İşçiler ve öğrenciler neden birbirlerine ihtiyaç duyarlar?
“Mühendis gençler de gelip bizle direnmeli. Ben alıyorum 15 bin, o alıyor 17-18 bin. Biz kazanınca senin de maaşın artacak, sen de kazanacaksın."
Deniz KEMEÇ
ODTÜ
Geçtiğimiz 2 haftada ülkenin dört bir yanı; farklı iş kollarından işçilerin insanca yaşanabilecek bir ücret talebi ile yankılandı. Eti Alüminyum, Patiswiss, demiryolu, tersane işçileri; HT Solar, MİTAŞ işçileri; Harb-İş üyesi işçiler, Moto-kuryeler, Özak, Corning, Trendyol, Agrobay, Colgate, Pulver, İzocam… Melike Tekstil, Kimpack, Abay Plastik, Eruslu Streç, Alka Polyester, Zafer Tekstil, Bulut Tekstil, Burtesk Tekstil işçileri...
Her yıl milyarlarca lira kar eden sermayedarların karşısında işçiler, yoksulluk sınırının yarısında bir ücretin, gaspedilen sosyal haklarının mücadelesini veriyorlar. Örneğin Cengiz Holding, Eti Alüminyum işletmesinden 2022 senesinde toplamda 2,8 milyar TL kâr elde etmiş. Bu işçi başına ortalama 2,1 milyon TL demek. Peki karşılığında? İşçilerin ücretleri günden güne enflasyon karşısında erimiş, üstüne kendi karşıladıkları ulaşım masrafları artarak 2000 TL olmuş, aldıkları ortalama 15.000 TL de asgari ücretin de altında kalınca işçiler direnişe başlamıştı. Bu örnekte de tüm gerçekliğiyle gözüktüğü gibi kapitalist işletmeler hızla servet biriktirirken, bu hızlı büyümelerinin altında ucuz emek sömürüsü gerçeği yatıyor. İşçiler, işte bu sömürünün karşısında emeğini, alın terini savunmak üzere birleşip örgütlenerek harekete geçiyor.
GENÇLER OLARAK BU MÜCADELELERDEN ÖĞRENECEĞİMİZ ÇOK ŞEY VAR.
Harekete geçip birleşen işçilerin büyük çoğunluğunun bulunduğu fabrikalarda; işçiler, ya özelleştirmenin karşısında birlikte direnmiş ya sendikalaşma mücadelesi vermiş ya da insanca yaşanacak bir ücretin kavgasını vermiş olma birikimini taşıyor. Örneğin, MİTAŞ’ta işçiler, geçmişte özelleştirmenin karşısında durmuş, ücret kavgası vermiş, daha önce anayasal olarak kazanmış oldukları sendika hakları için direnmişlerdi. Son olarak da işçilerin alması gereken %98’lik zam verilmeyince MİTAŞ işçileri, örgütlenerek 2 kere iş durdurdu ve zamlarını aldılar. Ya da Antep Organize’de emeklerini savunmak üzere direnişe geçen işçilerin, Antep’in direniş geçmişinden aldıkları güçle, yanı başlarındaki sınıf kardeşleriyle kol kola mücadele etmesi örnek verilebilir. Birlik olmanın, sermayenin karşısında bir güç olabilmenin getirisi, işçiler açısından taleplerinin kazanılması, bu sömürünün karşısında bir direnç oluşturulması oluyor. Gençler olarak bu mücadelelerden öğreneceğimiz çok şey var.
Gençler olarak atölyelerimizde, sınıflarımızda, bölümlerimizde alın terini savunan işçilerin birliğinden örnek alarak haklarımızı savunmak üzere birlikteliklerimizi kurmalı, var olan birlikteliklerimizi güçlendirmeliyiz. Öğrenciler için barınmasıyla, beslenmesiyle, ulaşımıyla nitelikli eğitime giden yol; işçiler için iş cinayetlerinin, yoğun mesailerin karşısında insanca yaşanacak çalışma ve yaşam koşullarına giden aynı yola çıkıyor. Aynı şekilde, gençlerin özgürce ürettiği, eğitim aldığı, kendi siyasetini yapabildiği ve dolayısıyla toplumsal yaşamın özgür, hayattaki istek ve arzularını karşılayabilen bir parçası olarak yer alabilmesi de ancak böyle olacaktır; işçilerinkiyle aynı yoldan.
Çünkü gençler olarak okurken çalışmak zorunda kalmamızın yanı sıra emeğiyle geçinen insanların çocuklarıyız. İşsizlik tehdidiyle, yoksulluk sınırının altında ücretlere mahkûm olmanın getirdiği kaygılarla hareket eden geleceğin emekçileri ve işçileriyiz. Seydişehir Eti Alüminyum’da direnişte olan bir işçi şöyle diyordu: “Mühendis gençler de gelip bizle direnmeli. Ben alıyorum 15 bin, o alıyor 17-18 bin. Biz kazanınca senin de maaşın artacak, sen de kazanacaksın.” Bu sözler, bu iki toplumsal grubun, yani işçilerin ve gelecekte “okumuş” işçi olacak olanların, kaderlerinin ortaklığını basitçe açığa çıkarıyor.
Orta vadeli gelecekteki ekonomi programlarıyla birlikte iktidar, gençliğe ve işçilere bir gelecek sunma derdinde olmadığını zaten ortaya koyuyor. Sermaye iktidarı; KDV, ÖTV gibi halkın genelinin ödediği vergileri büyük oranda artırırken kapitalistlere yüzde 90'a varan vergi indirimi, teşvik gibi uygulamalarla milyarlarca liralık kaynak akıtıyor. Cebimizden alınıp sermayeye akıtılanlar; eğitimimizden, yaşamımızdan, geleceğimizden gidiyor. İktidar; sermayedarların daha fazla kâr etmesi, güçlenmeleri için esnek ve yoğun çalışma koşullarına göz yumup ücretleri baskılamayı ekonomi programının ana ekseni olarak belirlerken gençleri de geleceksizliğe zincirliyor. Dolayısıyla, gençliğin kaderi işçi sınıfıyla ortaktır. Yalnızca ekonomik olarak değil, siyasal olarak da tek adam yönetiminin her geçen gün dozajını artırdığı baskıları, yasakları, tehditleri aşmak açısından da ortaktır.
“İŞÇİLERİN HAKLARINI VERMEYENLER KAYBETTİLER, YIKILDILAR.”
Emek Partisi Milletvekili İskender Bayhan’ın defalarca işçi direnişlerinde söylediği gibi: “İlk defa bu ülkede işçi sınıfı, emekçiler haklarını elde etmek için dipten gelen bir dalgaya tanıklık etmiyor. Bu tarihte birçok kez oldu. Onun karşısında işçilerin haklarını vermeyenler kaybettiler, yıkıldılar. Özal hükümetini işçi sınıfı ‘Çankaya’nın şişmanı işçi düşmanı’ diyerek tarihe gömdü. Çiller hükümetini ‘Bacı bacı dedin hakkımızı yedin’ diyerek tarihe gömdü. 2001 krizinin faturasını işçilerin sırtına yıkmaya çalışan Ecevit-Bahçeli-Yılmaz koalisyonunu ‘Kurt, kuş, arı kahrolsun IMF iktidarı’ diyerek tarihe gömdü. Siz de onların üzerine iktidar oldunuz. İşçilerin emekçilerin hakkını vermezseniz bir gün gelir, Seydişehir, Mitaş, Antep, Gebze, Kayseri, İstanbul, İzmir, işçi sınıfı ayağa kalkar ‘Aksaray’ın uzunu attırırız tozunu’ olur. İşçi sınıfı bu memleketin gerçek sahibidir. İşçiler, emekçiler bu memleketin değerlerini üreten gerçek yurttaşlarıdır. Onların hakkını vermiyorsanız memlekete sahip çıkmıyorsunuz demektir.”
Dolayısıyla, gençler olarak, özellikle yerel seçim sonrasında gittikçe hız kazanarak uygulanacak zamlar ve ‘kemer sıkma’ politikaları ve artan siyasal baskılar karşısında, dipten dalga dalga yayılan işçilerin mücadelesini benimsemek bir zorunluluktur. Emeğiyle dünyayı üretenler, ürettiklerinin ve bu memleketin gerçek sahipleridir de doğal olarak. Safında tek adam yönetiminin dayattığı sömürü ve yoksulluğun karşısında emeğin ve eşit, özgür geleceğimizin mücadelesini birlikte büyütmeliyiz. Nitekim, işçilerin ve gençlerin hem ekonomik hem de siyasal anlamda ihtiyaçlarının denk düşmesi, onların ortak bir mücadele platformu etrafında birleşmesini de gerektirmektedir. Bu iki kesimin mücadelelerinin birleşmesi, doğal olarak, ortak bir örgütlenme içerisinde bulunmalarını da zorunlu tutar. Tam da bu sebeple bütün öğrencileri ve işçileri; mücadeleyi birbirlerinden öğrenebilecekleri, Türkiye için tutarlı bir mücadele programı sunan ve taleplerini gençlerin, işçilerin ortak ihtiyaçlarıyla formülize eden gençlik örgütü Emek Gençliği’nde bir araya gelmeye, Emek Gençliği’nin 10. Konferansı’nı birlikte örgütlemeye çağırıyorum.
Evrensel'i Takip Et