İzmir'de ev hapsindeki gazeteciler: Gerçeklere ışık tutmaktan vazgeçmeyeceğiz
İzmir’de ev hapsi verilen gazetecilerden Tolga Güney ve Melike Aydın gazetemize konuştu: “Mesleğimizi yaptığımız için ceza alıyoruz”
Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş / Evrensel
Eda AKTAŞ
İzmir
İzmir’de 13 Şubat günü gerçekleştirilen ev baskınlarında Mezopotamya Ajansı (MA) Muhabirleri Semra Turan, Delal Akyüz ve Tolga Güney, JINNEWS Muhabiri Melike Aydın, Gazete Duvar Muhabiri Cihan Başakçıoğlu ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Basın Çalışanı Fatma Funda Akbulut gözaltına alındı.
Yaptıkları haberlerden dolayı gözaltına alınan ve 4 gün sonra çıkarıldıkları Sulh Ceza Mahkemesinde Akyüz, Güney, Aydın ve Akbulut hakkında ev hapsi kararı verilirken, Turan ve Başakçıoğlu ise adli kontrol uygulamasıyla serbest bırakıldı. Gazetecilere yönelik baskıları ve ev hapsi kararını MA Muhabiri Tolga Güney ve JINNEWS Muhabiri Melike Aydın ile konuştuk.
"AKP GAZETECİLERİ SİNDİRMEK İSTİYOR"
Türkiye’de halkın haber alma hakkını savunan ve karanlıkta kalan gerçeklere ışık tutan gazetecilerin her zaman iktidarların hedefinde olduğunu söyleyen MA Muhabiri Tolga Güney, “Fakat AKP iktidarı dönemi kadar baskının yoğunlaştığı bir dönem yaşanmadı. AKP, devlet basınının yanı sıra önce kendi medyasını oluşturdu, ardından da ana akım dahil tüm medyayı eline geçirdi. Eline geçiremediği muhalif medya ve gazetecileri ise gözaltı, tutuklama ya da yurt dışına çıkmaya zorlama gibi yöntemlerle sindirmek istedi. Maden ve enerji şirketleriyle yaptığı anlaşmalar, Türkiye’nin bir yanında doğayı onlara peşkeş çekmesi görünmesin istedi. 22 yılda yüzlerce gazeteci tutuklandı, birçoğu yargılandığı davalardan beraat etti, onlarcası da halen tutuklu” dedi.
Tüm bunlara rağmen sinmeyen gazetecilere elindeki yargı ve kolluk gücü ile saldırdığını belirten Güney, “Tek amacı ise ‘Canını sıkacak’ kimsenin yoluna çıkmamasıydı. Bu baskılar, hedef göstermeler ise bizleri hiç yıldırmadı, biz gazeteciliğin evrensel ilkelerini baz alarak haber yazmaya devam ettik. Bizim tek amacımız ise halkın tüm gerçekleri bilmesi oldu. Bunun için çalışmaya da devam edeceğiz” diye konuştu.
"DOĞA TALANI HABERLERİ SORULDU"
Güney, bir gazetecinin yaptığı haberlerden kaynaklı gözaltına alınmasının dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek bir olay olduğunu, ancak AKP döneminde bunun sık sık yaşandığını dile getirdi.
Doğanın talanına ilişkin yaptığı haberlerin gözaltındayken sorulduğunu anlatan Güney, şunları söyledi: “Ben gözaltındayken Erzincan İliç’te siyanürlü altın ayrıştırması yapılan bir madende toprak kayması yaşandı ve bilinen 9 işçi halen ağır metallerin bulunduğu toprağın altında. Bundan iki gün sonra ise bana, polis sorgusunda Bergama Altın Madeni ile ilgili yaptığım telefon görüşmeleri soruldu. İliç’te geçen yılda siyanür borusunun patladığını ve aynı durumun Bergama’da da yaşanabileceğine işaret ettiğim haberimden kaynaklı ifade vermek zorunda kaldım. Yine Türkiye’de toplam 5 siyanür havuzu bulunan maden işleten Koza Altın firmasının Karadeniz’de açmak istediği madenlere ilişkin ‘Koza gözünü bu sefer de Karadeniz’e dikti’ başlıklı haberim suçlama gerekçesi olarak önüme çıkarıldı. Bunların yanı sıra Akbelen, Urla, Aydın, Muğla, Artvin, Ordu, İkizdere gibi bölgelerden, asbestle dolu Sao Paulo gemisi ile ilgili yaptığım doğa talanı haberleri örgüt üyeliği gerekçesi yapıldı.”
Haberlerinde iktidarın maden ve enerji şirketlerine her türlü kolaylığı sağlaması, ÇED’lerden muaf tutması, yasal engellerin kaldırılmasını konu edindiğini belirten Güney, son 20 yılda doğanın hızlı bir şekilde talan edildiğini ifade etti. “Rantlarına çomak sokulması, cılız da olsa bir sesin yükselmesi, zeytinini, fındığını, pamuğunu korumak isteyen köylünün sesinin duyulması onları ne kadar rahatsız ederse o kadar görevimizi yaptığımızın da farkındayız” diyen Güney, gözaltından çıktıktan sonra sesini duyurmaya çalıştığı Akbelen, İkizdere ya da talanın yaşandığı diğer yerlerden köylülerin kendisini aramasının gurur verici bir duygu olduğunu söyledi.
"YAZMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Tutuklama ve adli kontrol şartlarının uzun yıllardır bir önlem olarak değil “cezalandırma” taktiği olarak kullanıldığını ifade eden Güney, mesleğini yaptığı için ceza almasını eleştirdi. Mesleği sokaklar olan bir gazeteciye ev hapsi cezası verilmesini ironik bulan Güney, “Hele ki seçim sürecine girdiğimiz ve her haberin sahada takip edilmesi gereken bir dönemde gazetecileri eve ya da cezaevlerine hapsetmek de yine bir suça karşı alınan önlem değil, onu cezalandırmak için yapılan bir şey olduğunu düşünüyorum” dedi.
Güney, “Polisin bilgisayar, telefon, harddisk ve tüm görüntü arşivimize el koyması da, ardından verilen ev hapsi de mesleğimizi yapmamamız içindi. İstediklerini bir ölçüde başarmış olsalar da gerçekleri yazmak isteyen bir gazetecinin her koşulda çalışıyor olacağını bilirler. Çalışma arkadaşım olan ve 9 aydır tutuklu bulunan Dicle Müftüoğlu cezaevi koşullarında dahi yazmaya devam ediyor. O ve onun gibi tutuklu bulunan hiçbir gazeteci gerçeklere ışık tutmaktan bir an bile vazgeçmez. Hiçbir gerçek karanlıkta kalmayana kadar evden, cezaevinden ya da sokaktan yazmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
‘BASINA YÖNELİK BASKILAR POLİTİKTİR’
JINNEWS Muhabiri Melike Aydın ise, “Bizden önce olduğu gibi bizden sonra da birçok gazeteci arkadaşımız gözaltına alındı, mahkûmiyet kararları onaylandı. Bizler tam da seçimlerin yaklaştığı bu dönemde sahada haber yapacak gazetecilerdik. Dolayısıyla her zaman hedef konumunda olan Kürt basını özellikle böyle bir süreçte ilk hedef durumunda oluyor. Bunu anlamak zor değil. Ancak gazeteciye baskı, seçim sürecinden ibaret değil ve sadece Kürt basını ile sınırlı da değil. Aslında halkın sesini çıkaran bütün medya kurumları baskı altında” dedi.
Baskıların amacının gazetecinin otosansür uygulamasını sağlamak olduğunu ifade eden Aydın, tutuklama ve gözaltıların tüm basın kurumları ile halka verilen korku mesajı olduğunun, kısacası basına yönelik baskıların ne hukuki ne de meşru olduğunu tamamen politik olduğunu söyledi.
"HEDEFLENEN HALKIN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ"
60’ın üzerinde haberinin önüne suç unsuru olarak konulduğunu, ’90’lı yıllarda yaygın olan ‘düşünce suçlusu’ kavramının bugün de devam ettiğini dile getiren Aydın, “Aslında hedeflenen gazeteciler nezdinde halkın ifade özgürlüğü. Kendini kitlelere ifade edememe hali kişilerin veya kesimlerin de politik varlığına zarar verilmesi demektir. Çünkü bizler halkın farklı kesimlerinin kendini ifade etmesinin araçlarıyız. Bize uygulanan sansür Türkiye’de tek sesli bir iklimin yaratılması ve toplumun toplum olmaktan çıkarılıp söz söyleyemeyen yığınlara dönüştürmesi sonucunu doğuracaktır” şekilde konuştu.
BASKILAR TEK TİPÇİLİĞİN POSTAL SESİ…
“Bizi gözaltına alan irade başta İmralı Cezaevinde ve tüm cezaevlerinde uygulanan tecride ilişkin haberler sonrasında da Agrobay işçilerinin direnişi ve ekolojik yıkıma dönük Akbelen Ormanı’nın katledilmesine dönük haberlerimiz oldu” diyen JINNEWS Muhabiri Melike Aydın, Kürtlerin, işçilerin, ekolojik yıkıma karşı olanların sesinin duyulmasından dolayı rahatsız olanların olduğunu belirtti.
Aydın, “İtaatkar, başkasının acısına duyarsız kalan toplum hatta bu acıları hak ettiğini düşünen acı çekmesinden mutlu olan veya öfke ile yoğrulan toplum ancak tek bakış açısının yorumladığı tek kaynağın seçtiği bilgilerin yayılması ile mümkün olur. Yani gazetecilere yönelik baskı tek tipçiliğin postal sesinden başka bir şey değildir” dedi.
"EN ZOR ŞARTLARDA DAHİ GAZETECİLİĞİMİZİ YAPACAĞIZ"
Ev hapsi kararını eleştiren Aydın, “Bizler sahada haber yapan gazetecilerdik. Evlere hapsederek bu imkanımızı elimizden aldılar. Bilgisayarlarımızın imajları alınabilirdi ama elimizden aldılar. Kısıtlı imkanlarımızla bunları yerine koymaya çalıştık. Dahili hafızası olmadığı halde kimi arkadaşlarımızın fotoğraf makinesine el koydular. Bu bizi çalışamaz hale getirmekten başka bir şey değil. Elbette ki ev hapsi basının sesini kısma çabasından başka bir şey değil. Ama tabii ki en zor şartlarda dahi biz gazeteciliğimizi yapmaya ve gazeteciliğin suç değil halkın ifade özgürlüğü olduğunu söylemeye devam edeceğiz” diye konuştu.