin ardından Ankara’nın, İhvan olarak bilinen Müslüman Kardeşler liderlerine karşı bir dizi önlem açıklaması oldu. Bu önlemler arasında Müslüman Kardeşler’in Vekil Rehberi Mahmud Hüseyin’in vatandaşlığının iptal edilmesi, Erdoğan’ın Kahire ziyaretinin ilk sonucu olarak değerlendirildi. Al Arab bu konuda “Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’in nüfuzlu liderlerine, aktivistlerine ve vatandaşlığa kabul edilmiş kişilere yönelik baskısı, rejiminin devletin çıkarlarını grubun çıkarlarından üstün tuttuğunu ve siyasal İslam’la ilişkilerin artık eskisi gibi olmayacağını gösteriyor” diye yazdı.

ABD ATEŞKESİ ÜÇÜNCÜ KEZ VETO ETTİ

ABD, İsrail’in 7 Ekim’de Gazze Şeridi’ne yönelik savaşının başlamasından bu yana üçüncü kez, Gazze’de “derhal” ateşkes çağrısında bulunan bir karar tasarısını veto etti. Arap Grubu adına Cezayir tarafından sunulan karar tasarısı “acil insani ateşkes” çağrısında bulunuyor, “Filistinli sivil nüfusun zorla yerinden edilmesini” reddediyor ve bu “uluslararası hukuk ihlaline” son verilmesi çağrısında bulunuyordu. Karar tasarısı Güvenlik Konseyinin 13 üyesi tarafından desteklenirken, İngiltere çekimser kaldı ve ABD veto hakkını kullanarak tasarıyı engelledi.

Bu bağlamda, yetmişli yıllardan bu yana birbirini izleyen ABD yönetimleri, işgal altındaki Filistin topraklarındaki siyonist uygulamaları kınayan veya 1967’de İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini talep eden karar tasarılarını engellemek için BM Güvenlik Konseyindeki veto yetkisini kullandığını hatırlatalım. Washington, müttefiki İsrail’i korumak için sayısız kez bu silahı çıkardı ve bu da müttefikinin Birleşmiş Milletler kararlarını çiğnemesine neden oldu. Gözlemciler, ABD’nin İsrail’e verdiği desteğin, bölgedeki çatışmanın derinleşmesine ve barış çabalarının engellenmesine katkı sağladığına dikkat çekiyor.


ÜSLER VE İHA’LAR: SOMALİ’DE KÜRESEL VE BÖLGESEL GÜÇLER İÇİN YENİ BİR YARIŞ

Al Arab

Washington’un gözetiminde beş askeri üssün inşası ve Ankara ile bir savunma anlaşması.

Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz’deki olaylar ve uluslararası seyrüseferi tehdit eden tehlikeler, Mogadişu’nun Washington ile beş askeri üs inşa etmek için bir anlaşma imzaladığı bir dönemde, bölgesel ve dünya güçlerinin Somali’ye olan ilgisinin artmasına katkıda bulundu. Türkiye ile bir savunma anlaşması imzalandı, bu da Somali’nin Türk insansız hava araçlarının etkinliğini kanıtlamak için yeni bir oyun alanı haline geldiğini gösteriyor.

Aynı zamanda Somali, Afrika Boynuzu’nda daha etkili bir rol arayan Körfez ülkeleri için de bir hedef haline gelmiştir.

ABD ve Türkiye’nin Somali’ye olan ilgisi, Mogadişu ile Addis Ababa arasında yaşanan ve Somaliland’ın Etiyopya’ya denize ve askeri üsse erişim izni vereceği bir mutabakat zaptından kaynaklanan krizden sonra ortaya çıktı. Aynı zamanda Husilerin Gazze’deki savaşın gelişmelerine bir tepki olarak Batı gemilerine yönelik saldırılarıyla aynı zamana denk geldi.

ABD, BEŞ ASKERİ ÜS İNŞA EDECEK

Somali Cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud, Somali ve ABD’nin, Somali ulusal ordusunun Danab Tugayı için beş askeri üs inşa etmek için bir mutabakat zaptı imzaladığını ve bunun “Hükümetin güvenlik sorunlarıyla yüzleşebilecek etkili bir ulusal ordu kurma çabalarına önemli ve kararlı bir ABD katkısı” olduğunu söyledi.

ABD’nin, 1993’teki Mogadişu savaşı olarak bilinen savaşta askerleri öldürüldükten sonra kaçan Somali düğümünü aşmaya hazır olduğu ve Kızıldeniz’de artan tehlikelerin, Somali ve ABD’de terörist bir grup olarak sınıflandırılan Eş-Şebab’a karşı savaşa yardım etme bayrağı altında, Somali konusundaki tutumunu değiştirmesine neden olduğu açıktır.

Somali’deki konuşlanma, Washington’a, ABD’nin başlıca rakibi olan Çin başta olmak üzere uluslararası güçler için askeri ve ticari açıdan büyük önem taşıyan Afrika Boynuzu’nu etkileme fırsatı veriyor.

TÜRKİYE, AFRİKA BOYNUZU’NDAKİ ASKERİ VARLIĞINI ARTIRIYOR

Türkiye, Somali’yi çeşitli düzeylerde, özellikle de savunma tarafında desteklemede açık bir rol oynadı. Somali hükümeti çarşamba günü, Somali Enformasyon Bakanı Daud Aweys’in çok önemli bir adım olarak nitelendirdiği Ankara ile bir savunma iş birliği anlaşmasını onayladı.

Gözlemciler, savunma anlaşmasının, Türkiye’nin Afrika Boynuzu’ndaki nüfuz yaklaşımının bir parçası olarak Somali’deki askeri varlığını artırmasının ve bölgede, özellikle de Cibuti’de üs kurmuş olan dünya güçleriyle rekabet etmesinin yolunu açacağını göz ardı etmiyorlar.

Somali’nin Eş-Şebab’a karşı savaştan ve bölgesel gerilimlerden duyduğu korku, Türkiye’ye Suriye, Libya, Ukrayna ve Dağlık Karabağ’da yararlılıklarını kanıtladıktan sonra insansız hava araçlarını oraya taşıma fırsatı da sunuyor. Türk insansız hava araçları, Libya savaşında Kuzey Afrika’ya, ardından da Mali’deki savaş kapısından Batı Afrika’ya girdi.

Türkler, Somaliland’daki Cibuti ve Berbera Limanları ile Mogadişu Limanı da dahil olmak üzere Babülmendeb Limanlarını kontrol etmeyi planlıyor ve bu da Körfez ülkelerinin güçlü bir şekilde katıldığı bölge için rekabetin kızışması bağlamında Afrika Boynuzu’ndan ithalat ve ihracatı kontrol etmelerini kolaylaştırıyor.

Türkiye, Afrika Boynuzu’ndaki nüfuzunu pekiştirmek ve Kızıldeniz’e erişimi sağlamak bağlamında Somali’deki askeri dosyaya daha fazla ilgi göstermiş, 2017 yılında Somali topraklarında 400 hektarlık bir alanı kapsayan, sınırları dışındaki en büyük Türk askeri üssüne dönüşen Türksom Askeri Eğitim Kampını açmıştır.

KÖRFEZ ÜLKELERİ, AFRİKA BOYNUZU’NU KENDİ ETKİ ALANLARI OLARAK GÖRÜYOR

Körfez ülkeleri, Afrika Boynuzu’nu kendi etki alanları olarak görüyor. Bu da özellikle Etiyopya ve Eritre gibi ülkelerle ilişkiler kuran ve kalıcı nüfuz sağlamak için iki ülkeye büyük yatırımlar enjekte eden BAE için daha belirgin bir boyut kazanan Körfez’in artan rolünü açıklamaktadır.

BAE, 2014’ten bu yana Afrika Birliği askeri misyonu tarafından desteklenen Eş-Şebab’ı yenme çabasının bir parçası olarak yüzlerce Somali askerini eğitti ve günler önce Somali’de bir terör saldırısı sırasında dört emirlik askerinin öldürülmesiyle ortaya çıktığı gibi Somali’de varlığını sürdürüyor.

Abu Dabi’nin stratejisi, bölgedeki çeşitli ülkelerle dengeli ilişkiler kurmaya dayanıyor. Etiyopya ile Somaliland arasındaki mutabakat zaptında yer aldığı iddialarının aksine, Mogadişu ile Addis Ababa arasındaki son krizde tarafsız duruyor.

Uluslararası Kriz Grubunun kıdemli Doğu Afrika Analisti Ömer Mahmud, BAE’nin Somaliland ile Etiyopya arasındaki anlaşmaya dahil olduğuna ikna olmadığını, çünkü DP World tarafından işletilen Somaliland’daki Berbera Limanı için rekabete ve daha fazla komplikasyona neden olacağını söyledi.

Ancak anlaşmanın yarattığı gerilimlerin Suudi Arabistan, Mısır, Katar ve Türkiye de dahil olmak üzere yabancı aktörlerin Mogadişu ile bağları derinleştirmesi için fırsatlar yarattığını belirtti.


ETİYOPYA DENİZ, SOMALİLAND TANINMA İSTİYOR

Dr. Abdel Rahman Abdullah BADİYU
Somalia Today

Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed ile ayrılıkçı Somaliland Cumhurbaşkanı Muse Bihi arasında imzalanan Mutabakat Zaptı’nın yol açtığı kriz Afrika Boynuzu’nda şok etkisi yarattı.  1 Ocak 2024’te Etiyopya’nın Aden Körfezi sularında 20 kilometrelik stratejik bir koridor, ticari bir liman ve askeri güçleri için bir deniz üssü elde etmesini öngören mutabakat anlaşması imzalandı.

Halklarını kasıp kavuran derin siyasi, ekonomik ve sosyal krizler, bu liderleri, içinde yaşadıkları karmaşık iç krizlere alışılmadık çözümler aramaya yöneltti. Etiyopya için, Aden Körfezi’nde bir koridor kurma çabası, güvenli deniz erişimini güvence altına almak ve kendisini deniz ticaretinde Cibuti ve Eritre’ye kalıcı bağımlılıktan kurtarmak için stratejik bir hamleyi temsil ediyor. Bu onun bir süredir denize kıyısı olmayan Etiyopya için kurduğu bir hayaldi. Aynı zamanda Somaliland’ın bağımsız bir devlet olarak uluslararası tanınma arzusu da uzun vadeli bir hedef olmuştur. 1991 yılında Somali’den ayrılan Somaliland, uluslararası alanda tanınmayı başaramadı ve Somali federal devletiyle yapılan müzakereler somut sonuçlar vermedi. Başkan Bihi, bu mutabakat zaptı Somaliland’ın bu hedefe Etiyopya aracılığıyla ulaşması için bir fırsat teşkil ettiğine inanıyor.


ERDOĞAN’IN KAHİRE ZİYARETİNİN İLK SONUCU, VATANDAŞLIK İPTALİ

Hişam Al NAJJAR
Al Arab

Türkiye’deki Arap aktivistler açısından ciddi yankı uyandıracak siyasi bir uyarı.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’a yaptığı son ziyaretin ardından Ankara, Müslüman Kardeşler liderlerine karşı bir dizi önlem açıkladı. Bunlardan belki de en öne çıkanı Müslüman Kardeşler’in Vekil Rehberi Mahmud Hüseyin’in vatandaşlığının iptal edilmesi. Bu ziyaretin ilk sonucu, iki ülke arasındaki en önemli anlaşmazlık dosyalarından biri olan Müslüman Kardeşler meselesini kapatmaya yönelik bir başlangıç oldu.

Vatandaşlığın iptali büyük bir siyasi uyarı ve pek çok sonuç doğuracak. Zira Türkiye’deki haber ajansları, internet siteleri ve kurumlar için çalışan Ortadoğu ve Kuzey Afrikalı pek çok grup kendilerini tehdit altında hissedebilir ve akıbetleri konusunda endişe duyabilir.

Gözlemciler, gerçek anlamda karşılıklı çıkarlara dayalı bir aşamaya geçebilmesi için Müslüman Kardeşler kartının neredeyse tamamen Türkiye’nin elinden alınması gerektiğine dikkat çekiyor.

Önlemler, İhvan’ın en önde gelen liderinin vatandaşlığının geri alınması ve pasaportunun iptal edilmesiyle sınırlı kalmamış, Hasm silahlı hareketinin unsurlarının ve Türk üniversitelerinde çalışan akademik unsurların sınır dışı edilmesini, yerleşik unsurların faaliyetlerine kısıtlamalar getirilmesini ve sosyal medyadaki faaliyetlerinin kısıtlanmasını da içerdi. Türk makamları ayrıca İhvan kadrolarından Mısır rejimini eleştiren saldırgan haber ve paylaşımlarda bulunmamalarını talep etti ve ihlal edenleri derhal ülkeden sınır dışı etmekle tehdit etti.

Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’in nüfuzlu liderlerine, aktivistlerine ve vatandaşlığa kabul edilmiş kişilere yönelik baskısı, rejiminin devletin çıkarlarını grubun çıkarlarından üstün tuttuğunu ve siyasal İslam’la ilişkilerin artık eskisi gibi olmayacağını gösteriyor.


ABD VETOSU VE İSRAİL SAVAŞ SUÇLARININ KORUNMASI

Suri Al KUDVA
Addastur/Ürdün

İsrail işgalini korumak ve işgal ordusunun işlediği soykırım suçlarını örtbas etmek ne işgal devletine ne de tüm bölgeye güvenlik getirecektir ve getirmemiştir. ABD yönetiminin savaşı durdurma ve yardım getirme kararlarına karşı Güvenlik Konseyinde veto hakkını kullanmasının tek bir anlamı vardır: Amerika Gazze’de savaş suçu işlenmesinde işgalin ortağıdır. Özellikle de Gazze’nin silahlarla ve ABD desteğiyle katledilmesi, tüm sınırları aşan planın doğasını ortaya koymaktadır.

Sömürgecilik, işgal, kibir ve güç çıkarlarına dayalı uluslararası denklemler değiştirilmelidir. Tarih, Gazze’nin çocuklarının katillerini bağışlamayacaktır ve onların elleri şimdi kanla lekelenmiştir ve yargılanmaktan kaçamayacaklar. İşgal, soykırım suçları işlemeye ve uluslararası hukuku ihlal etmeye ne kadar devam ederse etsin, eninde sonunda adalet ve hukuk galip gelecektir.

Amerika Birleşik Devletleri bir kez daha BM Güvenlik Konseyindeki veto yetkisini kullanarak işgal devletini, Gazze Şeridi’ne yönelik saldırganlığını durdurmaya zorlayan bir kararın kabul edilmesini engelledi. Dünyanın farklı ülkelerinden gözlemciler, Amerika’nın işgal devletinin Filistin halkına karşı yürüttüğü imha savaşını durdurmayı reddetmeye devam etmesini şaşkınlıkla karşılıyor. Uluslararası toplumun iradesini hiçe sayan ABD vetosu, İsrail işgal devletine, halkımıza yönelik saldırganlığını sürdürmesi ve Refah’a yönelik kanlı saldırısını gerçekleştirmesi için ek bir yeşil ışık yakacaktır.

ABD yönetiminin işgalin ortağı haline geldiği ve yönetim tarafından alınan tedbirlerin işgal makamlarını desteklediği ve koruduğu, ABD’nin Güvenlik Konseyine sunacağını açıkladığı alternatif karar tasarısının Cezayir-Arap karar tasarısını veto etmesine gerekçe teşkil ettiği açıkça ortaya çıkmıştır. ABD, işgali ve Filistin halkına yönelik barbarca saldırganlığı destekleme politikasının bir sonucu olarak, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Filistinli çocuklara, kadınlara ve yaşlılara yönelik işgal güçleri eliyle sürdürdüğü saldırganlığın sorumluluğunu taşımaktadır.

ABD’nin işgale yönelik politikası ve desteği, ABD’yi İsrail işgal güçlerinin Kudüs de dahil olmak üzere Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da Filistinlilere karşı işlediği soykırım, etnik temizlik ve savaş suçlarının ortağı haline getirmektedir ve bu politika dünya için bir tehlike ve uluslararası barış ve güvenlik için bir tehdit haline gelmiştir.

ABD’nin Güvenlik Konseyindeki vetosu, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun uluslararası meşruiyeti ve Arap girişimini hiçe sayarak Batı Şeria ve Gazze Şeridi üzerinde tam güvenlik kontrolüne ilişkin açıklamalarıyla birlikte geldi. Tüm dünya bağımsız bir Filistin devletinden bahsediyor ve bunu tanımaya çalışıyor. İsrail’in bu kabul edilemez politikaları güvenlik ve istikrar getirmiyor ve bu yıkıcı yaklaşımın devam etmesi büyük çaplı bir patlamaya yol açacaktır.

Bu savaş devam edemez, işgal, dünyaya meydan okuyamaz ve Filistinlilerin haklarını destekleyen uluslararası tutumu görmezden gelemez. Filistin halkına yönelik süregelen saldırı durdurulmalı, Filistin devleti Birleşmiş Milletlere tam üye olmalı ve 4 Haziran 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin bağımsızlığı hayata geçirilmelidir.

ÖNCEKİ HABER

Berlinale'de Altın Ayı ödülünü 'Dahomey' kazandı

SONRAKİ HABER

Hamas ile İsrail arasındaki ateşkesin aşamalı olacağı bildirildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa