06 Mart 2024 02:19

Ana dil ve eğitim sorununun unutulan yüzü

“Arapça okuma-yazma derslerinden ücret almıyorum, bir insanın ana dilini okuyup yazabilmesi için bir ücret vermemesi gerekiyor.”

Kaynak: Angelina Litvin/ Unsplash 

Paylaş

Zeynep ŞAN
Mahmut SEREM

Antep

 

Suriye’de savaşın başlamasının üstünden 13 yıl geçti. Savaşın başlaması ile birlikte, Suriyeliler başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın pek çok bölgesine göç ettiler. Türkiye özelinde bakacak olursak, Göç İdaresi Başkanlığının 2024 Ocak ayında yayımladığı verilere göre sırasıyla, İstanbul ve Antep en çok göç alan iki şehir. İş imkanlarının fazla olması ve sınıra yakın bir bölge olması, Antep’i, mülteciler için olanaklı bir hâle getiriyor. İlk göçlerin etkisini, ile işçi sayısının artması ve işsizliğin çoğalmasını, beraberinde gelen zorluklarla birlikte Antep’te yoğun olarak hissetmiştik. Şüphesiz ki kalabalık bir topluluğun hızlıca göçü kaçınılmaz bir biçimde kimi sorunlar doğuracaktır. Fakat geçtiğimiz 13 yıl için bir “öncesi ve sonrası” kıyası yaptığımızda büyük bir değişiklik görmek çok da mümkün değil. Konut, istihdam, güvenlik, sağlık vs. sorunlarının hâlâ tam anlamıyla çözüldüğü söylenemez. Bir mülteci topluluk, bir ülkeye kabul edildiğinde insanca yaşam koşullarını asgari düzeyde de olsa sağlamak insani ve vicdani bir gerekliliktir. Fakat ülkemizde yaşanan göçler nedeniyle hem yerli halkın hem de mültecilerin hâlâ önemli sorunlar ile karşı karşıya kaldığını görebiliyoruz. Bu sorunlar, sıklıkla ve her kanalda zaten tartışılıyor; bir defa da biz söyleyerek okuyucunun vaktini çalmayalım. Nitekim, 21 Şubat Ana Dil Günü vesilesi ile ana dilde eğitimin bir de mülteciler açısından tartışılmasının kıymetli olduğunu düşünüyoruz.

EĞİTİMDE SIĞINMACILAR

Antep’te resmi rakamlara göre 427 bin 563 Suriyeli sığınmacı yaşıyor. Suriyeli gençlerin kaçının eğitim hayatında olduğunu bilmiyoruz ama azımsanamayacağı kesin. Suriyeli öğrencilerin eğitim hayatlarında yaşadıkları birçok sorun var, bu sorunların en başında dil bariyeri ve ırkçılık geliyor. Günlük hayatlarında Arapça konuşan öğrenciler, okulda öğrenmeleri için çaba sarf edilmemiş olduğu hâlde Türkçe ders işliyorlar; dolayısıyla da derslerden verim alamıyorlar. Birçok öğrenci bu nedenden ötürü okulu bırakmak zorunda kalıyor, özellikle maddi geliri düşük ailelerin çocukları okulu bırakıp atölyelerde çalışmaya başlıyor. Çocuklar arasında karşılaşılan ırkçı söylemler de sığınmacı çocukları psikolojik olarak kötü etkilemekle. Çoğu ikili arkadaşlıkları tercih etmiyor, arkadaşlarını etnik kimliğine göre seçiyor. Yaşanan bu sorunların karşısında Suriyeli öğrenciler çözümü başka alanlarda arıyorlar. Bunlardan biri de kendi dersliklerini oluşturmak olmuş. Yaşadığımız semt Antep’in en eski yerleşim yerleri arasında bulunuyor, önceden Ermenilerin yoğunluklu yaşadığı muhit, şimdilerde Suriyeli yoksul ailelerin kaldığı bir bölge. Burada da neredeyse her gün önünden geçtiğimiz bir dükkân, meğerse Suriyeli öğrenciler için bir okulmuş. Camekânı perdeler ile örtülü dükkânın içine değişik yaşlarda çocukların sırt çantaları ile girip çıktığı bu yerin dikkatimizi çekmemesi mümkün değildi.
İlk bakışta bir cemaat veya tarikatın çocuklara Kuran öğretmek için kullandığını düşünmüştük, fakat gidip konuşunca her şeyin aslında çok farklı olduğunu görüyoruz. Camı birkaç defa tıklatıyoruz. İlk, içerdeki sesler kesiliyor; kısa süreliğine bir sessizlik kaplıyor ortamı, ardından bir defa daha yeltenince bir çocuk perdeyi aralayıp “Ne istediniz?​” diye soruyor. Meramımızı anlatınca öğretmenini çağırıyor. Öğretmen yaklaşıp “Muşkila var?​” diyerek bir sorun olup olmadığını soruyor. Başta bizi polis sanıyor, sonradan öğreniyoruz ki polisler sürekli gidip geliyorlarmış. Öğretmene röportaj yapmak istediğimizi söyleyince teklifimizi kabul ediyor ve sohbete başlıyoruz.

IRKÇILIK HER KANALDAN GELEN BİR ENGEL

6 yıl olmuş Türkiye’ye geleli, Suriye’deyken avukatlık yapıyormuş. Kendisinin bulunduğu bölgede çatışma yokmuş fakat yaşamının zorlaşması ve eşinin rahatsızlığı nedeniyle göç etmek zorunda kalmış. İlk geldiği dönemde çeşitli angarya işler yapmış, 4 yıl önce de öğretmenlik yapmaya karar vererek ilk derslerine başlamış. Şöyle anlatıyor hikâyesini, “İlk 2 yıl başka işler yaptım, sonradan matematik ve İngilizce derslerinde iyi olduğum için öğretmenlik yapmaya karar verdim. Başta dersleri evimde veriyordum fakat çocukların sayısı artınca komşular sesten rahatsız olmaya başladı, o yüzden de bu dükkânı tuttum.” Şimdilerde sayısı 40’ı bulan çocuklar; resim, matematik, İngilizce ve Arapça dersleri görüyorlar. Arapça okuma-yazma öğretmeye başlayınca yetişkin kadınlar da ders almaya başlamış. Ücret alıp almadığını sorduğumuzda da “Arapça okuma-yazma derslerinden ücret almıyorum, bir insanın ana dilini okuyup yazabilmesi için bir ücret vermemesi gerekiyor” diye düşündüğünü söylüyor, diğer derslerin ücretinin ise 100-150 lira aralığında olduğunu söylüyor. Velilerin çocuklarını buraya göndermelerinin sebeplerini sorduğumuzdaysa yazının başında aktardığımız birkaç meseleye vurgu yapıyor: “Çocuklar günlük hayatlarında Arapça konuşuyorlar, fakat dersleri Türkçe görüyorlar. Yeterince Türkçe bilmediklerinden derslerinde geri kalıyorlar, ben burada hem Türkçe anlatıyorum hem Arapça. Daha verimli olduğundan dolayı burayı tercih ediyorlar.”

Sığınmacılar için eğitimin bir diğer sorunu, yukarıda da söz ettiğimiz ırkçılık. Suriyeli öğrenciler, sadece kendi yaşıtlarından değil bazen öğretmenlerinden de gelen ırkçı söylemler ile karşılaşıyorlar. Öğretmenin yanında uzun süredir ders gören 6. sınıf öğrencisi Fatma, sohbetimizin başından beri yanımızda duruyor, arada da çevirmenlik yapıyor. Konu ırkçılığa gelinceyse sözü kendisi almak istiyor. Yaşadığı olayları anlatıyor bize, “Beşinci sınıfa gidiyordum, sınıf arkadaşlarım tarafından bana karşı sürekli ırkçı söylemler duyuyordum. Bir defasında bana ‘pis Suriyeli’ dediler, artık dayanamayıp müdüre şikâyet ettim fakat müdür beni suçlu buldu. Oysa benim hiçbir suçum yoktu ama onlar bana hakaret etmişlerdi! Bu olaydan sonra okula gitmemeye karar verdim. Ailemin haberi yoktu yaşananlardan, sabahları evden çıkıyordum ama okula gitmiyordum, dışarıda kalıyordum. Devamsızlığım artınca okuldan aramışlar annemi, beni sormuşlar. Sonra aileme anlattım ve okulumu değiştirdiler. Bu yaşananlar beni kötü etkiliyor, psikolojik olarak yıpranıyorum sırf bunları yaşamamak için eğitim hayatımdan vazgeçmeyi bile düşündüm” diyor. Tekrardan sözü öğretmen alıyor ve benzer birkaç örnekten bahsediyor. Fatma tekrardan lafa atlıyor ve “Biz mülteci olduğumuzdan dolayı sesimizi çıkartamıyoruz, korkuyoruz. Bu yüzden haklı da olsak genelde sessiz kalıp yaşanan olayı sindiriyoruz” diye ekliyor. Ders saatinin gelmesi ile çocuklar öğretmenlerini çağırmaya başlıyor. Çocukların ifadelerinden böyle bir okulda olmalarının sevincini görmek mümkün oluyor, öğretmen ve Fatma yanımızdan ayrılıyorlar ve ders zili çalıyor.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

8 Mart’a giderken bilim dünyasında kadınlar

SONRAKİ HABER

Mücadele uzun erimli bir yolculuk

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa