Ana dilde eğitim hakkımız “seçmeli” değildir!
Anadilde eğitim hakkı talebimizi yükseltmeli, kısa süreli çözümler üretip bizleri bir aldatmacanın içerisinde bırakanlara gerçek çözümün ne olduğunu öğretmeliyiz.
Fotoğraf: MA
Azad OGUN
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Ana dilde örgün eğitim mi yoksa ana dili seçmeli derslerde görmek mi? Ana dilde örgün eğitimin olmaması ve hükümetle belli başlı çevrelerin buna şiddetle karşı olması ana dilde eğitim hakkının bir bölücü unsur olarak görülmesinden kaynaklanıyor. Bu sebepler tabii ki arttırılabilir ancak irdelendiklerinde sebep olarak gösterilen gerekçeler içi boş ve gereksiz iddialardan öteye gidemiyor. Kürt halkının ezici çoğunluğunun ana dilde eğitim istemesi ve bunun için hak arayışına girmesine karşılık hükûmet, seçmeli Kürtçe dersiyle bu kızgın kalabalığı yatıştırma gayesiyle ana dilde eğitim hakkını gasp etmeye devam ediyor. Peki, bu seçmeli dersler gerçekten Kürt çocuklarına ve gençlerine ana dillerini öğretebiliyor mu?
YABANCI DİLDE EĞİTİMLE HAYATA YABANCILAŞMAK
Çocuklar okula ilk başladıkları süreçte hâlihazırda yabancı oldukları bir dile zorla maruz kalıyorlarken, aldıkları tüm eğitim de yabancı dilleriyle oluyor. Buna bağlı olarak pedagojik sorunlar yaşıyorlar ve ardından kaçınılmaz olarak akademik başarısızlık baş göstermeye başlıyor. Ana dilleri olan Kürtçe, yerini zaman içerisinde Türkçeye bırakıyor. Hatta bununla da kalmıyor, doğuda köy okullarında görev yapan öğretmenlerin bir kısmı “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” gibi ifadeler ve çeşitli milliyetçi söylemlerle çocuklara Türkçülük aşılamaya çalışıyor, kendi ideolojilerini zor ve baskıyla dayatıyorlar. Üstelik zaman zaman bu anların kaydedilerek sosyal mecralarda paylaştığına şahit oluyoruz. Dilini aldıkları çocuklardan Kürt kimliğini ve benliğini de almaktan geri durmuyor bu zihniyet.
Yabancı oldukları bir dille eğitim hayatlarına başlamak zorunda kalan Kürt çocuklarına, devamındaki dört yıl boyunca da yabancı oldukları bir dilde eğitim verdikten sonra ailelerine dönerek “Artık çocuklarınız için Kürtçeyi seçmeli ders olarak seçebilirsiniz” deniyor. Örgün bir eğitim olmadığı için seçmeli olarak Kürtçe seçilse bile anadilde bir yaşam olmadığı için Kürtçe öğrenmek çok daha çetin ve zor bir hâl alıyor. Resmi tüm kurumlarda Türkçe konuşulması gibi başkaca biriken tüm durumlar genç ve çocuk tüm Kürtlerin kendi dillerinden kopmasına sebebiyet veriyor. Bu da devletin bize şunu yaptığını gösteriyor: “Ana dilini ne kadar iyi bilirsen bil, istersen dilini öğrenmek için seçmeli Kürtçe dersleri al; biz yine de seni sosyal yaşam içerisinde Türkçe konuşmaya zorlayacağız. Bizim istediğimiz şekilde yaşayacaksın bizim çizdiğimiz sınırlar içerisinde Kürtçe konuşacaksın.”
SEÇMELİ DERSİ SEÇEBİLMEK DE MESELE!
Çizilen sınırların dışına çıkıldığı zaman ya terörist olarak damgalanıyorsunuz ya da farklı farklı yaptırımlarla karşılaşıyorsunuz. Bunun en bariz iki örneği var, biri gazeteci ve yazar Musa Anter bir diğeriyse Dicle Üniversitesinde okuyan bir Kürt öğrenci. Musa Anter Kürtçe ıslık çaldığı için karakola çağırılıp dayak yiyip darp edilmişti. Öğrenci arkadaşımızsa Kürtçe ıslık çaldığı için örgüt propagandasından ağır ceza mahkemesinin karşısına çıkmıştı. Bu iki olay arasında 60 yıldan fazla süre var ama zihniyet aynı, devletin çizdiği sınırlar dışında ıslık bile çalsanız sonunuz böyle olabiliyor. Bunlara ek olarak eğitimde mecbur bırakılan seçmeli Kürtçe dersleri halk içinde olumlu karşılanıyor çünkü her ne olursa olsun, çocuklarının seçmeli de olsa Kürtçe dersi almaları aileleri mutlu ediyor
Ana dilde eğitim hakkını seçmeli ders olarak uygulamaya koyanlar aynı zamanda bunları fiilen engelleyen kişiler de oluyor. Kürtçeyi seçmeli ders olarak seçmek isteyen öğrenciler okullarda idareciler tarafından bizzat, fiili olarak engelleniyor. Daha somut bir örnek vermek gerekirse Kürtçe seçmeli derslerine olan talep azlığını ve Kürtçe öğretmenlerinin atamalarının yapılmamasını, bu dersin seçilmesinin önündeki engellerden birkaçı olarak gösterebiliriz.
Erdoğan kendi söylediği “Asimilasyona karşı en büyük silahımız geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza ana dillerini ve kültürlerini öğretmektir” sözünün aksine tüm emperyalist işbirlikçileriyle Kürt çocuklarını en vahşi asimilasyon yöntemlerini kullanarak asimile ediyor. Ana dilde eğitimi Türk halkı için gerekli gören Erdoğan ve yandaşları, söz konusu Kürt halkı olduğunda bunun için hiçbir adım atmıyor, atılacak adımları da engelliyor.
Kültürün asimilasyona karşı en güçlü silahlardan biri olduğunu söyleyen Erdoğan, 4 Aralık 2021 tarihinde yaptığı Siirt ziyaretinde Kürt yöresel kıyafetleri olarak bilinen “Şel u Şepik” kumaşından yapılmış kıyafetlerle halkın karşısına çıkmıştı. Bu hareketi Şal u Şepik'e olan ilgiyi arttırmış bunun sonucunda Eruhlu Kaymakamlığı bu kumaşın patentini almıştır. Ancak şu tezatlığa bakın ki bu olaydan birkaç ay sonra gerçekleşen Diyarbakır newrozunda Şel u Şepik giydiği için gözaltına alınan gençler oldu. Sadece 2021 Diyarbakır newrozu da değil, neredeyse her yıl yöresel kıyafetlerini giydiği için alana alınmayan, gözaltına alınan gençler ve çocuklar var. Bizim kültürümüzü kendileri kullandıkları zaman hiçbir sorun olmazken bizler ne zaman kendi kültürümüzün parçası olan bir elbise bile giysek bunun karşılığı gözaltı ve yaptırımlar oluyor. Anlıyoruz ki bu devlet ve bu zihniyet hiçbir zaman Kürt halkına Kürt olarak yaşama imkânı vermiyor. Seçim dönemleri kültürümüzü ve dilimizi kullanarak bizden oy isteyenler, seçim bittikten sonra kendimiz olma hakkını bizlerin elinden alıyor.
Hükûmetin Kürt halkı için atacağı bir adım yok. Buna karşılık olarak bizler halk olarak anadilimiz konusunda daha duyarlı olmalı ve anadilimiz için mücadele etmeliyiz. Kürtçe seçmeli ders değil anadilde eğitim hakkı talebimizi yükseltmeliyiz. Çünkü anadilde bir eğitim ve yaşam olmadığı sürece iktidarın ve yandaşlarının kendi kafasında çizdiği Kürt profili içerisinde yaşamak zorundayız. Çocuklarımızın küçük yaşta pedagojik sorunlar yaşamasını engellemeli ve bizleri acıya, baskıya ve asimilasyona maruz bırakan herkesten hesap sormalıyız. Kısa süreli çözümler üretip bizleri bir aldatmacanın içerisinde bırakanlara gerçek çözümün ne olduğunu öğretmeliyiz. Sözlerimi Yılmaz Güney’in “Acı, zülüm, gözyaşı, baskı Kürt halkının kaderi değildir. Biz bu kaderi reddediyoruz!” diyerek bitirmek istiyorum. Bê ziman jiyan nabe!*
*Anadilsiz yaşam olmaz!