06 Mart 2024 01:59

Altının bedeli: İnsanın ve doğanın ölümü

Kaza sonrasında yapılan açıklamalarda devletin suçu şirkete, şirketin de birkaç insana atması kapitalistlerin ne insan hayatını ne doğayı, sadece kârı düşündüğünü gösteriyor.

Fotoğraf: AFAD

Paylaş

Mühendislik Fakültesi öğrencileri

Hacettepe Üniversitesi

 

Çöpler Altın Madeni, 2000’lerin başında bölge halkını siyanürle altın çıkarmanın doğaya ve insanlara bir zararı olmadığı yalanlarıyla kandırarak insanların siyanür hakkındaki bilgisizliğini kullanarak kurulmuş bir maden. Doğayı koruyan yasalar hiçe sayılarak 2008 yılında ÇED’in verdiği olumlu kararla kuruldu. Altın ayrıştırmada en etkili ve ekonomik yöntem olan siyanürlemenin doğaya, insana vereceği zarar sermayedarların ve devletin gözettiği bir durum hiçbir zaman olmadı. Bu yüzden devlet siyanürün çevreye ve organizmalara verebileceği zarar hakkında ciddi bir çalışma ve kontrol yapmadı. Yani şirket para kazanma uğruna doğayı, insanları, hayvanları kaygısızca hiçe sayabildi çünkü bunu engelleyecek bir kurum yoktu.

DOĞAYA VE HALKA ZEHİR

İlk başta İliç halkı siyanürün insan sağlığına bu denli zarar verebileceğinin farkında değildi. Çok vakit geçmeden zararlı etkiler görülmeye başlandı. Oluşan siyanür denizi ve altın arama çalışmalarının sonuçları bitki örtüsü ve canlı çeşitliliğini yok etti. Bundan dolayı bölge halkının eski geçim kaynakları olan hayvancılık, ziraat ve arıcılık büyük ölçüde azaldı. İşçilerin büyük çoğunluğu bu eski gelir kaynaklarını bırakıp madende ucuz işgücü olarak çalışmaya başladı. İliç’e hayat veren bu doğayla iç içe geçmiş kaynaklar kururken sermayedarlar zenginliklerine zenginlik kattı. Bir diğer yandan; madende çalışmaya başladıktan sonra hastalanan işçiler, doğduktan sonra ölen bebekler, artan kanser vakaları, kuruyan bir doğa, mutasyona uğrayan hayvanlar vardı. Bu belirtilerden sonra uzmanlar incelemeler yapmış ve madenin kapatılması için çağrı yapmışsa da hatta 21 Haziran 2022 tarihinde bir siyanür borusunda sızıntı yaşanıp siyanürün Fırat Nehri’ne akması söz konusu olmuşsa da tüm çağrılar sonuçsuz kaldı ve maden günümüze kadar çalışmaya devam etti.

Tüm bunlara ek olarak altın madeninin çevreye zarar verme şekli sadece siyanür değil. Madeni inşa edebilmek için bölgede yapılan orman tahribatı da can yakıcı düzeyde. Ormanların tahribatı bölgenin ekosisteminin büyük zarar görmesine neden oluyor. Yani bu altın madeni tek başına hem insanlar hem de doğa için büyük bir tehdit.

Sonuç olarak insanların ve doğanın geleceği bir kez daha kapitalistlerin kar hırsına kurban edildi. Herkesin malı gibi görünen doğa metalaştırma potansiyeline sahip olduğunda sermayedarlarca amansızca, sonrası hiç düşünülmeden sömürüldü. Yitirilen insanlık ile ilgilenmediler. Ve böyle büyük bir kaza onları durdurana dek devam ettiler. Bugün gelinen noktada 9 işçi yabancı bir sermayedarın ve iş birlikçilerinin kâr hırsı yüzünden siyanürlü toprağın altında. Kaza sonrasında yapılan açıklamalarda devletin suçu şirkete, şirketin de birkaç insana atması kapitalistlerin ne insan hayatını ne doğayı, sadece kârı düşündüğünü gösteriyor. Yaşanan felaketleri umursamadan yeni kâr denizlerine girerek farklı bir yeri sömürüyorlar veya sömürülmesine izin veriyorlar.

ÇÖZÜM DEĞİL AVUTMA SUNUYORLAR

Daha önce de Türkiye de Siyanürle maden aranmadı mı? Yine katliamlar yaşanmadı mı? 9 işçiyi göçük altına vermeden önce çeşitli odalar, bilim insanları İliç’teki maden arama çalışmalarına ve olabilecek sonuçlarına dair raporlar hazırlamamışlar mıydı? Bugün görülen o ki yaptıkları suçu kapatmak ve kendilerini masum göstermek için hayatımızın her alanında sürdürülebilir doğa ve çevre politikası güzellemesi yapmaya da devam ediyorlar. Üniversitelerde, iş yerlerinde doyurucu olmayan tabldotlarımızdan yemek yerken peçeteliklerin üzerine yapıştırılan kir pas içinde kalmış madenci fotoğrafları ile yediğiniz yemeğe şükretmemizi istiyorlar. Katliamın ardından Hacettepe Üniversitesi’nin tüm fakültelerinin katılımını zorunlu kılınan sürdürülebilir çevre seminerleri verilmeye başlandı. İliç’te yaşadığımız katliamın bir öfkeye dönmemesi için iktidar hayatımızın her alanında bu ve bunun gibi geniş etkinlikler düzenlemeyi bir ihtiyaç olarak görüyor. Ancak biz biliyoruz ki yarattıkları doğa katliamını sürdürülebilir çevre adı altında bireye ve onun alacağı sorumluluklara yıkan yalanlar aslında sürdürülebilir bir kapitalizm için kaynak oluşturuyor. Kazanacağı her türlü kâr için doğayı talan eden canımızı hiçe sayan sistemin karşısında doğanın ve insanlığın sömürüden kurtulduğu uyum içinde yaşadığı bir dünyayı örgütlenerek kurabiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Orta Doğulu kadınların kurtuluşu

SONRAKİ HABER

8 Mart'ı kazandık kaybetmeye niyetimiz yok!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa