Ölmekte olan bi̇r di̇l: Zazaca
Binlerce yıllık geçmişe sahip Zazaca bugüne sözlü eserler sayesinde gelebilmiştir. Üzerine uygarlıklar kurulmuş, milyonlarca insanın belleğinden süzülerek bugüne dek varlığını korumuştur.
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Bîşeng AŞULA
Dersim
Yaklaşık 4 milyon insan Zazaca konuşuyor. Zazaca kırsal bir dil ve büyük oranda kentleşememiş. 19. yüzyılın sonlarında özellikle Hazro’daki medreselerde yazılı olarak kullanılıyor. Zaten bilinen ilk yazılı Zazaca eser (Ahmedé Xasî, Mevlid) de bu dönemin ürünü. Sözlü aktarım daha çok yer kaplarken yazılı anlatımda da ortaklaşmış bir standart yok, daha doğrusu bu noktada henüz oluşmuş bir birliktelik yok.
M. Heidegger, “Dil, insanın evidir” derken insanın içine doğup büyüdüğü kültürel ortamın, toplumsal belleğin sürekliliğine işaret ediyordu. İnsan, içinde yaşadığı toplumsal belleğin bir parçası olmayı onunla kurduğu dilsel ilişki ile var eder. O dilin sözcükleriyle anlam bulur yaşamı. O dilin şarkılarıyla, masallarıyla bulur yolunu. Toplum kendinden sonraya taşıdıklarıyla varlığını koruyabilir. Çünkü dil, bir sınıfın değil bütün sınıfların geçmişten bugüne ürettiği ve bütün sınıflara eşit hizmet edebilen tek ortak ve canlı bir üründür.
DİL İNSANIN EVİDİR
Öte yandan dili unutturulmuş bir toplum boşluktaki bir sarkaç gibi salınıp durur. İşbu bakımdan Zazaca boşlukta salınmak üzere olan ve böyle devam ederse arasında çokça benzerlik bulunan Eski Azerice’nin akıbetine uğrayarak ölü diller arasında yerini alabilir. Bir halkı zamana yayacak, onu zamanda canlı tutacak ve binlerce yıllık serüvenini anlamlandıracak şey dildir nihayetinde. Ölü bir dil, ölü bir hal, virane bir evdir.
Milyonlarca insanın konuştuğu Zazaca ciddi bir tehlike altında. Her ne kadar okullarda seçmeli ders olarak müfredata konulsa da fiiliyatta uygulanma şansı neredeyse yoktur. Ne bu alanda yetişmiş öğretici kadro ne de okulların koşulları buna uygundur. Zaten Kürtçe ve Zazaca dillerinin kamusal kullanımı hayat bulmadıkça özellikle Zazaca üzerindeki tahribatı büyük olacaktır. Yoğunluğu 12 Eylül askeri Faşist darbesi ile başlayan ama kökleri cumhuriyet öncesine kadar giden bir baskı, inkâr ve asimilasyon politikası sonucunda Zazaca özellikle de Dersim diyalekti neredeyse yok olmak üzere.
Binlerce yıllık geçmişe sahip Zazaca bugüne sözlü eserler sayesinde gelebilmiştir. Üzerine uygarlıklar, imparatorluklar, devletler kurulmuş, milyonlarca insanın belleğinden süzülerek bugüne dek varlığını korumuştur. Egemen sermaye sistemi kendi politik tercihleri dışında kalan bütün dilleri ortadan kaldırmaya çalışmış, Zazaca da bu tutumdan payına düşeni almıştır. Binlerce yıllık bir serüvenden süzülerek bugüne gelen Zazaca yok olma tehdidiyle yüz yüzedir.
İşte bu serüvenin kendisi ve sürekliliği egemen sınıfların sömürü düzenine bir çomak olarak vardır ve bu açıdan kimileri için “tehlikelidir” de. Öyle ya “dilin kemiği yoktur.” Basit bir sözcük bile bir halkı ayağa kaldırabilir: “Ra wurze.”