Bölünmüş Libya, savaştaki Sudan’da ara bulucu
Libya'nın, iç savaşa sürüklenen Sudan'da arabulucuğa soyunması Arap basının öne çıkan gündemlerinden oldu. Gazze'de ise yardım kamyonları sokulmazken havadan yardım atılması tepki görüyor.
Arşiv | Fotoğraf: AA
Yusuf ERTAŞ
Arap basını, yıllardır bölünmüşlükle boğuşan Libya’nın, aylardır iç savaşla boğuşan Sudan’daki krizde ara buluculuk yapmaya çalışmasını gündeme taşıdı. Yine Gazze’de, yüzlerce yardım kamyonu Refah kapısında beklerken Mısır, Ürdün ve BAE’ye ait uçakların bölgeye havadan gıda paketleri atması öne çıkan diğer bir gündem maddesi oldu. Her iki olay da bir ironi olarak değerlendirildi.
BUSHNELL’İN EYLEMİ: GÖRÜLMEMİŞ BİR DURUM
Arap basını, İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü katliamlarla bağlantılı olarak yaşanan iki olayı gündeme taşıdı. İlki, bir Amerikan askerinin ABD’deki İsrail elçilik binasının önünde Gazze katliamını protesto etmek için üzerine benzin dökerek kendini yakması. BAE merkezli Al Halic Yazarı Miftah Şuaib “Kendini yakarak ölmek ABD askerleri arasında eşi benzeri olmayan bir protesto. Bir askerin kampta intihar etmesi ya da arkadaşlarını vurduktan sonra kendini öldürmesi yaygın bir durumdur. Ancak yayımlanan görüntülere göre, bir askerin üniformasını giymesi, silahsız olması, üzerine yanıcı bir madde dökmesi ve halka açık bir yerde kendini yakması daha önce görülmemiş bir şey. Bushnell’in eylemi, kurumunun Gazze’ye yönelik suç savaşında İsrail’e verdiği açık destekten dolayı duyduğu büyük pişmanlık ve suçluluk duygusunun bir ifadesi olabilir” yorumunu yaptı.
GIDA YÜKLÜ KAMYONLAR REFAH KAPISINDA BEKLETİLİRKEN…
Diğeri ise üçü Ürdün, diğerleri Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Fransız askeri C-130’ları olmak üzere gıda malzemesi yüklü altı uçağın ABD tarafından Gazze’ye gönderilmesiydi. Refah kapısında binlerce yardım tırı bekletilirken, Mısır, Ürdün ve BAE’ye ait uçaklardan çok az miktarda gıda paketlerinin Gazze’ye atılmasının Arap ülkelerinin aczini ortaya koyduğuna vurgu yapıldı. Rai Al Youm Yazarı Abdulbari Atwan, “Bir kısmı uzun bekleyiş nedeniyle son kullanma tarihleri geçen yüz binlerce ton gıda ve tıbbi malzeme taşıyan insani yardım yüklü 2 bin 300’den fazla kamyon kapalı Refah Sınır Kapısı’nın önünde beklediği bir dönemde bu gösterişli hava indirmesine başvurulmasına” dikkat çekti. Atwan, bu girişimi, “Bir yandan bu yapay Arap resmi çaresizliği ve diğer yandan İsrail’in kanlı küstahlığı karşısında halklarının öfkesini hafifletmek için başarısız bir girişim olarak daha fazla aşağılama, küçük düşürme ve hatta sömürme anlamına gelmektedir” diye değerlendirdi.
BÖLÜNMÜŞ LİBYA SUDAN SAVAŞINDA ARA BULUCU
Libya, uzun süre ülkeyi yöneten Albay Muammer Kaddafi’nin 2011’de devrilip öldürülmesinden bu yana siyasi kaos içinde. Ülkede iki meclis ve iki hükümet var. O tarihten bu yana ülke çatışmaların içinde debeleniyor. Şimdi bu bölünmüş vaziyetteki ve her türlü ara bulucu girişime rağmen bir türlü birleşemeyen Libya’daki bir taraf, Sudan’da ara bulucu olacak. Birlik hükümeti resmi olarak açıklamasa da Sudan’ın Geçici Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah Burhan’ı destekliyor. Hafter ise Hemedti olarak tanınan Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Dagalo’yu destekliyor. Al Arabi Al Cedid gazetesinde Usame Ali, “Kendi ülkesinde şiddetli bir çatışmanın ortasında kalan bir hükümetin, kendi ülkesindekine benzer bir duruma ne gibi çözümler sunabileceği sorusu hâlâ yanıt bekliyor” tespitini yapıyor ve sosyal medya kullanıcılarının “Bu hükümetin kendisine ve kendi ülkesindeki çatışma durumuna odaklanması daha iyi olmaz mı?” dediklerini aktarıyor. Usame Ali “Trablus girişimi, Sudan’daki çatışmanın her iki tarafının da rızasıyla ateşkes dayatmak için arkasında uluslararası bir fikir birliği ile Sudan’da uzun süreli çatışmaların durdurulması için yeni bir başlık mı olacak?” diyerek bu girişimin arkasında uluslararası ve bölgesel güçlerin olduğuna işaret ediyor.
SUDAN TRABLUS’TA... NEDEN ŞİMDİ?
Usame ALİ
Al Arabi Al Cedid
Libya Ulusal Birlik Hükümeti (GNU), Sudan’daki çatışmanın tarafları arasında ara buluculuk yapmaya çalıştığını resmi olarak açıklamadı, ancak geçtiğimiz pazartesi günü Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah Burhan’ı ağırlaması ve ardından Hızlı Destek Güçleri Başkanı Muhammed Hamdan Dagalo’yu (Hemedti) konuk edecek olması bunu açıkça gösteriyor.
Ancak, kendi ülkesinde şiddetli bir çatışmanın ortasında kalan bir hükümetin, kendi ülkesindekine benzer bir duruma ne gibi çözümler sunabileceği sorusu hâlâ yanıt bekliyor. Sosyal medya üzerinden bir takipçinin “Bu hükümetin kendisine ve kendi ülkesindeki çatışma durumuna odaklanması daha iyi olmaz mı?” sözleri sosyal medya platformlarında dile getirilen pek çok soruyu özetliyor.
Trablus’taki hükümetin Sudan’daki çatışmanın herhangi bir tarafının yanında yer alan net bir tutum açıklamadığı doğrudur. Ancak Burhan’ı ağırlaması, Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutanı sıfatını taşıyan mevkidaşı Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed Manafi tarafından törenle karşılanması ve ardından Manafi’nin Burhan ile düzenlediği ortak basın toplantısında iki ülke arasında daha önce varılan anlaşmaların aktif hale getirildiğini açıklaması, Burhan’ın egemenliğinin ve konseyinin meşruiyetinin tanındığını göstermektedir.
Libya ve Sudan’daki krizler birbirine benzemektedir ve Libya’da zorlu müzakereler sonucunda ateşkes sağlanmıştır. Bu müzakerelerin siyasi ortaklık inancından kaynaklanmadığı, Trablus’ta bir buçuk yıldır devam eden savaşın sonuçlarının dayattığı ve başta Türkiye ve Rusya olmak üzere dışarıdan müdahale eden askeri güçlerin dengesi nedeniyle hâlâ devam ettiği bilinmektedir.
Trablus girişimi, Sudan’daki çatışmanın her iki tarafının da rızasıyla ateşkes dayatmak için arkasında uluslararası bir fikir birliği ile Sudan’da uzun süreli çatışmaların durdurulması için yeni bir başlık mı olacak?
Özellikle de Burhan’ın, Hafter’e yakın olan ve Hafter’in politikalarına ters düşecek ya da en azından durumunu tehdit edecek ve onun Sudan’daki olaylarla ilişkisini ortaya çıkaracak bir tutum almayacak olan Duqlo’nun kendisinden sonra Trablus’u ziyaret edeceğini çok iyi bilmesine rağmen bu daveti kabul etmesi, durumun böyle olduğunun bir işaretidir.
SUDAN’DA ARA BULUCULUĞA İHTİYAÇ VAR
Valid OSMAN
Al Maşhad al Sudani
Yıllardır bölünmüşlükle boğuşan Libya’nın, aylardır iç savaşla boğuşan Sudan’daki krizde ara buluculuk yapmaya çalışması Arap haritasının ironilerinden biridir.
Herhangi bir Arap tarafının herhangi bir kardeş ülkedeki tarafları uzlaştırma çabasında yanlış bir şey yok. Buradaki ironi, Libya krizinin, Libyalıları istikrardan mahrum bırakan insani ve maddi kayıplara, bölünmüşlüğe ve çoklu bağımlılıklara son vermek üzere ülkeyi ve siyasetçilerini bir araya getirmeyi amaçlayan tüm BM ve bölgesel müdahalelerden kaçmış olmasından kaynaklanıyor.
Ne yazık ki, Libya veya Sudan’da hiçbir şey değişmeyecek ve önümüzdeki günlerde her iki ülkenin yetkililerine aynı tavsiyeyi tekrarlayacak üçüncü bir ara bulucu ortaya çıkabilir.
BÖLÜNMÜŞ LİBYA, SUDAN’DA BURHAN İLE HEMEDTİ ARASINDA ARA BULUCU!
Ahmed Ali HASAN
Annahar Al Arabi/Lübnan
Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başkanı Abdülhamid Debiba, Sudan’da geçen yılın nisan ayından bu yana devam eden çatışmayı çözmek amacıyla Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah Burhan ile “Hemedti” olarak bilinen Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Hamdan Dagalo arasında ara buluculuk yapma girişiminde bulundu.
Her iki taraf da Libya’nın ara buluculuğunu zımnen onayladığını göstermiş olsa da, girişim, aynı zamanda şiddetli bir güç ve nüfuz mücadelesiyle mücadele eden bölünmüş bir Libya’nın bölgesel bir rol oynama kabiliyeti hakkında soru işaretleri yarattı.
Libya’nın Sudan’la, Mısır’la üçlü noktadan başlayıp Çad’la üçlü noktada sona eren 380 km’lik bir güney sınır şeridi bulunuyor. Krizin patlak vermesinden bu yana bu şerit yaklaşık 20 bin Sudanlı mülteciyi kabul etmiştir.
Libyalı Siyasi Analist Ahmed Haraz, “Dubaiba’nın kendisi Libya’daki iktidar mücadelesinin bir tarafı, o halde nasıl dışarıdan bir rol oynayabilir?” diyerek, bu hamlesinin “Hükümetinin yaşadığı krizler ve ayrılması için artan yerel ve uluslararası talepler ışığında kartlarını oynama” çerçevesinde geldiğine işaret etti.
GAZZE’DEKİ YİYECEK BOMBARDIMANI UTANÇ VE AŞAĞILANMANIN ZİRVESİDİR
Abdulbari ATWAN
Rai Al Youm
Salı günü dünyanın dikkatini iki olay çekti, bunlardan ilki ve en önemlisi: Amerikalı genç bir pilot, işgal devletinin Gazze Şeridi’nde gerçekleştirdiği katliamları protesto etmek için ülkesindeki İsrail Büyükelçiliği önünde kendini ateşe verdi ve tüm dünya bu gencin vücuduna gazyağı dökmesini ve ardından “şehit olana” kadar kendini yakmasını izledi. Utanmaz bir gösteriş ile karakterize edilen ve ses ve görüntülerle de belgelenen ikinci olay ise, üçü Ürdün, diğerleri Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Fransız askeri C-130’ları olmak üzere gıda malzemesi yüklü altı uçağın Amerika Birleşik Devletleri tarafından gönderilmesiydi.
İlk olay tüm sosyal medyada en çok izlenen olay oldu ve izlenme sayısı yüz milyonlara, hatta daha fazlasına ulaştı. Genç Amerikalı, özellikle ülkesinin vatandaşları arasında eşi benzeri görülmemiş bir küresel sempati topladı ve “şahadeti” ülkesinin hükümetine ve yaklaşık beş aydır Gazze Şeridi’nde soykırım ve etnik temizlik savaşı yürüten işgal devletine şok edici bir darbe oldu. Yaklaşık beş aydır Gazze Şeridi’nde 30 binden fazla şehit ve 100 binden fazla yaralı verildi, yaklaşık iki milyon insan yerinden edildi ve evlerinin yüzde 86’sı yıkıldı. İkinci olay olan, Gazze Şeridi’nde açlık çeken insanlara havadan “insani yardım” atılması ile ilgili tepkiler gelince; azınlık destek ve memnuniyetlerini ifade ederken, çoğunluk için eleştiri ve alay konusu oldu.
Saf ve masum insani hedefleri ve sahip olduğu uzlaşma açısından açık ve net olduğu için ilk olayı bir kenara bırakıyor ve birkaç kilit noktada kafa karışıklığı, şüphe ve kuşku uyandıran ikinci olaya odaklanıyoruz:
Birincisi: Bir kısmı uzun bekleyiş nedeniyle son kullanma tarihleri geçen yüz binlerce ton gıda ve tıbbi malzeme taşıyan İnsani yardım yüklü 2 bin 300’den fazla kamyon kapalı Refah Sınır Kapısı’nın önünde beklediği bir dönemde bu gösterişli hava indirmesine başvurulması
İkincisi: Bırakılan toplam yardım ve hazırlanan yemek miktarı 46 tonu geçmemektedir ki bu da ancak birkaç yüz kişiye ve sadece bir öğüne yetmektedir.
Üçüncüsü: Bu altı askeri uçak Gazze Şeridi’nin hava sahasına işgal devletiyle koordinasyon halinde ve belki de yalvar yakar onun onayını alarak girmiştir; yani bu, bölümleri üzerinde önceden anlaşılmış ve geçersiz kılınmış bir “oyundur”.
Dördüncüsü: Bu adım, zaten açlıkla karşı karşıya olan ve bir buçuk milyondan fazlası çadırlarda çok kötü koşullarda yaşayan Gazze halkı için geçici veya kalıcı bir çözüm sağlamadı. Aksine, bu çıkarma tam tersini yaptı: İşgal kasaplarının ve yürüttükleri soykırım eylemlerinin ekmeğine yağ sürdü ve onlara insani bir dokunuş katarak uluslararası baskıyı hafifletti ve onları dünyaya uysal, iş birlikçi ve insancıl bir kuzu olarak sundu.
Beşincisi: Uçakları bu hava indirme operasyonuna katılan üç Arap ülkesi (Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri) işgalci devletle normalleşen ülkeler arasında yer alıyor. Dört aydan fazla süren kan dökülmesinin ardından ancak 46 ton yiyecek sağlayabildiler. Güney Afrika, Kolombiya, Bolivya, Şili ve Venezuela gibi Arap ve İslam dışı ülkelerin yaptığı gibi hiçbiri ilişkilerini kesmediler ve protesto amacıyla başkentlerindeki İsrail Büyükelçiliğini kapatmadılar.
Altıncısı: Gazze Şeridi’nden siyasi ve ahlaki olarak sorumlu olan büyük Mısır’ın bu operasyonda sağladığı veya bıraktığı tek şey, resmi açıklamalara göre, kötü hazırlanmış ve kötü uygulanmış olduğunda ısrar ettiğimiz 10 tondu. Refah Sınır Kapısı’nın kapatılması ve İsrail’in tüm koşullarına boyun eğilmesi konusunda en büyük sorumluluğu taşıyan Mısır, büyüklüğü, statüsü ve sorumluluklarıyla kıyaslandığında neden bu çok ama çok küçük adıma ihtiyaç duymaktadır?
Yüz binlerce aç insanın, iki ya da üç gündür tek lokma ekmek yemeyen ve su kirliliği nedeniyle hastalık ve salgınlarla boğuşan çocuklarını doyurmak için gökten düşen yemekleri soluk soluğa topladığını, hastanelerin tamamen yıkıldığını ve ilaç yokluğunu gören herkes şok olur, utanır ve üzülür. Çünkü bölge ve belki de tüm dünya tarihinde daha önce böyle bir şey yaşanmamıştır. Çünkü bölge ve belki de tüm dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durumdur, aşağılanma ve alçalmanın zirvesidir ve üç Arap ülkesinin hükümetlerinin medyada övünmesi çok utanç vericidir.
Bu kadar küçük bir adımla silahların, paranın, orduların ve Amerika’ya sadakatin sahibi olan üç Arap ülkesi hükümetlerinin medyada övünmeleri, böbürlenmeleri ve gözlerinin önünde trajedinin zirvesini yaşayan kardeş bir halka karşı görevlerini yerine getirdiklerine, vicdanlarını temizlediklerine ve tüm sorumluluklarını üstlendiklerine inanarak kendilerini tamamen tatmin olmuş hissetmeleri ve belki de gurur duymaları çok utanç vericidir.
Bu, bunu üstlenen hükümetleri rencide eden ve Gazze Şeridi’ndeki mazlum, kuşatılmış ve açlık çeken Filistin halkı için çok az şey ifade eden utanç verici bir gösteridir. Aynı zamanda bu, bir yandan bu yapay Arap resmi çaresizliği ve diğer yandan İsrail’in kanlı küstahlığı karşısında halklarının öfkesini hafifletmek için başarısız bir girişim olarak daha fazla aşağılama, küçük düşürme ve hatta sömürme anlamına gelmektedir.