11 Mart 2013 09:52

Sendikacılar daha fazla sorumluluk almalıdır

Seyit Aslan

Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın geçtiğimiz Pazartesi günü Evrensel gazetesinde yayımlanan röportajında “Sendikalar Kürt sorununda daha cesur olmalı” diye düşüncelerini okuduk. Kendisine katılmamak mümkün değil. Evet sendikalar bu süreçte daha cesur olmalı. Bu süreci sendikaların işçi sınıfına bu sorunu anlatmaktaki zaaflarını aşacakları bir dönem olarak da ifade edilebiliriz.

Çünkü 30 yılı aşkın süredir devam eden savaş ve çatışma ortamında işçi sınıfının kazanımları “memleket bölünüyor, parçalanıyor” paranoyası ile bir bir elimizden alındı, dönemin hassasiyetleri ileri sürülerek suskun kalındı. Her işçi ve emek direnişine “bölücülük” yaftası yapıştırıldı, direnişteki işçilere “aranıza bölücüleri almayın” uyarıları yapıldı. Ve ne yazık ki memleketin sendikal hareketinin büyük bölümü şoven, milliyetçi propagandanın etkisinden kurtulamadı ve böylelikle sistemin ve egemen düşüncenin politikalarına yedeklendi. Terörü telin mitinglerinden, şehit cenazelerine kadar işçilerin duygu ve düşüncelerini istismar eden bir politika izlendi.

Bu sendikacılara göre devletin egemen politikaları neyse onun arkasında durmak gerekirdi. Roboskî katliamında bile seslerini çıkarmadılar. Onlara göre Kürt sorunu diye bir şey yoktu. Binlerce insan bu çatışmada yaşamını yitirmemiş gibi yapıldı. Ya da sadece ölen askerler için açıklama yapılageldi. Dünya bu sorunu konuşurken sustular. Kimisi “emperyalistlerin bir oyunu”, kimisi “sorun ekonomik bir meseledir, fabrika kursak bu sorun ortadan kalkar” dedi. Kürt halkının eşitlik, özgürlük, anadil talebi görmezden gelindi. Kimse “Kürtler nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşasınlar, nasıl yaşayacaklarına kendileri karar versin” deme cesaretini gösteremedi.

Binlerce Kürt KCK operasyonları ile tutuklanırken, seçilmiş milletvekilleri ve belediye başkanları cezaevindeyken, “böyle hukuk olmaz” demedi, ne yazık ki... Devlet ve hükümet İmralı’da Öcalan’la oturup konuşurken bile bu yaklaşımlar devam ediyor. Türk-İş’ten fazla bir şey beklenmez. KESK’in DİSK’e yaptığı “sürece dair ortak açıklama yapalım” çağrısına yanıt verilmedi. Sadece yanıt verilmemekle kalsa iyi, KESK’e gönderilen öneri metni Kürt halkının mücadelesine ve sürece katkı yerine eleştirel bir yaklaşımla ele alındı. Sendikal Güç Birliği Platformu’nun sürece dair mesajını tam olarak nedir okuyamadık.

Bunlar sadece bir iki örnek. Evet süreç belki hızlı ilerleyecek, belki bazen durağanlaşacak. Burada başta sendikalar olmak üzere emek örgütlerine büyük görev düşüyor. Hükümetin arkasında değil, bir adım önünde olunmalı. Barışı ve kardeşliği her iki halkın duygu ve düşüncelerini gözeterek yaymamız gerekiyor.

“Eğer bu sorunu nasıl olsa hükümet ve taraflar kendi aralarında çözüyor, bize de iyi temennilerde bulunmak kalıyor” diye düşünürsek, süreç sekteye uğrar. TÜSİAD-MÜSİAD görüşlerini ve önerilerini çok açık biçimde ifade ederken, sendikalarda ortaya çıkan bu sessizlik neyle ifade edilebilir? Sermaye kendi çıkarları açısından sürece müdahale etmeye çalışıyor. Öyleyse Türk ve Kürt halkının tam hak eşitliğini savunmak için hem daha cesur olmak, hem de daha ilerden sorumluk alma göreviyle karşı karşıyayız. Süreci değerlendirmek, nasıl katkı veriliri konuşmak, üzerimize düşeni en ilerden yapmak için bir araya gelmek zorundayız.

Petrol-İş Sendikamızın Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın bu röportajı bir çağrı olarak okunmalıdır. En azından ilk olarak sorumluluk duyanların bir araya gelerek tartışması, giderek daha fazla sendikacının süreçte sorumluluk alacağı bir zeminin oluşması için başlangıç olabilir. Bu konuda yapılacak çağrıya birçok sendikacının ve sendikanın yanıt vereceğini düşünüyorum. Yeter ki bir ilk adım atılsın. Bu ilk adımı Mustafa Öztaşkın yapabilir diye düşünüyorum ve gazetede söylediklerini önemli ölçüde desteklediğimi belirtmek istiyorum.  

Eşit haklar, barış ve kardeşlik için sorumluluk alma zamanıdır. Bu süreç bugüne kadar yapılan eksiklikleri gidermenin başlangıcı olacaktır.

*DİSK/Gıda-İş Sendikası Genel Sekreteri

Evrensel'i Takip Et